Öncelikle sizi tanımak isteriz. Cantürk Erşen Ergül kimdir?

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Cantürk Erşen Ergül kimdir?

Ben de öncelikle kitabım ile şahsıma göstermiş olduğunuz yakın ilgiden ötürü teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum.

1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlköğrenimimi İstanbul’da tamamladıktan sonra Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler Meslek Yüksek Okulu’ndan mezun oldum. Devam eden süreçte özel sektörde, bir ilaç firmasında yaklaşık sekiz yıl süre ile personel büro memurluğu görevi yaptım. 2012 yılında girmiş olduğum Engelli Memur Sınavı’na katıldım ve 2013 yılında bir kamu kurumuna Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni olarak atandım. Halen aynı işte çalışmaktayım. Aynı yıl içerisinde Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olarak lisans eğitimimi tamamladım. 2005 yılından bugüne kadar birçok kurum tarafından verilen “Kişisel Gelişim”, “İletişim” ve “Psikoloji” alanlarındaki sertifikalı eğitimlere katılarak eğitimleri başarılı bir şekilde bitirdim. Çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde aktif olarak yer aldım ve almaya devam ediyorum. Edebiyat dışında kültürel faaliyetleri yakından takip etmekteyim. Yaklaşık dört yıldan bu yana yayınlanan kitabımın hazırlıkları ile ilgilendim ve sonuçlandırmış oldum. Bunları yaparken de görme engelim, hiçbir zaman bana engel olmadı. Az görerek dahi birçok şeyi başarabildim. 1 kız babası olarak hayattan tat almaya devam etmekteyim.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?



Klişe bir söz gibi olacak; ama gerçekten de çocukluk dönemimden bu yana yazıyor ve ilkokul çağlarımdan beri de dikkatleri çekiyorum. Küçük denemeler, şiirler, öyküler, şarkı sözleri gibi değişik birçok türde yazmayı sürdürdüm. Kompozisyon yazarken özellikle kelimelerin değişik anlamlarıyla uzun cümleler kurmayı tercih ediyordum. Ortaokul döneminde sınıfıma ait bir gazete hazırlıyor ve elden dağıtımını gerçekleştiriyordum. Tabii ki gazete içeriğindeki yazılar, tamamen bana ait oluyordu. Günlük gazeteler, benim kuşağım için hayat akışının olmazsa olmazlarıydı. Lise zamanlarımda ise edebiyat dersleri haricinde okulun duvar gazetesine yazılar ve şiirler yazıyor, yayınlanır yayınlanmaz etrafında gezinip, yorumlara kulak kesiliyordum. 1998 yılında okulumuzun bulunduğu İstanbul’un Silivri ilçesinde düzenlenen “Polis Haftası” konulu şiir yarışmasında ikinci seçilerek ilk resmi ödülümü kazandım.

Biraz önce bahsettiğim gibi; çok zayıf gördüğüm için kitap okuma noktasında oldukça geride ve eksik kalıyordum. Bu açığı ise radyo ve televizyonlardaki okumalar, kültürel programlar ve açık oturumlarla kapatmaya çalışıyordum. Tüm eğitim sürecimde ders kitaplarımı annem okuduğu için ona diğer kitapları okutmaya zaman yetmiyordu. Kendi çabalarımla okumaya çalıştığım kitaplar, uzun sürelerde okuyabildiğim için yorucu oluyordu. 2005 yılında keşfettiğimiz teleskopik bir gözlüğü kullanmamdan itibaren edebiyat anlamında adeta yeniden doğmuştum. Aldığım ve bulduğum tüm kitapları okuma konusunda kendimle yarışır hale gelmiştim. İnternetin gelişimi sayesinde de araştırmalarım, boyut değiştirmişti. Kelimelerle oynamak, artık hem daha kolay hem de daha zevkli hale geliyordu.

Ailede sanat ve edebiyat ile ilgilenen çok olduğundan sohbetler ve ilgi duyulan konular arasında şiir ve yazı, hep gündemde idi. Üniversite yıllarımda da yazılarımı sürdürdüm.

Televizyonun en önemli iletişim aracı olduğu o dönemlerde ekrana konuk olan veya şahsen program yapan yazarlar ve şairleri pür dikkat izler, notlar alır, internetin o dönem için yetersiz olan kaynaklarından yazarların eserlerine ulaşıp büyütülmüş ekranımdan bilgi dağarcığımı genişletmeye çabalıyordum. Bu anlamda özellikle Sunay Akın, Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu ve Nebil Özgentürk tarafından hazırlanan bir televizyon programı, o yıllara damgasını vurdu ve beni de edebiyat anlamda olumlu yönde etkiledi. Aynı şekilde, yine televizyon kanallarında, ustalar arasında bendeki yeri hep ayrı olan Attila İlhan tarafından yayınlanan sohbet programlarını sadece izlemiyor, kendisinden adeta ders alıyordum. “Siyaset Meydanı” adı ile yayınlanan açık oturum programı sayesinde güncel, sosyopolitik ve psikososyal hayat akışını yakalamış oluyordum. Elbette gelişimimi yazılarıma da aynı şekilde yansıtmaya gayret gösteriyordum. Bu nedenle yukarıda adlarını belirttiğim kişilerin hayatımdaki dokunuşları, oldukça önemlidir.

Kitabımın hazırlık evresinde, dört yıl önce köşe yazarlığını yaptığım haber portalının o dönemki yöneticisi olan Sem Vural’ı, her anımda ve her adımımda desteklerini esirgemeyen kıymetli dostlarım Savaş Görmek, Sadık Güneri ve Duygu Demir’i, hepsinden öte kitabın tüm sürecinde fikirsel yönlendirmeleri ile güçlü manevi desteğini yürekten sunan, kan bağından çok can bağının önemli olduğunun ete kemiğe bürünmüş hali olan kıymetli kardeşim Ayan Güral’ı, elbette en kıymetlilerim olan canımın parçası, biricik kızım Ezgi Yaren’i ve değerini yazmakla bitiremeyeceğim canım annemi en kalbi duygularım, sevgim ve sonsuz teşekkürlerimle anmayı bir borç biliyorum.

Kitabımın yayınlanması, dağıtımı ve okurlara ulaştırılmasında emeği geçen Gece Kitaplığı Yayınevi ailesinin tüm emektarlarına olan sonsuz minnettarlığımı da ifade etmek istiyorum.

Saydığım bu güçlü kadro dışında kitabın şekillenmesi ile sunumunda emeği geçen, hayatıma bir şekilde temas eden herkese de ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.

İşte bu sayede başarabilmenin sevincini sizlerle paylaşabiliyorum.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Yazılarımda hayat akışımda edindiğim tecrübelerimi, kişisel gelişimimi güçlendiren eğitimlerin kazanımlarını ve sosyal hayatın psikolojik, toplumsal tüm etkilerini yansıtmaya özen gösteriyorum. Halkın yararı için edebiyat alanında önemini koruyacak şekilde yazma konusunda hassas davranıyorum. Günlük hayatın getirdiklerini, insanların bireysel ve toplumsal yaklaşımları ile davranışlarını, her şeyden önce de engelli olmanın verdiği bilinç birikiminin hayattaki karşılığını doğru şekilde yansıtma gayesini taşıyorum. Bu yönüyle psikoloji, sosyoloji, felsefe türlerindeki eserler, sohbetler ve bilgilerden esinlenmişimdir. Özellikle isim verecek olursam; ilk önce Franz Kafka, Dostoyevski, Sigmund Freud, Alfred Adler, Attila İlhan, Özdemir Asaf, Cemal Süreya, Üstün Dökmen, Cezmi Ersöz’ü söyleyebilirim. Tabii bu saydığım isimlerin dışında ünlü-ünsüz birçok isim de esin kaynağım olmuştur. Aslında en fazla ünsüz insanların hayatıma kattıklarından esinleniyordum.

Aralık ayında okurlarla buluşan “İşte ‘Siz’ Kendinize Hoş Geldiniz” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Öncelikle yaşamış olduğum tecrübe ve zorluklardan yola çıkarak bir insanın tüm zorlukları aşabileceğini, hayallerine kavuşabileceğini topluma fark ettirmek istedim. Bu anlamda da kendi yaşamımdan başlayarak çözümlediğim ve gözlemlediğim olaylar ile durumları aktarmak, insanların kendi içlerindeki potansiyellerini, güçlerini fark etmelerini sağlamak, cesaretlendirmek ve onlara ayna tutarak alternatif bir hayat yaşayabilmenin mümkün olduğunu göstermek için bu kitabı hazırladım. Benden başlattığım bu yolculuğu okurlarımın hayatlarında “İşte ‘Siz’ Kendinize Hoş Geldiniz” başlığıyla farkındalık oluşturmayı hedefledim.

“İşte ‘Siz’ Kendinize Hoş Geldiniz” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Yayınlanmış olan bu kitapta bütünüyle günlük hayatın zorluklarına karşı mücadele etmekle bitkinleşen insanların, aslında engel bile sayılmayacak nedenlerin arkasına sığınmak yerine kendilerindeki gücün farkına varmaları ile başaracakları ve yaşayacakları huzurla, sevgiyle ve güzelliklerle dolu yeni hayatın mümkün olduğu mesajı ağırlıklı olarak verilmektedir. Şartlanmalardan kaynaklanan kilitlenmiş düşünceler, önyargılar, bilgisizlikler ile başarısızlık kaygıları sonucu monoton hale gelmiş hayatlardan şikâyet etmek yerine güzel, içsel bir temizlik ile nelerin üstesinden gelinebileceğini okurlarına fark ettiren bu kitabın bu özellikleriyle bir başucu kaynağı niteliğinde insanlara ışık tutacağı kanısındayım.

Kitabın ismi nereden geliyor?

“İşte ‘Siz’ Kendinize Hoş Geldiniz” ismi, aslında hem bu kitaba hem de hayatın kendisine çok yakışacak ölçüde net bir mesaj iletmektedir. Ayna tutulan hayatlarda farkına varılan öz potansiyele deniz feneri tutma isteği ile belirledim. Ayrıca, küçük metinler halinde, başlıklarda topladığım deneme türündeki yazılarım, okurlarımın kendi iç yolculuğuna katkı sağlayacak ve her şeyin insanın kendisine varması ile başlayacağını gösterecek. Okunduğunda bu yolculuk ilk başlarda fark edilmeyecek; ama bir anda yazılar, okurlara o yolda keyifli bir sohbet tadıyla eşlik edecek ve okurlarım en nihayetinde her açıdan kendilerine iyi gelecek bir serüven içinde bulacaklar kendilerini. Yaşanacak farklı ve güzel bir hayatın mümkün olduğunu benim gözümden keşfetme ve alternatif hayat öncesi valiz hazırlıklarını birlikte yapma imkânı bulacaklar. Bu yüzden de bu ismi kitap içerisindeki yazı başlığından alıp, kapağa taşımak istedim.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Benim için başarı, maddi ya da ün anlamı taşımamaktadır. Faydası olmayan başarı, benim için yetersizdir. Kitabımın, bir kişinin hayatında bile, bir nebze dahi olsa farkındalık yaratması; amacına ulaştığı anlamına gelmektedir benim açımdan. İçeriği ve verdiği mesajlar ile birden fazla kişide olumlu etkiler yaratacağına yürekten inanıyorum. Dünya, aslında çok güzel bir yer; ama bizler onu güzelleştirmesini bilebilirsek… Bunun için de toplumsal faydayı önemsiyorum. Okurlarımın da bu yönde kazanımlar ile kitabı seveceklerine eminim.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

Bana beni anlatmaya çalışan, bilimsel ve ağır üslup kullanarak veya kendi ajite ettiği hayatını öne sürüp, benim duygularımdan bir şeyleri anlamamı sağlayan bir kitap değil. Kitaptan öte, kahve yanında yapılan hoş bir sohbet ile şartlandırmalarıma dayalı, engel saydıklarımdan kurtulacağım -ufak bir bahar temizliği sayesinde yepyeni bir hayatı yaşamama sebep olacak- bir dost paylaşımı olarak görürüm bu kitabı. Kitabımın önemsediğim mesajlarından birisi de şudur:

“Temizlik zahmetlidir; ama mis kokar.”

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Evet… Bu kitabım, bir yolculuk daveti özelliği taşımaktadır. Bununla birlikte önümüzdeki süreçte yayınlamayı planladığım birkaç kitabım daha mevcut. Aynı üslup ve türü içerecek bu eserler, birbirinin devamı niteliği de taşıyacak. Ümit ediyorum ki okurlar tarafından ilgiyle ve sevgiyle takip edilecek bir dizin haline gelecekler. Bunun dışında hazır olan birkaç kısa öykü kitapları ile yazımı devam eden bir roman da vakti gelince okurlarımla buluşabilmenin heyecanı içindeler.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Öncelikle ilgilerinden ve gösterecekleri teveccühten dolayı hepsine şimdiden teşekkürlerimi ifade ediyorum. Hiçbir şey için geç değildir ve hiçbir şey asla zor, güç, imkânsız değildir. Sonsuz fırsatlar ve yollar varken içlerini asla karartmasınlar. Kendi özlerine ulaşmayı, orada bulacakları güzel bir yola çıkmayı planlasınlar. Sonuca da inansınlar ki gerçekten çok güzelleşecek bir gelecek, onlardan hiç ama hiç uzakta değil. Yeter ki kendilerini olumsuza şartlandırmasınlar. Son sözüm ise;

“Şartlanma, duyu organlarının kepenk kapatışıdır.”

Bunu unutmasınlar ve yaşama sevinçlerini asla rafa kaldırmasınlar. Her şey mümkün.

Bu cümlelerle tüm okurlarımızı sevgiyle selamlıyor, onlara keyifli okumalar diliyor ve yorumlarını, olumlu-olumsuz tüm eleştirilerini ilgiyle bekliyorum.