Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri / sonu kıştır. Gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah / kabir âleminin kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadiseleri sinema ile şimdi gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal / gelecek hadiselerini gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet / haktan sapan ve sefahetin / günahlara dalan insanların elli - altmış sene sonraki vaziyet ve durumları onlara gösterilse idi, şimdiki güldüklerine ve gayr-i meşru / haram keyiflerine nefretler ve teellümler / acılarla ağlayacaklardı.

ÎMAN VESÎKASI

Herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir da’vâ açılmış ki her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davâyı kazanmak için, tereddüt etmeden sarf edecek. İşte o da’vâ ise, herkesin iman mukabilinde / karşılığında bu zemin yüzü kadar bağlar, kasır ve köşkler ile müzeyyen / süslü ve bâkî / ölümsüz ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davâsı başına açılmış. Eğer îman vesîkasını sağlam elde etmezse kaybedecek.

DÜNYA BİR FİHRİST

Dünya, âhiret âlemine bir fihrist hükmündedir. Bu fihristte âhiret âleminin mühim / önemli mes’elelerine olan işaretlerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fânî ve kıymetsiz dünyada bu kadar nimetleri hissettirmek ve bolca vermek için, insanın vücudunda yaratılan duygu, his, cihaz ve a’zâlar gibi âletlerden anlıyoruz ki, âhiret âleminde “Altlarından ırmaklar akar” âyetinin delâleti ve işaret etmesiyle anlaşılıyor ki, o kasır ve köşklerin altında, ebediyete lâyık cismanî ve maddî ziyafetler olacaktır.

İNSAN EBED İÇİNDİR

Her bir tohum, Hafîz isminin / Hz. Allah’ın muhafaza ediciliğinin gereği olarak, ona pederinin ve aslının malından verdiği mirası karıştırmadan, noksansız muhafaza edip gösteriyor. İşte bu; hadsiz muhafaza hârikasını yapan Zât olan / Yüce Allah’ın; kıyamet ve haşirde hafiziyetin en büyük tecellisini göstereceğine kat’î bir işarettir. Evet bu ehemmiyetsiz, geçici, fânî tavırlarda, bu derece kusursuz, hatâsız olan hafiziyeti kesin bir delildir ki; ebedî te’sîri ve çok büyük ehemmiyeti bulunan en büyük emanetin taşıyıcısı ve arzın halifeleri olan insanların fiil, eser ve sözleri, iyilik ve kötülükleri büyük bir dikkatle muhafaza edilip, sonra da muhasebesi görülecektir.

Acaba bu insan zanneder mi ki başıboş kalacak? Hâşâ! Belki insan, ebede gönderilmiştir. Ebedî saadet yeri olan Cennet’e ve korkunç bir azap yeri olan Cehennem’e namzed ve adaydır. Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek. Ya taltîf edilerek lütuflara gark olacak veya hak ettiği tokatı yiyecek.

ALLAH’A KUL VE ASKER OLMAK

Şimdi nefis ve malımızı Allah’a satmağa bakacağız. Acaba o kadar ağır bir şey midir ki, çokları satmaktan kaçıyorlar. Halbuki, asla hiçbir ağırlığı yoktur. Zira helâl dairesi geniştir. Keyfe kâfi gelir. Harâma girmeye hiç lüzum yoktur. Allah’ın farz olan emirleri ise hafiftir, azdır. Allah’a abd / kul ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, ta’rîf edilemez. Vazîfe / görev ise, sadece bir asker gibi, Allah namına işlemek, başlamak ve Allah hesabıyla vermek ve almak ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmek ve bu suretle sükûnet bulmaktır. Kusûr etse, tevbe etmek. “Ya Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini almak zamanına kadar bizi emanette emîn kıl (Âmin)” demek ve ona yalvarmaktır.