Dünyayı kesben değil, kalben terkettiğimiz / dünyayı çalışmayarak değil, dünyaya kalbimizde yer vermeyerek terkettiğimiz; yani hiç ölmeyecekmişiz gibi dünya, yarın ölecekmişiz gibi âhiret için çalıştığımız takdirde, üstelik burada ebed için bulunduğumuz ve ebedî / sonsuz saadetin / mutluluğun ancak burada, yani dünyada kazanabileceğimizi idrâk ederek, bilinçli bir şekilde; ne dün ne yarın demeyip, sadece içinde bulunduğumuz günü çalışarak değerlendirdiğimiz zaman; yani dem bu demdir, dem bu dem dediğimiz ve gereğini yaptığımız takdirde; bizleri ebediyyen nasıl bir geleceğin beklediğini hatırlayalım ve şimdiden; gelecek mesut günlerin havasını teneffüs ederek, soluklanalım biraz be dostlar! Ne dersiniz?

Çünkü, kâinat / evren; ebedî / sonsuz saadeti / mutluluğu sonuç olarak önümüze koymaz ise, akılları hayrette bırakan kâinatta görünen çok bariz / çok açık ve besbelli olan bu mükemmel nizam / düzen; aldatıcı zayıf bir suretten ibaret kalır! Başka bir şeye yaramaz!
Bütün mâneviyât ve alâkalar / ilgi, ilişki, bağ ve rabıtalar, nispet / kıyas, ölçü ve oranlar hep heba  olup gider! İşte o nizamın nizam olması, ancak ve ancak ebedî saadetle sonuçlanması ve taçlanmasıyla imkân dâhiline girer.
Çünkü, o nizamdaki mâneviyat ve nükteler, ancak âhiret âleminde sümbüllenecektir. Yoksa, bütün mâneviyat söner. Rabıtalar kesilir, nisbetler darmadağınık olur. Nizamın da mânası kalmaz! Halbuki, o nizamda bulunan kuvvet, bütün haşmetiyle o nizamın berhava edilmeyeceğini ilân ediyor.
Yüce Allah Tevhîd’in, yani Allah’ın bir olduğuna inanmanın, O’nu birlemenin semere ve neticesini ve rahmetinin ünvanını; Cennet ve ebedî saadet ile göstermiştir.
Cennet ve Cehennem; hilkat şeceresi / yaratılış ağacından ebede doğru uzanıp giden iki daldan tezahür eden / kendisini gösteren iki meyve yani iki sonuçtur.
Evet, Cennet ve Cehennem; kâinatın zincirleme hâlinde birbirini takip edip gelmekte olan silsilelerinin iki neticesi ve ebede doğru akıp giden kâinat selinin iki mahzeni ve iki havuzudur.
Çünkü, Allah sonsuz ve nihayetsiz hikmetler, yani İlâhî gaye ve yüksek bilgiler için bu âlemi imtihan ve sınav yeri yaptı.
Yine sonsuz hikmetler için inkılâp, değişim ve başkalaşımlara mahal ve yer olmasını irade etti /
diledi.
Yine, sonsuz gayeler için hayır ile şerri / kötülüğü, fayda ile zararı, güzellik ile çirkinliği; kısaca iyilikle kötülüğü, karışık bir şekilde Cennet ve Cehennem’e tohum olmak üzere, kâinatın şu mezraa ve tarlasına ekti.
Evet, madem ki bu âlem insanoğlu için imtihan, sınama ve deneme meydanı, yani müsabaka alanıdır. İyilikle kötülüğün birbirinden tefrik edilemiyecek / birbirinden ayrı tutulamıyacak derecede  çeşitli ve karışık olmaları lâzımdır ki, insanların dereceleri ortaya çıksın, belli olsun ve görünsün.
İmtihan ve tecrübe zamanları bittikten sonra kötü insanlar: “Ey mücrim ve suçlular! Bir tarafa çekiliniz!” (Yasin: 59) diye tüyler ürpertici, korkutucu İlâhî emre maruz kalıp, cezaya uğrasınlar. İyi insanlar da: “Daimî kalmak üzere Cennete giriniz.” (Zümer: 73) diyen Allah’ın nimetler  verdiği, ikramlarda bulunduğu Cennetteki şefkat ve merhametine mazhar olsunlar.
İnsanlar, iki kısma ayrıldıktan sonra, kâinat da tasfiye, ameliyat ve operasyona uğrayacak.
Kötülüğü, şerri, zararı tevlit eden / doğuran maddelerin bir tarafa çekilmesiyle Cehennemin,
İyiliği, hayrı, nef’i / faydayı doğuran maddelerin de diğer tarafa çekilmesiyle Cennetin,
Böylece, her ikisinin de teçhizatları / donanımları ikmal edilecek / tamamlanacaktır.
Evet, “Büyük İnsan” hükmünde olan Kâinat’ın ölümü, küçük bir ölüm değildir. Sekerata / Kıyameti kopmaya başladığı zaman, milyarlarca kürelerin çarpışmasından meydana gelen fırtınanın ne tasavvuru, ne tarifi, ne de görülmesi mümkündür! Bu şiddetli ölümle, âlem ve içindekiler ve tüm yaratılmışlar âdeta bayılır, kâinat yayılır, hilkatin yağı ayranı birbirinden ayrılır. Cehennem maddesi ve içindekileriyle bir tarafa çekilir. Cennet de, letafet / hoş güzelliği, lezaiz / tüm lezzetleri ve bütün güzel unsurlarıyla muhteşem ve parlak bir şekilde tecellî eder