Bayramlar birlik, beraberlik ve neşe dolu eşsiz anlardan oluşurdu. Hep tatlı bir telaş, şeker alındı mı, bayramlıklar hazır mı, tatlılar yapıldı mı? Eski bayramların tadı bir başkaydı…
Haziran’ın 28’ide Kurban Bayramını idrak edeceğiz…
İsmail'e koç ineli hayli bir zaman olmuştu.
Zaman su gibi akıp geçse de, bizim aklımızda donup kalmıştı…
Çocuktuk ôyle psikolojimiz bozulacak diye kimsenin endişe etmediği ve yanımızda "Allahü Ekber’ lerle" kesilen koçların kanı alnımıza sürülen dönemlerdi…
Bayramlık ya alınır, ya da bir önceki bayram abla-abiye alınan bayramlık yıkanır bize yeni bayramlık olurdu bundan da hiç gocunmazdık.
Kimin umurundaydı markalı olması , Yeter ki giyecek bir kıyafetimiz olsundu.
Yeni ayakkabı, elbise alınan çocuğun gözüne uyku girer miydi hiç asla!!
Onunla yatardı yada vitrinin en üstüne konulurdu süs eşyası gibi…
Sabah o kıyafetler giyilip, evde bir iki tur atılır, ardından akraba ziyaretleri başlardı…
Amaç iki kuruş kapak bilmekti aslında.
Utana sıkıla alırdık verilen harçlığı
Gözümüzde sevinç pırıltıları, elimizde terli para ile koşar adım bakkala giderdik.
Çatapat alırdık taş aramaya koyulurduk… O kokusu yok mu o barut kokusu hala burnumda mübarek.
Derin dondurucular hayatımıza girmemişti… O yüzden kurban yeddi paya ayrılırdı kesilen her evde
Biri kendine , altısı kesemeyene, ve her kurban kesen evin yolunu gözlenilirdi…
Sonra, İsmail'e inen koç kurban edildikten çok çok sonra biz kurbanı sadece et bayramı olarak gôrür olduk…
Uğur derin dondurucularda geçen seneden kalma etlerin altına istifledik bu seneki kurbanları.. Alnımıza sürülen kandan çocuklarımızı uzak tuttuk… Olmayan psikolojileri bozulmasın diye… Ama bozulan biz olduk...
Artık ne o güzel insanlar, komşular var… Ne de o güzel bayramlar…