Eskilerin en çok kullandığı atasözlerinden biri “Mart kapıdan baktırır. Kazma kürek kaptırır” bu sefer gerçeğe döndü. Üçüncü cemre toprağa düştüğünde hepimiz artık ilkbaharın geldiğini düşünmüştük. “Ağır bir kış atlattık, üşüdük, yıprandık, zamlarla boğulduk, covid yüzünden evlerimize kapandık, hastalıklarla boğuştuk şimdi yeni bir mevsim” derken kış bir kez daha “Ben varım!” dedi. Herkes 1987 kışına döndüğümüzü düşünüyor. Keşke geçmişe dönebilsek, ama insan sormadan edemiyor. Aynı şeyleri yaşamak ister miydim? Aynı acılarda ağlamak, aynı sevince gülümsemek, aynı yoklukta dertlenmek, aynı yerde düşüp, aynı yerde kalkmak… Yolun yine bu güzergahtan gideceğini bilsek, bence kimse başa dönmek istemez. 

Her yer bembeyaz, kar bütün çirkinliklerin üstünü örtü, bastığımız yeri, baktığımız toprağı beyaza buladı. Üç gün sonra kar bittiğinde güzelliğiyle gözümüzü alan o beyazlık çamura dönecek. Toprağın humusuna karışarak eriyecek. Doğanın düzeni de insanın düzeni de değişmiyor. Güzel olan şeyler, güzel olarak kalsa bile zaman anlamını yitirmesine neden oluyor. Kışı sen çok sevmemizin bir özelliği varsa; battaniye eşliğinde film izlerken, pencereden baktığında kar tanelerinin yere düşüşünü izlemek. Ocak ayında ilk kar yağdığı zaman sosyal medyada herkes kar fotoğrafları koyuyor, deli gibi karların üstüne atlatıp oyunlar oynuyordu. O gün kar büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Kimse yarın işe gidemeyecek oluşunu kafaya takmıyordu. Şimdi kar geliyor. Dendiği zaman “Aaa yeter artık!” seslerini duymaya başladım. Çünkü bu gelecek kar sadece çocukları mutlu etti. Yinelenmeye başlayan mutluluklar bile zamanın toz yutağında anlamını kaybediyor. 

Mutluluğun bile insan gözünde değerinin bu kadar düşmesi, ne kadar korkunç! Geçmişle, şuan arasında sürekli sorular sorulur. “Ya geçmişe dönme şansın olsa? Ya tekrardan çocuk olma şansın olsa? O günlere dönmek ister miydin?” çoğumuz da “Ah keşke” diye yanıtlarız. O zaman tünelinden geçeceği kesinleşen kaç insan o düğmeye basardı? Bence kimse basmaz. İnsanlar geçmişin geleceği yeniden inşa edebileceğine inanırlar. Oysa geleceği inşa eden şey şuandır. Ne kadar geçmişe gidersen git, istediğin kadar çocuk olmaya çalış, yine aynı mutsuzluklar yakana yapışacaktır. Geçmiş sadece kaybettiğin insanlarla buluşmanı sağlar, ama aynı zamanda onları tekrar kaybedecek olmanın acısını geri getirir. 

Yıllardır kendime “Geçmişe dönebilsem ne olurdu?” sorusunun cevabını vermiş oldum. Çok uzun bir bekleyişten sonra mutluluğun da mutsuzluğun da an da kaybolmak olduğunu hayat size bir şekilde öğretiyor