Geçen hafta televizyonun yeni sezon dizilerine şöyle bir bakmıştık. Bu sezon o kadar çok yeni iş başladı ki bu hafta devamını yazıyorum. Yeni sezon, televizyona kan oldu. Girmesi beklenen işler de devam ediyor. Bu bereketin izleyiciyi de heyecanlandırdığı aşikar.

hudutsuz-sevda-hangi-gun-ne-zaman-hudutsuz-16372752_1406_amp

HUDUTSUZ SEVDA

“Hudutsuz” kelimesini en çok sevdiğim yer Nazım Hikmet’in Piraye’ye yazdığı mektuplarda “Seni öyle hudutsuz seviyorum ki” sözüdür. Hudutsuz; sınır tanımayan, ucu bucağı olmayan aşkın tanımı. Karadeniz’in hırçın sularında boğulmadan hayatta kalmaya çalışanların hikayesi. Halil İbrahim’in tekrar şehre dönmesiyle altüst olan insanları anlatıyor. İlk bölümü izlediğimde her şey ne kadar hızlı ilerliyor diye söyledim kendi kendime. Günümüzde 3 dakika bakışma, 11 bölüm barışma sahneleriyle ayları dolduruyoruz ya, bu kadar hızlı bir sonucun çıkması beni şaşırttı.

Halil İbrahim’i seyircinin gözünde bir halk kahramanı gibi yansıtmak istediler. Hiç tereddüt etmeden, haksızın, kötünün gırtlağını kesen, ama yüreği hala sıcacık bir çocuk olan bir adam vermek o kadar da kolay değil. Sevdiği kızı öldüren, memleketin en belalı ailesinin oğlunu oracıkta öldürünce hem kahraman hem de fırtınalı bir aşık olunmuyor. Çok hızlı bir giriş ve cevaplanmamış o kadar soru var ki…

Yasemin’in ölümünden sonra sürgün hayatına düşen Halil İbrahim’in bir destekçisi var; Leto ailesinin biricik kızları Zeynep. Ailede “astığım astık, kestiğim kestik” demeyen tek kişi olabilir. O da çocukluktan Halil İbrahim’e vurgun olduğu için ailesini satmaya, Halil İbrahim’in gönlünü kazanmaya dünden razı. İmkansız aşkların derinliğini görebiliyorum, ama bu aşklar o kadar derindeki yeryüzüne nasıl çıkacak onu bilmiyorum.

Halil İbrahim ve Zeynep’in büyük bir aşk yaşayacakları fikrini hala içimde benimseyemesem de ikilinin uyumunu sevdim.

1200x627-dilek-tasi-oyunculari-resimli-iste-dilek-tasi-oyuncu-kadrosu-1694075738232

DİLEK TAŞI

Sezonun en iddialı, hikayesiyle insanı derinden etkileyen, Öyle Bir Geçer Zaman ki tadında, oyuncularıyla ayakta alkışlanacak dev bir yapım. Mustafa’nın karısını kaybettikten sonra kızına kavuşmak için verdiği mücadeleyi konu alıyor. Dilek Taşı, geçmişin rüzgarıyla günümüzde hafif bir esinti hissi veren, gözyaşının harmanlandığı, ama adaletsizliklerin son bulmadığı bir dünyayı anlatıyor. Büyük bir köşkte büyümüş Figen, ne onlardan biri ne de onların dünyasından ayrı. O koskoca köşk, herkesin içinde bir cehenneme dönüşmüş.

Salih Bademci, Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde izlediğimden beri yeteneğine hayran olduğum biri. Bence Salih Bademci tamamen Mustafa’ya dönüşmüş. Ben o acıları, kızı için savaş veren cefakar babayı her demine kadar yaşıyorum. İlk başta Salih Bademci ve Hazal Subaşı çiftinin uyumunu sorgulamıştım. Afişe koyduğumda büyük bir kalp çarpıntısı yaşatmamışlardı, ama izlerken her iki karakterinde içinde nasıl var olduklarını görüyorum.

Mustafa, kızına kavuşmak için mücadele verirken, Figen gibi melek kalpli bir kızla yolu kesişti ve artık bu hikaye sadece kızı için savaş veren bir babadan çıkıp, sevdiği kadını da o köşkten kurtarmak için savaşan bir adamın hikayesine dönüştü. Ben bu aşkın tohumlarının çok güçlü atıldığını görüyorum.

KaderBağları

KADER BAĞLARI

Serkan Çayoğlu’nu uzun bir aradan sonra ekranda tekrardan görmek çok güzel. Ayça Ayşin Turan ile güzel bir ikili olmuştur. Ayça Ayşin Turan tam bir üzüm güzeli olmuş diyebilirim. Hikayesi tanıdık, yine bir konağın içinde dönen türlü entrikalar, kimin oğlu kimin kızı olduğu belli olmayan başroller… Aranan bütün klişelerin bir cevabı gibi dizi, ama tüm bunla rağmen reytinglerde üstün bir başarı göremedim. Ya seyirci artık bu klişe hikayelerden sıkıldı ya da ikiliyi beğenmedi.

Kerem ve Sevda’nı aşkı, bir varmış bir yokmuşla başlayan masallara benziyor. Sanki Romeo ve Juliet tekrar dilip, Kerem ile Sevda’nın bedenlerinde can bulmuşlar gibi. Aşka inanmayan bir kızla, kaderin tesadüflerle birleştirdiği, kabuğundan çıkmaya çalışan ailenin veliahtı bir erkek. Bu aşkın düşmanı da bol. Her şey çözülmesi çok basit bir alanda, ama anlamadığım şey şu; Kerem gibi köklü bir ailenin oğlu, bir yıl sonra tekrar aynı yerde sözü vermiş biri bile olsa nasıl “Sevda’yı” bulamaz? O Sevda’yı bulamazken, gel gör ki Sevda koskoca dünyada Kerem’in evinde hizmetçiliğe başlar?

Ah şu tesadüfler tanrıçası, yine iş başında desenize. Artık inandırıcılıkları oldukça zorluyorlar. İnşallah bu boşlukta kalan soruların bir cevabı vardır. Peki şimdi ne olacak? Kerem, Sevda gelmedi diye sevmediği bir kızla nişanlandı, Sevda’yı görür görmez, öfkesi yerle bir oldu, ama Sevda kardeşini korumak için Kerem’i sevmiyormuş gibi yapacak. Aile, Sevda’nın kim olduğunu öğrenecek gibi duruyor. Kerem’de öyle bir anne, pardon hala varken o aşkın yeşermesi çok zor. Yine kendi yaşadığı geçmişin yükünü evladının omzuna yükleyen bir anne figürünü izliyoruz. Güç zehirlenmesi yaşadığında “bir daha asla eski ben olmayacağım” yemininin altında kalan çocukların kaderi bu.

İlk bölüm olduğu için reytingler normal gelmiş olabilir. Asıl ikinci bölümde seyirci çekebilmişler mi? Ona bakmak lazım.

KirliSepeti

KİRLİ SEPETİ

Bu sezonun en heyecanlandığım projelerinden biri; Kirli Sepeti… Daha önce Hizmetçiler diye bir dizi yapılmıştı, ama tutmamıştı. Kirli Sepeti için de benzer yorumlar duyuyorum, ama ben Kirli Sepeti dizisinde Medcezir tarzı bir hikaye sinyali aldım. Şuan kafanızda “Bu kız kör mü?” gibi tepkiler topluyor olabilirim, ama çok ciddi ortak yönleri var. Bir kere Medcezir Altınkoy sitesinde geçiyordu. Site site değil, tımarhane değildi. Burada da bütün hikaye Krizantem sitesinde geçiyor. Üç farklı ev var ve gerçekten herkes herkesin karısı kocası olarak çıkabilir.

Entrikalar yumağı bir dizi, ama karakterler çok bizden. Zaten temizlikçi tayfası o kadar güçlü bir cast olmuş ki, sadece onları izlesek bile dizi reyting rekorları kırardı. Hikaye bir cinayetle başladı. Meryem intihar mı etti yoksa öldürüldü mü? Bu soru işareti güçlü bir ikilemde bırakıyor, ama beni ilk bölümde en çok rahatsız eden şey; temizlikçilerin o evlerde hep aynı muameleyi görmesiydi.

İki farklı dünya anlatılıyor evet, ama hiç mi merhamet veya insanlık kırıntısı gösterilmez. Ben insanların ya da zengin kitlenin bu kadar kötü olduğuna inanmak istemiyorum. Aşağıdakiler yukarıdakiler hikayesi diyerek de zaten o mesajı açık açık vermişlerdi. Aslında Kirli Sepeti güçlü kadın hikayelerini anlatıyor. Hayata karşı yenilmeyenler, anneliğin kutsallığı, insanların gerçek yüzünü… Hem farklı hem de samimi bir dizi olmuş. Ben en başından rengini çok beğendim. Seyirci de beğenmiş olacak ki, reytinglerini yükseltmeye devam ediyor.

Bu sezon başlayan bütün hikayeler televizyona bir yerinden tutundu, ama ikinci sezonu yaşayanlar hayatta kalamadı. Üç Kız Kardeş, Adım Farah, Arka Sokaklar, Çöp Adam reytinglerde yere çakıldılar. Televizyon yeni yüzler, yeni hikayeler arıyor.