Şeytanı taşlamak, ona muhalefet etmektir. Onun telkin ve vesveseleri karşısında iman ve teslimiyetle mücadele etmektir.  Aslında bu dünyada ki imtihanımız şeytan ve nefsimizle mücadele etmek değil midir ki? 

Bu imtihan serüveni ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem in çocukları ile kurban üzerinden başlamış,  İbrahim aleyhisselamın fedakârlığı, oğlu İsmail’in teslimiyetiyle devam etmiştir. 

Aslında kurban denilince Hz. Âdem’in samimi ve ihlâslı oğlu Habil’in kabul olan kurbanı ile kurbanı kabul görmeyen diğer oğlu Kabil’in kurbanı anlaşılıyor. 

Kurban denilince İbrahim aleyhisselamın Allah’a verdiği söz akıla gelirken ahde vefa, samimiyet ve teslimiyetin şifreleri sunuluyor kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlara.

Hz. İbrahim yüce Rabbinden dilekte bulundu: “Yarabbi bana hayırlı bir evlat verirsen onu senin yolunda kurban edeceğim.” Diye.  Allah’ta Hacer validemizden Hz. İsmail gibi nur topu bir erkek evlat verdi. 

Allah, Hz. İbrahim’in duasını kabul etmişti. Şimdi, İbrahim aleyhisselamın sözünü yerine getirme zamanıdır. Her nasılsa unuttu sözünü İbrahim aleyhisselam. Kim bilir belki de unutturuldu.

Rüyasında sözünü yerine getirmesi için uyarılan İbrahim aleyhisselamın imtihanı başlamıştı.

Aslında bu imtihan sadece İbrahimlerin, İsmaillerin, anne Hacerler’in değil, kıyamete kadar bütün “ Kayıtsız ve şartsız teslim oldum” diyenlerin, ahdedip söz verenlerin, kurban etmeyi/ kurban olmayı vaat edenlerin imtihanıydı.

Örnek almamız emredilen İbrahim aleyhisselam imtihanı kazanmak, şeytana muhalefet etme hususunda kararlıydı. Yürüme çağlarına gelen biricik evladını kurban etmek için yola koyuldu. Bu yol ne zorlu ve meşakkatli bir yoldur.  Bu yolun üzerine kurulmuş nice tuzaklar vardır. 

Malumunuz Allah’ın “secde et” emrine muhalefet ettiğinden Allah’ın dergâhından kovulan,  ihlâslı ve samimi kulların dışında herkesi istikametten alı koyacağına, saptıracağına dair izin alan iblis (Şeytan) İlk önce baba İbrahim’e sokuldu:  

"Bu çocuğu nasıl keseceksin, buna kıyılır mı, sen babasın bunu nasıl yapıyorsun?” 

İbrahim aleyhisselam tek kelimeyle kararlığını ifadede etti:

“Allah emrettiği için keseceğim.”

Bundan ümidini kesen şeytan Hacer validemize geldi.

“Nasıl oturuyorsun İbrahim oğlunu kesmeye götürdü.”  

Hacer validemiz:

“Nasıl olur bir baba oğlunu keser mi?” dediğinde Şeytan:

“Güya Allah’ın emrini yerine getirecekmiş.” diye cevap verdi.

Evet,  Bir anne evladına hitap ederken, “sana kurban olurum canımdan aziz bildiğim ciğerparem, yavrum, sana gelecek sıkıntı bana gelsin” der. Evladın ayağına diken batsa onu ilk önce anne hisseder. Fakat kulluk; kurban olduğunu da Rabbin uğruna kurban etmektir. Bunu şöyle ifade ederek şeytana tepki gösterdi Hacer validemiz:

“Nebiler batıl ile emrolunmazlar. Ruhum Allah’ın uğruna feda olsun. Oğlum Allah’ın uğruna feda olsun.”

Şeytan bu cevap karşısında iyice ümitsizliğe düştü. Ancak yine de boş durmadı, İsmail aleyhisselamın yanına gelerek, son bir ümitle, onu da kandırmaya çalıştı: 

“Sen gülüp oynuyorsun hâlbuki baban seni bıçakla kesecek, zannediyor ki bunu Allah emretmiş”.

İsmail aleyhisselam:

“İşittim ve rabbimin emrine itaat ettim” deyince şeytan ısrarla kandırmak için konuşmasına devam etti. İsmail aleyhisselam yerden bir taş alıp şeytana attı.    

Şeytan perişan bir vaziyette oradan uzaklaştı. Bunun için hac mevsiminde Mina da şeytan taşlamak vaciptir. Bu İsmail’in bir sünnetidir.

Evet, imtihan kazanılmış, verilen söz yerine getirilmiş; vefa, samimiyet ve ihlâs gösterilmiş, şeytan yanlarından uzaklaşmıştır. 

Allah güzel amel işleyenin mükâfatını vermez mi hiç?  Sözünü tutanı verdiği sözle mükâfatlandırmaz mı? Ateşlere  “serin ve selamet ol” diyerek yakmayan Allah,  İbrahim aleyhisselam için oğlu yerine bir koç gönderdi de onu kurban etmesini emretti. 

Koçu getiren Cebrail aleyhisselam :

"Allahü Ekber, AllahüEkber”derken. Hz. İbrahim de:

“La ilahe illallahü vellahü Ekber” dedi. Hz. İsmail de:

“Allahü Ekber’ü ve lillahil hamd” diyerek tamamladı tekbirleri. Bizde bu şekilde onlara uyarak tekbirlerle kurbanımızı kesiyoruz.

Kulluğu özetlemiş bu hadise. Bu kurban kıssasında söz verip sözde vefalı olmak var. Teslimiyet, fedakârlık şeytanla mücadele var. Bu kıssa da imtihanı kazanmak, Allah’ın lütfü ve ikramına mazhar olmak var. 

Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor:

“Anlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.”(Nahl,91)

Bir düşünelim! Söz vermedik mi kalu belada, ruhlar âleminde. Kelime-i şahadet teslimiyetin nişanıdır; ödemeye hazır olduğumuz, imzaladığımız senet, sözleşme,  sanki verilen sözün teyidi ve güncellenmesi gibidir.  Buluğ çağı sözlerimizi yerine getirmenin zamanıdır.    

Allah bizi kuranı mübiniyle her an uyarıyor. Acaba İbrahim’ce bir tavır sergileyebiliyor, önümüze çıkan imtihanları, engelleri teker teker aşabiliyor muyuz? 

Peygamberimiz:“Namaz her müttakinin kurbanıdır.”(müsnet,1,181) buyuruyor ya! O zaman, Namazla elimizin tersiyle benliğimizi, rükûumuzla kibrimizi kurban ederken, secdeyle bize ait her şeyi Rabbimizin kapısına dökerek Allah’a yaklaşmış olduğumuzu hesap ederken  namaz kılmayı ertelediğimizde bunun içinde şeytanın bir oyunu var diye hiç düşündüğümüz oldu mu?

Mala-mülke olan sevdamız, dünya metaına olan düşkünlüğümüz hakkımız olmayan fakirin hakkını dahi yerine ulaştırmaya engel olurken, şeytan ihtiras kılıcıyla bizi alt etmiş olmasın!

Fakir fukarayı görüp gözetirken, yetimin hakkını öderken dikkat edelim de şeytan bizim de karşımıza çıkıp yaptıklarımızı boşa çıkarmasın. 

Şeytan, kardeşlerimize karşı beslediğimiz kin ve nefreti Allah ile aramızda perde olarak çektiğinde “bu şeytanın aldatmacasıdır” deyip hiç taşladığımız oldu mu onu? 

Kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de istemiyorsak, insanlar bizim yanımızda kendilerini güvende hissedemiyorsa düşünmek gerekmez mi şeytan hangi mevziden bize bir saldırıda bulundu da ona mukavemet gösteremedik.

Aklımızı, nefsimizi, neslimizi, malımızı, mülkümüzü, varımızı yoğumuzu Allah yolunda kurban edebilecek güç ve iradeye sahip miyiz?  Kalbimizde var olduğunu iddia ettiğimiz Allah sevgisi ile ondan gayrı olan sevgiler arasındaki müspet fark bizi kurtarmaya yetecek mi? 

İbrahim aleyhisselam evladını kurban ederken elinin titremesi bile Allah’a olan sevgisini bulandırmışken en pahalı ve gösterişli kurbanları bile farklı niyetlerle kesmek, kötülükten alıkoymayan namaz, başa kakılan sadaka, desinler diye birkaç defa eda edilen hac bizi kurtaracak mı acaba?  

Kurban ibadetiyle özetlenmiş kulluğumuzu ve istikametimizi göstermek ümit ve duasıyla, kurbanınız ve kulluğunuz mübarek olsun. Bu bayram kurtuluşumuza vesile olsun inşallah. 

 Selam ve dua ile…