Bergen Sarılmışer, nam-ı diğer Acıların kadını, Arabesk müziğin kraliçesi… Onu hep bu isimlerle tanıdık. Acılarıyla tanıdık, şarkılarına damlayan gözyaşlarıyla, sesindeki o hüzünlü tınıyla ve o artık herhangi bir Arabesk şarkıcısı olmaktan çıktı. Acılarının üstüne basa basa Bergen oldu. Bergen’in filmi biyografi filmleri arasında en iyi açılışı yapan film olmuş. Pandeminin içindeyken böyle bir başarıyı tutturmak, üç haftada 4 Milyona yakın bir seyirciye ulaşmak gerçekten alkışı hak ediyor. İyi olan her şey hak ettiği yeri illa ki bulur. Bergen’in hayatını Z Kuşağındaki gençlik çok bilmez. Bu film sayesinde Bergen’in acılarına tanıklık ettik.

Ben kısa bir zaman önce Bergen’in hayatını anlatan bir kitap almıştım. Kitabın adı da “Bergen: Katiline aşık bir kadın” içeriği her ne olursa olsun bu kitabı eline alan biri Bergen’in duygularından dolayı, hatta kendi ölümünden dolayı suçlayabilir. Aşık olacağımız kişiyi biz seçemiyoruz. Bazen seçtiğimiz kişi bizi cehenneme atıyor bazen de cenneti yaşatıyor. Bunun kaderden başka bir açıklaması olamaz. Bergen’in hayatını izledikten sonra katiline aşık bir kadından çok, onun katili olduğunu anladığı anda kendi hayatının iplerini eline almış bir kadın gördüm. Böyle güçlü bir kadına yıllarca “Acıların Kadını” dediğimiz için çok üzüldüm.

Türkiye’de kadınlar güçlü doğmak zorundalar. Hayatları boyunca hep güçlü kalmalılar, acı çektiklerinde bile belli etmemeliler, gözyaşlarını içine akıtmalılar… Hep bu cümleleri duyduk. Önce bizi acınası duruma düşürüp, sonra da acılarımızı çiğneye çiğneye ayakta durmayı öğrettiler. Bergen, kayıp gitmiş bir yıldız gibi. Doğru gökyüzünde parlayamamış. Oysa o karanlığın içinde bile gören gözleri ışıltısıyla kör edecek kadar güzelken hayat dahil, kimse kıymetini bilememiş.

Bergen’in sahnede bıçaklandığı zaman elbisesini yarasına yama yapıp, sahneye çıktığı o an gözlerim doldu. Acıdığımdan değil, direnişinden gözlerim doldu. Yaşayamadığı güzel günlere, atamadığı kahkahalara, söyleyemediği şarkılara ağladım. Sadece iki saatlik bir filmde bile Bergen’den ne çok şey öğrendik. Eğer hayatta olsaydı, daha birçok hayata dokunacaktı, birçok hayata güzellikler katacaktı. Adalet yine kör ve topal kaldı. Gideceği yeri de bulamadı. Hak etmediği halde yaşamak katiline, altı kilitli demir mezarlıklarda yatmak Bergen’in kaderine düştü.