ANKARA - Memur-Sen ve Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Genel Başkanı Ali Yalçın, “20’nci Millî Eğitim Şûrası’nın Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla anılmasının ve bu şûrada meslek kanunu içeriğinin öğretmenlerin hak, görev ve yetkilerinin korunması ve geliştirilmesi ekseninde belirlenmesinin gerekliliğine inanıyoruz. Bu çalışmanın meclise gelmeden önce orada tartışılması, iyileştirilmesi ve beklentileri karşılayacak düzeye getirilmesi açısından son derece önemlidir” dedi.


 

Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen tarafından 1-3 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği’ Milli Eğitim Şûrası’na ilişkin hazırlanan ‘20’nci Millî Eğitim Şûrası: Görüş ve Öneriler’ raporunu düzenledikleri basın toplantısında açıkladı. Yalçın, Türkiye’de, 2000 yılından sonra eğitim sisteminde, okullaşma oranlarında, öğretmen sayılarında, sınıf mevcutlarında, okulların fiziki ve teknolojik kapasitesi gibi nicel göstergelerde kayda değer iyileşmeler yaşandığını söyledi. Yalçın, “Türkiye’de eğitim sisteminin niceliksel boyutundaki olumlu gelişmelere ve köklü politika değişikliklerine rağmen eğitim sisteminin niteliğinde istenen düzeyde iyileşme olmaması, beşeri ve fiziki kaynakların ülke sathında yeterince eşit dağılmaması, öğrenci başarısını yerleşim birimi, coğrafi bölge ve sosyo-ekonomik statüye göre farklılaşması gibi kronik sorunların yanı sıra, acil olarak çözülmesi gereken ve 20. Millî Eğitim Şûrası’nda ele alınacak ana temalar altında dile getirdiğimiz sorunlar da bulunmaktadır” diye konuştu.


 

OKUL ÖNCESİ DİN VE AHLAK EĞİTİMİ


 

Yalçın, raporda yer verdikleri okul öncesi eğitimdeki temel sorunlardan birinin erken çocukluk döneminde din ve ahlak eğitimine yönelik boşluğun olduğunu ifade etti. Okul öncesinde din ve ahlak eğitimine yönelik bir talebin varlığının gerek öğrenciler gerekse veliler yönüyle bariz bir şekilde ortada olduğunu belirten Yalçın, “Bu çerçevede, mevcut din ve ahlak eğitim modelinin çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak okul öncesine uyarlanması, velilere, dinî referansı önceleyen bir ahlak eğitimini esas alan okul öncesi ahlak eğitimi ile belirli bir dinî ve dinin değerleri öğretisinin eğitim konusu yapılmasını baz alan okul öncesi din eğitimi arasında tercih hakkının sunulacağı okul öncesi çoğulcu-tercihli din ve ahlak eğitimi veya okul öncesi öğretim programında değerler eğitimine ayrı bir alan olarak yer verilmesi esasına dayalı değerler eğitimi modelleri üzerinden bir okul öncesi din ve ahlak eğitimi süreci tasarlanmalıdır” dedi.


 

‘BEKLENTİLERE CEVAP VERECEK ŞEKİLDE DÜZENLENMELİ’


 

Yalçın, okullara kaynak dağılımının adil yapılmasının önemli olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Eğitim sisteminde, yeterli düzeyde desteklenmediği için toplumsal eşitsizliği besleyerek sosyal adaleti zedeleyen eğitim basamaklarından en önemlisi ‘erken çocukluk eğitimi’dir. Erken çocukluk eğitimi yaygınlaştırılırken, tüm alt süreçlerde kaliteden ödün verilmemelidir. Eğitim kazanımlarını daha nitelikli kılmanın yolu hakkaniyetli olmaktan, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğini sağlamanın en iyi aracının da devlet okullarını güçlendirmekten geçtiği unutulmamalıdır. Dezavantajlı öğrencileri ve ailelerini destekleyen politika ve programlar daha fazla geliştirilmelidir. Dezavantajlı öğrencilerin eğitimsel kazanımlarının ilerleme düzeyleri izlenmeli ve telafi eğitimleri ile bu öğrenciler desteklenmelidir. İkili eğitim ve birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim yapılmamalı; ikili eğitimin tamamen sonlandırılmalı ayrıca tüm öğrencilere öğle yemeği hizmeti verilmelidir. Temel eğitimden ortaöğretime kademeler arası geçişte uygulanan sınavların sistem üzerinde oluşturduğu baskı sona erdirilmelidir. Okullar arası başarı farklılığı en az seviyeye indirilerek ortaöğretim, yükseköğretime geçişte bir ara kademe olarak görülmemeli, gençlerin bireysel gelişimine ve beklentilerine cevap verecek şekilde düzenlenmelidir.”


 

‘YENİ BİR BAKIŞ AÇISINA İHTİYAÇ VAR’


 

Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim sisteminin kronikleşmiş köklü yapısal sorunları barındırdığını kaydeden Yalçın, “Müfredatının güncellenmesi, sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesi, mezunların kendi alanlarında istihdam edilmesinin sağlanması, mesleki ve teknik eğitim kurumların cazibesinin artırılması ve öğrenciler için mesleki rehberlik, tanıtım ve yönlendirme çalışmalarının etkin bir şekilde yapılması ve öğretmenlerin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerinin sağlanmasıdır. Bu çıkmazdan kurtulmak için artık mesleklere özgü spesifik bir mesleki eğitim yerine anahtar yetkinliklere daha fazla ağırlık vererek yeni şartlara adaptasyonu kolaylaştıran, meslekler arasında geçişkenliği de mümkün kılan mesleki eğitime, yeni bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bireylerin doğuştan sahip oldukları yeteneklerin tespiti ve geliştirilmesi, ilgi ve istihdamına uygun mesleklere erken yaşta yönlendirilmesine imkân veren bir mesleki rehberlik ve yönlendirme sistemi oluşturulmalıdır. Mesleki rehberlik ve yönlendirme çalışmaları, mesleki ve teknik eğitimde atılan önemli adımlar sonucunda ortaya çıkan önemli gelişmeleri de içerecek şekilde daha etkin bir biçimde planlanmalı ve mesleki eğitimin görünümünü daha da artırıcı faaliyetler yapılmalıdır” ifadelerini kullandı.


 

‘ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU ÇIKARILMALIDIR’


 

Öğretmenlik Meslek Kanunu’na ilişkin yer alan açıklamayı son derece önemsediklerini kaydeden Yalçın, şunları söyledi:


 

“Öğretmenlerin mesleki gelişiminin sağlanmadığı eğitim sistemleri, en modern eğitim mekânlarına, son model teknolojik araçlara ve en iyi müfredata sahip olunsa bile hep eksik kalacaktır. Eğitim sistemlerinin performansları ancak öğretmenlerinin mesleki yetkinlikleri kadar yüksek olabilir. TALIS verilerine göre Türkiye’de öğretmenlerin en etkili bulduğu hizmet içi eğitimler, mesleki bir konuda bireysel veya grupla yapılan uygulamaya dayalı etkinlikler, meslektaşlara rehberlik etme, onları gözlemleme ve yetiştirme olduğu belirtilmektedir. Ancak eğitim fakülteleri ve öğretmenliğe kaynaklık eden diğer programlara yönelik yeterlilik esaslı, öğretmenlerin mesleki gelişim ihtiyacını karşılayacak ve öğretmen yetiştirme sisteminde istikrarı sağlayacak bir yapı henüz tam anlamıyla kurulabilmiş değildir. Öğretmenliğin millî eğitim mevzuatında bir kariyer mesleği olarak tanımlanmamış olması, öğretmenlerin bağımsız çalışma imkânının olmaması, taraflar arasında sağlıklı müzakerelerin yapılamaması gibi sebeplerle bu konuda bir konsensüs oluşmamış ve öğretmenlik mesleği, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun çizdiği ana hatlar üzerinde bugüne gelmiştir. 20’nci Millî Eğitim Şûrası’nın Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla anılmasının ve bu şûrada meslek kanunu içeriğinin öğretmenlerin hak, görev ve yetkilerinin korunması ve geliştirilmesi ekseninde belirlenmesinin gerekliliğine inanıyoruz. Bu çalışmanın meclise gelmeden önce orada tartışılması, iyileştirilmesi ve beklentileri karşılayacak düzeye getirilmesi açısından son derece önemlidir. Öğretmenlerin mesleki statü, sosyal itibar, meslek etik kuralları ve mesleki dayanışma gibi konularda gelişme kaydetmesi için Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarılmalıdır. Öğretmenlere yüksek statülü bir meslek iklimi sunulmalıdır. Öğretmenlerin mesleki gelişim ihtiyacının nitelikli eğitimlerle karşılanması için hizmet içi eğitim faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılmalı ve hizmet içi eğitimlerde alternatif modeller benimsenmelidir.”