90’lı yılların sonu… Lise son sınıftayım. Adana’dayız… Bir yaz gecesi… Hava nasıl sıcak… Ama bahçeden gelen yasemin, hanımeli ve zambak kokuları burnumuzu doldurarak sıcağın etkisini birazcık bastırıyor. Ateşböcekleri ışıklarıyla göz kırpıyor.

Balkonda oturmuşuz.

Sohbete başlıyoruz.

Havadan sudan başlayan konuşmamız, derin konulara doğru yol alıyor.

Rutin hayata yetişme telaşı…

Bazen sıkışıp kaldığımız ruh durumları…

Bazen de yaşam labirentinde dönüp durarak aradığımız çıkış yolları…

Hayaller…

Hedefler…

İlişkiler…

O konuşmamızda, bir önceki yıl kurduğumuz hayali gerçekleştirebilmiş olmanın verdiği sevinç ve mutlulukla yeni hayaller kuruyoruz.

Ve yeni hedefler…

Derken konu ilişkilere geliyor.

İkili ilişkilere…

‘Hayatında biri olmadı şimdiye kadar. Başkalarına bakıyorum, bir de sana…’ diyor.

O yaşımda ‘Evet, olmadı. Bu gidişle olmayabilir de. Kaderde varsa…’ diye başlıyorum sözlerime.

Sonrasında da;

‘Benim hayatımda biri olacaksa olsun diye değil; beni gerçekten sevecek, beni özümseyip anlayacak, her şeyi konuşabilecek, küçük şeylerden mutlu olabilecek biri olmalı. Gazeteci olma hayalim var, kitaplar yazabilme hayalim var biliyorsun. Bunlardan dolayı sanattan anlayacak, sanatı sevecek, bu yolda beni destekleyecek, kültürleri ve kelimeleri aklımıza nakşedebilecek, varlığıyla, paylaşımlarıyla ve sevgisiyle beni, ikimizi mutlu edebilecek, arada da incelikler yapacak, güvenilir biri olacaksa olur. Yoksa hiç olmasın daha iyi’ diye devam etmiştim konuşmama.

‘Sanattan anlayan… Burada zor’ dedi.

‘Burada olmayacak ki zaten. Sanatın ve hayalimdeki mesleğin kalbi olan İstanbul’da!’ dedim.

‘Bakalım… Kalpten isteyince…’ dedi.

Kalpten istedim bugüne kadar her şeyi.

Ve kalpten yaptım, yapmak istediklerimi.

Kalbimin, ruhuma ‘Bunu yapmalısın, bunun üstüne gitmelisin. Şunu aşmalısın, bunu tatmalısın’ diye fısıldadığı her şeyi…

Uçtuğum da oldu, düştüğüm de…

Ağladığım da oldu, güldüğüm de…

Ama n’olursa olsun pişmanlık duymadım.

Çünkü hep kalbimin sesini dinleyerek…

Hep ama hep…

Kalpten…

Çünkü ne yaşıyorsak hepsi…

Başımıza ne geliyorsa hepsi kalpten…

Nefes aldığımız sürece…

Kalpten istemeye ve kalple yaşamaya devam…


***


Yine 90’lı yılların sonu…

Yine Adana’dayız.

Hava nasıl sıcak…

Bu kez yer Çukurova Üniversitesi’nin büyük amfisi.

Nasıl kalabalık…

Çünkü birazdan diploma töreni başlayacak.

Ve bölüm birincilerine diplomaları törenle verilecek.

Ben, annem, babaannem amfide en önde oturmuşuz.

Yanımdaki bayan bana ‘Hadi, yerine geç istersen, tören başlayacak’ diyor.

‘Tamam’ diyorum gülümseyerek.

Çünkü bizim aileden üniversite diplomasını alacak kişi yerini çoktan almış bile.

Törenin tek beyaz saçlı öğrencisi!

45 yaşındaki!

Bu kişi ki;

Başına ne zorluk – olumsuzluk gelirse gelsin, söylenmeyen, ‘of’layıp puf’lamayan…

İnsanları kırmayan, yargılamayan…

Kendi halinde yaşayan…

Olumlu - olumsuz tüm olaylara sakinlikle ve anlayışla yaklaşan…

Her konuda elinden geleni yapan…

En iyisini yaşamak prensibiyle hayatta yol alan…

Yıllar önce, 1968’de Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazanıp yarım bıraktığı öğrenimini tamamlamak için 1992’de, o zaman iki aşamalı üniversite sınavına girip, ilk sınav olan ÖSS’yi Türkiye’de ilk 50 kişi arasına girerek kazanması, 45 yaşında üniversite öğrencisi olması… Sonrasında 49 yaşında bölüm birincisi olarak üniversiteyi bitirmesive 15 yıl Öğretim Görevlisi olarak yoluna devam etmesi ve tüm bu yaptıklarıyla ‘Hiçbir şey geç değil’ tezini uygulayarak doğrulayan…


***

Kim olabilir o?

Bu iki anımı paylaştığım kişi;

O ki;

Sevdiğim ilk adam…

Yılın en uzun gününde, 21 Haziran’da doğan…

‘BİR GÖLGE’m olan…

Benim canım babam…

İyi ki doğmuşsun.

İyi ki babişkomsun.

Şimdiye kadar yaptığın gibi…

En mutlu anlarımda, zor zamanlarımda hep yanımda ol olur mu?

Doğruluğu, dürüstlüğü, sessiz sakin olabilmeyi, zararlı şeylerden, kavgalardan, tartışmalardan uzak durmayı, olaylar karşısında soğukkanlı olabilmeyi, ne iş yapılırsa yapılsın o işte en mükemmele ulaşmayı, yapılan her işte bir önceki işten daha iyi sonuç çıkarmayı, kendini sürekli geliştirmeyi, her yeni günde yeni şeyler öğrenebilmeyi, daha çok okumayı, bir şeyi yapacaksan şikayet etmeden yapmayı, bulunduğun ortama uygun yaşayabilmeyi ama daha iyi ortamlarda bulunabilmek için de çabalayıp çalışmayı, elinden geldiği kadarıyla iyi ve kaliteli yaşamayı, ne yaparlarsa yapsınlar her koşulda insanları sevmeyi, herkese saygı göstermeyi, kimsenin hakkını yememeyi ve hayatla ilgili bir çok şeyi öğrendiğim adam…

Seviyorum seni.

Hem de çooooookkkk.

Kalpten.

Bir gölgen…

Çatlağın…

Deli kızın…