Problem ve mes’elelerimizi karşılıklı konuşurken veya yazarken; 

     İfade güçlüğü çektiğimizde, ilzam etmekte / susturmakta zorlandığımızda, 

     Cevap vermekte âciz düştüğümüzde, 

     Fikir ve düşüncelerimizi ispat etmekte yetersiz kaldığımızda,

     Savunduklarımız için, karşımızdakini ikna edemediğimiz /  

     İnandığımızı muhatabımıza inandıramadığımızda, 

     Yaptığımızı yaptıramadığımızda; 

     Hemen klişeleşmiş, sabit fikirlerin kalıplaşmış şekli olan 

     Söz, kelime, deyim ve terimlere sığınır.

     Onları kendimize kalkan olarak telâffuz eder, kullanır.

     Aynı zamanda çeşitli sloganlar arkasına sığınarak; 

     Kendimizi müdafaa etmeye / savunmaya kalkar, kendimizi korumaya çalışırız!

     İşte arkasına sığındığımız, kendimizi haklı çıkarmak için, 

     Sarf ettiğimiz hazır cevap mahiyetindeki söz, kelime, tabir, deyim 

     Ve terimlerden medet umarız! 

     İşte bazıları: 

     Gerici, İlerici, Yobaz, Geri Kafalı, Ahmak, Zavallı, Görmemiş, Komünist, Kâfir, Sosyalist v.b.

     Basmakalıp kelimelerle konuşmamızı keser, güya / sanki kendimizi emniyet 

     Ve güvence altına alarak hükme bağlamış olur; 

     Böylece kendimizi haklı duruma sokarak, fikren galebe etmiş sanırız!

     Karşımızdaki de:

     “Ben değil, o söylediğin menfi / olumsuz vasıf ve sıfatlara sahip olan, asıl sensin sen!” 

     Diyerek; kendini itham edeni / töhmet altında bırakanı, aynı şekilde suçlamaya başlar!

     Böylece, bir kör dövüşü başlamış olur! Atışmalar, sataşmalar gırla gider! 

     Gittikçe sinirler gerilir, itidal / ölçülülük kaybolur, taraflar âdeta birer canavar kesilir!

     Ağız dalaşı, el kol hareketleri derken; iki taraf da zıvanadan çıkar / öfkelenir! 

     Şuursuzluk ve bilinçsizlik içinde, birbirlerine hamle üstüne hamle yapmaya başlar!

     Kavga dövüş derken iş; birbirlerini yaralamaya, hatta öldürmeye bile varabilir! 

     Pişman olacakları sonuçların kucağına, atarlar kendilerini!

     Peşinen birbirini itham edici sözlerle, salvolar yapmaya kalkışırlar!

     Artık kendilerini sözün, kelimenin ve fikrin bittiği yerde bulurlar.

     Asıl yapılacak şey; iki tarafın da fikir ve sözlerinin bittiği yerde; 

     Bu nevi / bu çeşit sloganvari kelimelere başvurmamak, 

     Susmayı şiar edinmek / benimsemek olmalı.

     Çünkü bilginin bittiği yerde; his ve duygular devreye girer! Havayı bozar!

     Zaten slogan kelimeler; söyleyecek bir şeyleri olmayanların başvurduğu kaçış yolu, 

     Sığındıkları bir dehliz, çıkışı olmayan bir tüneldir.

     Basmakalıp kelimelere sığınmaktansa; sözü kesmek, münakaşa ve tartışmaya son vermek; 

     Efendiliğin ve medenî olmanın en güzel gereğidir.

     Kaldı ki, kalıplaşmış kelimeleri kullanmaya başlayanlar; 

     Konuştukları konuyu, müspet menfi zaten hükme bağlamış sayılırlar. 

     Oysa konular; konuşulacaksa, enine boyuna konuşulmalı; 

     Peşinen hüküm ifade eden kelime ve sözlerden uzak durmalı. 

     Aksi takdirde, konuşmanın çığırından çıkmasına, bizzat kendileri çanak tutmuş olur. 

     Çünkü yukarıda zikrettiğimiz hükme bağlayıcı kelimeler; 

     İki tarafın da, körü körüne kararlılığını gösterir. 

     Birbirinin fikrine ihtiyaç bırakmaz. 

     İlle de, konuşmak istedikleri takdirde, karşılıklı ithamlara maruz kalacakları; 

     Artık kaçınılmaz bir sonuç olur.

     “Böyle gecenin hayır umulur mu seherinde?”