Milli Mücadele tarihimizin en buhranlı günlerinde 23 Nisan’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılması ile malumları artık bu muhteşem mücadele halka mal edilmiş ve meşru bir zemin oluşturulmuştu. Böylece Milli Mücadele Stratejisinin ilk safhası gerçekleştirilmiş, artık sıra iç cephe hakimiyeti, güney yan ile geri bölgenin emniyete alınması ve Batı’da Yunan ordusunun imhası safhalarına gelmişti. Ve Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Türk Milleti, inanılmaz bir azim ve irade ile geleceğine sahip çıkmıştı. 

İç cephede ayaklanmaları yatıştırmak ve uzlaşmak yerine, büyük bir ustalıkla cephelerden ayırdığı kuvvet ve Kuvay-ı Milliye ile tasfiye ederken, Güney’de de halk ve Kuvay-ı Milliye koca Fransız Ordusunu Maraş ve Urfa’dan çıkarmayı başarmış, Adana ve Antep’te destanlar yazılıyordu. Ve Fransızların TBMM Hükümetine yeni bir ateşkes için müracaatı üzerine 1920 Mayıs ayında yirmi gün süren bir anlaşma bile yapılmıştı. 

Fransa ile kısa da sürse bu ateşkes antlaşmasından altı ay sonra, 2 Aralık 1920’de, TBMM Hükümeti ile Ermenistan arasında tam 100 yıl önce Gümrü Antlaşması imzalanmıştı. Bu Antlaşma TBMM Hükümetinin bir yabancı devletle yaptığı ilk antlaşma idi ve bu anlaşma ile Milli Mücadele Stratejimizin bir safhası gerçekleşmiş, geri bölgemizin emniyeti sağlanmış oluyordu. 

Değerli okurlarım, Milli Mücadele tarihimizin her safhası gibi Doğu Cephesi mücadeleleri de göğüs kabartan, gurur veren muhteşem bir mücadeledir. Bugün sizlere Ermenilerin başrolde olduğu bu safhayı kısaca sunmak istiyorum. Bilindiği gibi Osmanlı tabiiyetinde olan Ermeniler, Birinci Dünya Harbi’nde ne yazık ki, Doğu cephesinde Rus, Güney’de de Fransız Ordularında, Osmanlı’ya karşı gönüllü olarak savaşmaktaydılar. Osmanlının sadık tebaası sayılan, özellikle 19ncu asrın ikinci yarısından beri her fırsatta isyan eden Ermeniler, Birinci Dünya Harbi içinde Sarıkamış felaketinin ardından da 1915 yılı başında, Van, Muş, Bitlis ve Zeytun’da birçok yerde yine isyan bayrağını açmışlardı. Ve Osmanlı Hükümeti de ihanet içinde düşmanla işbirliği yapan Ermenileri, malumları savaşa etkili olamayacakları Suriye bölgesine tehcir etmiş yani yer değiştirtmişti. 

Birinci Dünya Harbi devam ederken Osmanlı topraklarının paylaşımı da İngiltere, Fransa ve Rusya’nın gündemindeydi. Nihayet harbin ilk yıllarında Osmanlı’nın taksimi, aralarında yapılan muhtelif görüşmelerle bir sonuca bağlanmıştı. Sykes-Picot Antlaşması olarak anılan bu antlaşmaya daha sonra İtilaf Bloku’na katılan İtalya da dahil edilmişti. 

1916 Sykes –Picot Antlaşması

Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşımı

Haritada görüldüğü gibi; 

- Boğazlarla Erzurum-Van bölgesinin Rusya’ya, 

- Bağdat-Basra bölgesinin İngiltere’ye, 

- Kilikya-Sivas-Diyarbakır bölgesi ile Suriye’nin Akdeniz sahillerinin Fransa’ya, 

- İzmir-Antalya-Konya bölgesinin İtalya’ya verilmesi ve ayrıca İngiltere ve Fransa himayesinde iki Arap devleti kurulması, İzmir’in kuzeyinin İtalya’ya nüfuz bölgesi olarak tahsisi ve Filistin’in uluslararası bölge olması kararlaştırılmıştı. 

Bu gizli antlaşma ile iki Arap devleti kurulması kararlaştırılmışken ne Kürt ne de Ermeni devleti kurulmasına yer verilmemesi dikkat çekiciydi.

Birinci Dünya Harbi sırasında Zeytun’da isyan halindeki Ermenilerin, Sarıkamış felaketinden sonra Van bölesinde isyanları, Osmanlı Hükümetini bilindiği gibi tehcir kararına götürmüştü.

Doğuda Rusların, Güneyde de Fransızların emrinde Ermenilerin, isyan bölgelerinde Türk halkına yaptıkları zulüm, katliam, ahlak ve insanlık dışı hareketler artarak devam etmiş, Ermeniler hayal ettikleri Büyük Ermenistan için Türk halkını yok etmeyi hedef almışlardı. Nitekim Van isyanı ve katliamı sırasında “Van’ı elde ettik. Kaleyi aldık. Van’da ancak 1500 kadar kadın ve çocuktan başka Türk kalmamıştır.” diye bildirdikleri raporla, utanç veren marifetlerini bildirmişlerdi. 

Değerli okurlarım, Harp bütün hızı ile sürerken 1917 yılı baharında başlayan Rus İhtilali sonrası Rusya’nın savaştan çekilmesi, Doğu Cephemiz ve Milli Mücadelenin geri emniyeti açısından fevkalade önemli bir gelişme idi. Ayrıca İtilaf Blok’u ile savaştan çekilen Rusya arasında çıkan anlaşmazlıklar ve Bolşevik yönetiminin de İtilaf Bloku’nun Türkiye ve İran’ı bölme tasarılarına karşı olduğunu açıklaması, Rusya ile Türkiye arasında ortak bir anlayış ve yardımlaşma ortamı yaratmıştı. Ve bu ara Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Brest Litovsk Antlaşması ile Türk-Sovyet hududu 93 Harbi önceki sınır olarak belirlenmişti. 

İhtilal sonrası Rus Orduları dağılmış ağır kış şartları içinde ileri harekata başlayan Ordumuz 12 Mart 1918’de Erzurum’u kurtarmış ve devamla yeni belirlenen sınıra ulaşmıştı. 

Bu ara Batum’a asker çıkaran İngiltere, Osmanlı’dan Doğu’da 93 Harbi sonrası sınıra çekilip, Elviye-i Selase diye bilinen Batum, Kars, Ardahan Sancaklarını boşaltmasını talep etmiş ve Kafkasya’da Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın kurulmasını da desteklemişti. 

Tabii Elviye-i Selase’yi boşaltan Ordumuzun ardından Batum ve Artvin’i, Gürcistan, Kars ve Ardahan’ı da Ermenistan işgal etmişlerdi. Bilahare, İngiltere, Hindistan ve Mısır’da çıkan bazı karışıklıklar nedeniyle bölgeden ayrılmış, ama Türkiye-Sovyet Rusya yardımlaşması için gerekli karayolu Ermenistan’ın kontrolünde kalmıştı. 

Değerli okurlarım, İngilizlerin talebi ile Kars, Ardahan ve Batum sancaklarının tahliyesi sırasında 9ncu Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, bölge halkının teşkilatlanması için gerekli tertip ve tedbirleri almıştı. Böylece bölgede ACARA, ZENGİ BAŞAR ve NAHCIVAN MİLLİ ŞURA HÜKÜMETLERİ ile KARS, OLTU, SARIKAMIŞ, KAĞIZMAN ve KULP MİLLİ ŞURA’larından oluşan GÜNEYBATI KAFKAS CUMHURİYETİ kurulmuştu. 

Ardından Ordu Komutanı, Ordunun silah, cephane ve tüm malzemelerini ağır kış şartlarında bölge halkının da yardımları ile tahliye etmiş, bölge halkına da savunmaları için silah ve malzeme bırakmıştı. Ve bu tahliye edilen silah ve teçhizat, Erzurum’da Kazım Karabekir Paşa’nın 15nci Kolordusunu Milli Mücadelenin önemli bir gücü haline getirmişti. 

Türk Ordusu daha Kars ve Ardahan’ı tahliye ederken sınır boylarına baskınlarla bölgeye giren Ermeni kuvvetleri ile silahlanan Türk halkı çarpışmaya başlamıştı. Bu ara bölgede bir de Kürt devleti kurulacağına dair haberlerden sonra İstanbul’dan ümidini kesen halk; Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuş, ŞURA’ların yönetiminde ve 15nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın desteği ile Ermeni çeteleri ile savaşıyordu. Ve son zamanlarda Ankara’nın Sovyet Rusya ile artan ilişkileri nedeni ile de Ermenistan kendini, artık korumasız ve tehdit altında hissetmeye başlamıştı. 

Nitekim Ermenileri Türk topraklarından çıkarmak için hazırlanan Kazım Karabekir Paşa’nın 28 Eylül 1920’de başlattığı taarruzla kısa sürede Kars ve Iğdır kurtarılarak 2 Aralık 1920’de Türkiye ile Ermenistan arasında Gümrü Antlaşması imzalanmıştı. 100 yıl önce kazanılan bu Türk Milletini sevindirip moralini yücelten zaferin ardından imzalanan bu antlaşma, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başka devletle imzaladığı ilk antlaşmadır. Ve bu antlaşma ile; Milli Mücadelenin geri emniyeti sağlanmış, Misak-ı Milli’nin Ermenistan bölümü gerçekleştirilmiş ve Sevr Antlaşmasının geçersiz olduğu ilan edilmiştir. Ayrıca Sovyet Rusya ile karadan ulaşım yolunun açılması yanında Anadolu’da kati sonuç bölgesindeki birliklerin takviyesi imkanı da yaratılmıştı. 

Değerli okurlarım, cefakar ve kahraman, mensubu olmaktan onur duyduğumuz necip Milletimizi, mutlu ve mesut eden, moralini yücelten başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Doğu Zaferinin Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve kahraman arkadaşlarını saygı ile anarken Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.