Yahya Kemal BEYATLI’nın büyük şair olduğundan, üstelik onun anneniz Celile Hanım’a olan aşkından hiç kuşkum yok.

Yahya Kemal BEYATLI’nın büyük şair olduğundan, üstelik onun anneniz Celile Hanım’a olan aşkından hiç kuşkum yok.



Ama çok kıskandığı, sevdiği ve sevildiğini bildiği kadınla ömrü boyunca evlenmeye bir türlü yanaşmadı.



Bu yüzden Yahya Kemal’e (anlamaya çalışmayla birlikte ve içinde saygı da) olan tatlı kızgınlığım hiç geçmeyecek…



Birçok insan, kadınları anlamanın güçlüğünden bahsetse de (kimi erkeklerin) yaptıklarına, aldıkları kararlara ve yeri geldiğinde düzenleri bozulmasın diye korkup kaçmalarına doğru dürüst bir açıklama bulmak zordur aslında.



Hatta Gabriel Garcia Marquez,



"Tüm yaşamım boyunca kendimi kadınların arasında erkeklerin arasında olduğundan çok daha rahat ve güvende hissettim. Belki biz erkekler, tarihi sertliğimiz ve kabalığımızla durmadan dünyayı altüst ederken kadınların dünyayı ayakta tuttuklarına olan inancım da bundan kaynaklanıyordur." der, Anlatmak İçin Yaşamak adlı o eşsiz anı kitabında.



***



Yahya Kemal BEYATLI, sizin hocanızdı, evinize gelip giderdi.



Bu yüzden anneniz Celile Hanım ile aralarında bir şeyler olduğunu sezdiğinizde büyük şairin paltosunun cebine “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz,” yazan bir kâğıt koymuştunuz.



Öyle söyleniyor. Gözümüzle görmedik tabii.



Yahya Kemal’in Celile Hanım ile evlenmeye yanaşmamasının bu cesaretle ve sizin bıraktığınız notla ilgisi var mı bilmiyorum.



Ama sanmıyorum, ben az önce andığım, klasik erkek psikolojisine bağlıyorum işte...



Hemcinslerim bana kızacaklardır ama maalesef erkekler erkeksi göründüklerine bakmayın, kadınlardan daha korkaklar…



***



Ama siz yeri geldiğinizde korkusuz, yeri geldiğinde de bir karıncayı bile incitmeyecek kadar naif yürekliydiniz.



Türkiye sevdalısıydınız, söz ustasıydınız, şiir erbabıydınız. Ve siz de büyük şair oldunuz sonra... Şiirleriniz elden ele dilden dile dolaşmaya başladı.



İleri görüşlüydünüz, Orhan Kemal’i düz yazıya yönlendirdiniz, şiir yazmamasını salık verdiniz.



Düzenin adamı olmadığınız, fincancı katırlarını ürküttüğünüz, o zamandan çok ileride bir yerlerde olduğunuz için göze battınız.



Kıskanç insanların hazımsızlıklarından dolayı birilerinin hışmına uğradınız ve zindanlarda çürütülmeye kalkıldınız.



Askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik ve askeri isyana teşvikten 15 yıl ve 20 yıl toplam 35 yıl ağır hapse mahkûm edildiniz, sonradan cezanız 28 yıl 4 aya indirildi.



Çeşitli ceza evlerinde 12 yıl yattınız, 1946’da TBMM'ye bir dilekçe verdiniz ve tahliyenizi talep ettiniz ama bu talep yerine getirilmedi.



Birleşmiş Milletler Örgütü'ne bağlı Uluslararası Hukukçular Derneği 9 Şubat 1950'de sizin serbest bırakılmanız dileğiyle TBMM başkanına, milli savunma ve adalet bakanlarına birer mektup gönderdi. Bu girişimler ve dilekler de boşa çıktı ve siz açlık grevlerine başladınız.



Olaylar farklı bir şekilde gelişti ve canınızı kurtarmak için çok sevdiğiniz memleketinizden uzağa gittiniz, Rusya’da yaşadınız ve hayata orada gözlerinizi yumdunuz.



Rusya’da da kimsenin adamı veya uşağı olmadınız… Hiçbir zaman devlete çalışmadınız. Hatta orada da yönetimde gördüğünüz aksaklıkları ve halkın her şeyinin bilinmeye çalışılmasını eleştirdiniz. Ve yine takibe uğramaktan kurtulamadınız. 



***



Maalesef bu topraklar sizin kıymetinizi hiç anlamadı, Sabahattin Ali’nin ve daha nicelerinin değerini de bilmedi.



Sizden; neden birer Aleksandr Puşkin, Johann Wolfgang Von Goethe, William Shakespeare yaratamadık bilmiyorum.



Ne olurdu yani ayrışacak yer arayan bu topraklar, şairinin, yazarının kadrini, kıymetini bilme noktasında birbiriyle yarışsaydı.



Büyük Üstat, sizi ve bir şekilde yollarınızın kesiştiği Yahya Kemal BEYATLI’yı sevgiyle ve minnetle selamlıyorum.