BİR ÇIRPIDA ANLATILAMAZ
Geçen haftadan devam…
Hakkari Yüksekova Havaalanı’na indiğimizde heyecan doruktaydı. Yıllar sonra burada olmanın dayanılmaz keyfi, kesin tebessüm içindeki suratımdan okunuyordu. Fotoğraf delisi az kişilik grubumuz ortak noktalarıyla hemen kaynaşıverdik. Yüksekova’nın merkezinde taburelerde içtiğimiz çayla derin derin soluklandık şaşkınlığımız geçince Nehil Sazlığı’nı sağımıza alarak Şemdinli’ye doğru yola çıktık. Haruna ve Şapatan Geçidi bizi doğruca merkeze taşıdı.
Şemdinli… adını sık sık duyduğumuz ve şimdi tam karşımda gördüğüm oldukça gelişmiş haliyle Seyir Tepesi’nden baktığımızŞemdinli bize mi baktı yoksa biz mi ona pek anlamadım.
Burada Nehri Şelalesi’ni arkamıza vererek deli deli pozlar verdik. Yeşile salınmış kuzular gibi mutluluk içindeydik. Ne İstanbul önemliydi ne kimliğimiz. Bu keyfi yer sofrasında balıkla taçlandırdıktan sonra Kayme Sarayı’nı gezdik. ( Şemdinli Bağlar Köyü eski yerleşim alanlarının kuzey tarafında bulunan Kayme Sarayı, kitabelerinden öğrenildiğine göre 1909 - 1911 yıllarında yaptırılmış)
Hava şartları oldukça değişkendi. Yağmurla birlikte Dağlıca’ya giderken o merakla beklediğimiz Nehir Sazlığı Yılanlı Çeşme’de pek canlı yılan göremesek de ölü halde bir yılana tanık olduk. (İyi oldu diyenler de yok değildi) Burada 3 ayrı yerde topraktan adeta fışkıran caanımm ters laleleri fotoğraflarken dağılarak kendimizi kaybettik. O kadar güzellerdi ki dakikalarca bakınca gerçekten de hüznün gözyaşlarını görebiliyordum. Bu kırmızı gelinlikli doğa güzelini görmek hani derler ya hayatın olmazsa olmazlarındanmış!
Cilo dağları Nehil Çayı derken yolumuz Devrimci Gençlik Köprüsü’ne düştü. Zap’ın o çılgın akan haliyle geçmişi bir kez daha yad etmenin keyfiyetini yaşadım.
Mirler Geçidi ve Gündoğdu Mağarası’ndan sonra Depin Deresi’nde verdiğimiz çay molası bana yine çayı sevdirdi. (Aslında ben kahveciyimdir) Zap Vadisi’ne Seyir Terası’ndan baktığımızda derin bir tablonun nefes aldığına şahit oldum. Kayalıklardaki dağ keçisinin minik ölçeği ne devasa bir dağa baktığımızı kanıtlar gibiydi. Tarihi Meydan ve Etnografik Foto Sergisi Hakkari’nin eski hallerine ışık tuttu.
Ağaçdibi Vadisi’nden Ağaçdibi Şelalesi’ne gelince canım yurdumun toprağından çıkan suyun sesi en şiddetli metal müziğe on basardı. Fotoğrafladık da fotoğrafladık. Şine Dağı’nın oluşumunu izlemek, Narlı Köyü’nü görmek, sınırın sıfır noktasında tarihi Zap Sofrası’nda yöresel yemeklere dalmak sonra Belat Vadisi’ne inerek tarihi su bentlerini görmek, Belat Kilisesi’ni gezmek, Çukurca’daki o muhteşem planlı taş evlere şahit olmak fotoğraflamak ise yaşanılması gereken deneyimlerdi.
Dönüşümüz Van üzerinden olunca tarihi Kelegom Köprüsü ve doğal maden suyu kaynağını, Konuksayar Köyü’nde Bartelemeos Kilisesi’ni, etkili mimarisiyle Kızıl Manastırı, Hoşap ve Çavuştepe Urartu Kalelerini gördük. Akdamar Kilisesi ise yeni çevre düzenlemesiyle daha etkili bir turizm odağı olmuştu.
Gezimizin en ilginç yerlerinden biri Vanadokya idi. Bu peri bacaları görünümündeki coğrafya etkileyici ve görkemli haliyle hepimizi büyüledi.
Vanadokya, Van’ın Başkale ilçesine bağlı Yavuzlar Köyü sınırları içerisinde yer alıyor. Van’ın merkezine 123 km. İran sınırına ise 3 km uzaklıkta. Van peribacaları volkanik Yiğit Dağı’nın patlaması sonucu oluşmuş. Dağın püskürttüğü kayaçlar zamanla yağmur sularının ve rüzgarın aşındırmasıyla günümüzdeki halini almış. Vanadokya ismi, bölgenin peribacalarıyla ünlü Kapadokya’ya benzerliğinden dolayı 2010 yılında bölgeye gelen yetkililer tarafından verilmiş. Fakat bölge halkı buraya kendi aralarında ‘Kaya başlığı’ anlamına gelen ‘Kofiraz’ ismiyle hitap ediyorlar. Aslında bu kelime bölgedeki doğal oluşumları gayet güzel açıklıyor. Ancak ‘başlık’ olarak nitelendirilen peribacası şapkalarının çoğu 2011 yılındaki büyük Van depreminde düşmüş. Milyonlarca yıl öncesinde oluştuğu bilinen Van peribacaları, insanlık tarihi boyunca yerleşim yeri olarak kullanılmış ve günümüzde de bölge halkı bazı peribacalarının içine kışlık erzaklarını, fazla eşyalarını ve samanlarını saklayarak peribacalarını kullanmaya devam etmekteler. Konum olarak son derece ilginç bir noktada yer alan bölge, sene içerisinde sık sık farklı kültürlerden insanları ağırlıyor.