Dünya çapındaki önlenebilir ölümler arasında ilk sıralarda yer alan obezite ve aşırı kiloluluğun COVID-19’a yakalan gençlerde hastalığın seyrini ağırlaştırdığı ve yoğun bakım oranlarını arttırdığı görülüyor. Koronavirüs salgınından en fazla mağdur olanlar arasında evde kalan çocuklar da bulunuyor. Çocuklardaki obezite oranlarının artışı koronavirüs tehlikesinin yanında hem çocukların bağışıklık sistemi hem de ileriki yıllarda ortaya çıkabilecek hastalıklar açısından büyük tehlike barındırıyor. Obezite hastalarındaki yağlanmanın akciğerleri ve üst solunum yolunu kötü etkilemesi sebebiyle hastaların solunum kapasitesinin azaldığını belirten Uzman Op. Dr. Ceyhun Aydoğan, COVID-19’a yakalanan hastalarda enfeksiyonun daha ağır seyredildiğini aktarıyor. Uzman Dr. Ceyhun Aydoğan, obezitenin tedavi ile ortadan kaldırılabileceğinin altını çiziyor, “Obezite geri dönülmez bir yol değil. Bir adımınızla daha sağlıklı bir yaşantıya dönebilirsiniz”.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), obeziteyi “sağlığı bozacak şekilde vücutta aşırı miktarda yağ birikmesi” olarak tanımlıyor.  DSÖ’nün 2016 yılında gerçekleştirdiği küresel araştırma sonucunda, yüzde 11’i erkek, yüzde 15’i kadın olmak üzere dünya çapındaki yetişkin nüfusun yüzde 13’ünün obez olduğu görülüyor. Bu oran 5 ila 19 yaş arası çocuklarda ise yüzde 18 olarak kaydediliyor.  Dr. Ceyhun Aydoğan çocukları da tehdit eden obezitenin pek çok rahatsızlığa yol açtığına işaret ediyor.  Uzman Dr. Aydoğan obezitenin kalp-damar hastalıkları, diyabet, karaciğer rahatsızlıkları, hipertansiyon gibi hastalıklara neden olduğunu ve dünya çapında her yıl 4 milyondan fazla kişinin bu sebepten yaşamını yitirdiğinin altını çiziyor.

COVID-19’a Yakalanan Obez Kişiler Daha Sık Yoğun Bakıma Kaldırılıyor 

“Obezite kişilerin yalnızca estetik görünüşünü etkilemez. Kişilerde hem psikolojik hem de fizyolojik tahribata neden olabilen, bağışıklık sistemini de zararlı etkenlere karşı güçsüz kılan bir hastalıktır. Fakat önemli husus ise, bunun kişinin yaşam stiline uygun tedavilerle önlenebilir olmasıdır,” diye vurguluyor Uzman Dr. Aydoğan.  “Obezite ve obezite kaynaklı sağlık sorunlarının, kişileri birçok hastalığa karşı savunmasız bıraktığı yadsınamaz.  Özellikle Koronavirüsün beraberinde getirdiği hareketsiz yaşam sebebiyle obezite oranları yetişkinlerde arttığı gibi çocuklarda da yükselişte. Fakat bu durum karşımıza daha korkunç bir tablo çıkarıyor. Çünkü obezite hastalarının koronavirüse yakalanması ile daha sık yoğun bakıma kaldırıldığı bir gerçek.  Obez gençlerde ise hastalığın seyri beklenenden çok daha ağır.”  

Yeni Bir Başlangıç Mümkün

Uzman Dr. Aydoğan obezite hastası veya aşırı kilolu kişilerin sağlıklı bir hayata geçiş için beslenme ve egzersiz alışkanlıklarında köklü değişiklikler yapması gerektiğini hatırlattı. Ancak bu kişiler yine de kilo veremiyorsa Uzman Dr. Aydoğan obezite cerrahileri ile yeni bir başlangıç sağlanabileceğinin altını çizdi.

Bu kişilerin sağlıklı bir hayat sürebilmeleri için beslenme ve egzersiz alışkanlıklarında köklü değişikliklere gitmesinin elzem olduğunu hatırlatan Uzman Op. Dr. Aydoğan, kişi yine de kilo veremiyorsa obezite cerrahileri ile yeni bir başlangıç sağlanabileceğini ekliyor.  

DİKKAT EDİN ADI TATLI AMA SONU ACI OLMASIN!

Tatlı ve şeker sözcükleri bize hep hoş ve güzel olanı çağrıştırır. Oysa bu hoşluğa kanarak tükettiğimiz şekerli gıdaların hepsi bizi tatlı tatlı zehirler.  Şeker kimi zaman en saf ve sade haliyle, kimi zaman da başka gıdalara eklenip onları tatlandırarak kimi zamanda kılık değiştirmiş ve gizli halde karşımıza çıkabilir. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nden, kardiyoloji uzmanı Dr. Demet Erciyes yiyeceklerin içerdiği şeker oranına tüketim şekillerimize dikkat çekiyor;

Glisemik indeks nedir?

Gıdaların kan şekerini yükseltme hızı olarak tanımlanan bu değer her gıdanın sindirimine ve içerdiği şeker oranına göre 0 ile 100 arasında değişir. Beyaz şekerin glisemik indeksi 100’dür. Yavaş sindirilen bol posalı besinlerin glisemik indeks değerleri düşük olurken, hızlı sindirilen besinlerin glisemik indeksleri yüksektir. Buna göre glisemik indeks değeri 55’in altında olanlar düşük glisemik indeksli gıdalar sınıfına girer. Glisemik indeks değeri 55 ile 70 arasında olan gıdalar, orta glisemik indeksli, 70’in üzerinde değere sahip gıdalar ise yüksek glisemik indeksli gıdalardır. 

Tatlı olan tüm gıdalar şeker içeriyor demiştik. Bunlara örnek olarak çayımıza, kahvemize koyduğumuz şeker ile beraber yazın bolca tükettiğimiz dondurmaları, meyve sularını ve gazozları sayabiliriz.  Ayrıca ekmek, pilav, makarna, patates, pizza, pide gibi un ve nişasta içeren tüm yiyecekler ve tüm meyveler değişen hızda kan şekerini yükselten önde giden yiyeceklerdendir.

Yiyeceklerin içerdiği şeker oranı tüketim şekillerine göre artabilir

Bol posa içeren sindirimi uzun süren yiteceklerin glisemik indeksi de düşüktür. Yiyeceği pişirmek, sindirilmesini kolaylaştırdığı için glisemik indeksini artırır. Hatta pişirme şekli de önemlidir. Örneğin fırında pişmiş patatesin haşlanmış patatese göre glisemik indeksi daha yüksektir. Yiyeceklerin içerdiği nişasta miktarının yanı sıra çeşidi de önemlidir. Örneğin baklagiller gibi amilaz içeren besinlerin glisemik indeksi düşük, buğday unundaki gibi amilopektinin fazla olduğu yiyeceklerin glisemik indeksi yüksektir. Beyaz unlu ekmek yerine kepekli ekmek veya çavdar ekmeği, beyaz pirinç yerine kahverengi pirinç tercih edilmeli posa oranı yüksek gıdalara daha çok yer verilmelidir.

Bu nedenle meyveleri tüketirken suyunu sıkıp içmek yerine meyvenin kendisini tüketirseniz çok daha iyi olur. Çünkü meyvenin suyunu sıkınca zaten kısa bir süre sonra vitamini de çok azalacağından sadece renkli ve şekerli su içmiş gibi olursunuz. Oysa meyvenin tamamını tüketmekle posası ile beraber hem şeker oranı daha düşük hem daha çok vitaminli hem de bağırsakları da çalıştıran daha faydalı bir yiyecek tüketmiş olursunuz. Benzer şekilde kuru meyveler de aynı meyvenin taze haline oranla çok daha fazla şeker içerir. Kuru yemişlerin yanında tükettiğiniz kuru kayısıların, kuru incirlerin, kuru üzümlerin birer şeker bombası olabileceğini unutmayın. Glisemik indeksi yüksek bu gıdalar kan şekerini yükseltmenin yanı sıra yine kanda yükselmiş trigliserid değeri ile beraber kocaman yağlı bir karaciğer de bırakabilirler.

Şekerin yaptıkları;

Bağımlılık yapar

Çocukken bize ödül gibi, hediye gibi verilen şekerler, çikolatalar zamanla bağımlılık yaratıyor. Çoğumuz bu tada çocuklukta alışıyoruz daha doğrusu bizi alıştırıyorlar. Hep televizyon reklamlarında da çikolatalar, dondurmalar keyifli mutlu anları ima eder ya. Sanki onu yediğinizde çok mutlu olacakmışsınız gibi. Üzüldüğümüzde sevindiğimizde biz de kendimizi şekerle avutmak veya ödüllendirmek istiyoruz.  Üstelik bu öyle bir zehir ki yedikçe yemek istiyoruz. Kanımızda düştüğü zaman yoksunluğunu hissedip onu arıyoruz, hemen bulup tüketmek istiyoruz.

İnsülin direnci yapıyor

Şekerin aslında tüm dengeyi bozup da vücudu harap ettiği nokta insülini alet etmesiyle başlar.

Şeker vücuda girdiğinde hücre içine girip de işe yarar hale gelmek için insüline ihtiyacı vardır. Bu nedenle insülin hormonunun pankreastan salgılanmasına yol açar. Bu hikayeyi en kolay şöyle tarif edelim. Hücre ev sahibi olsun. Bu evin kapısındaki bekçiler de insülin reseptörleri olsun. Bu bekçiler insülini bir şekilde tanıyor ve getirdiği misafiri de onun hatırına içeri alıyor. Misafir de şeker olsun. Bu şeker misafir her geldiğinde insülini salgılatıyor ve sayesinde eve girmeye çalışıyor. Ama bir değil, iki değil, beş değil, işin suyunu çıkarıp vakitli vakitsiz gelmeye kalkınca ev sahibinin talimatı üzerine kapıda insülini tanıyan reseptör bekçiler artık onu tanımazdan gelmeye başlıyor. Direnç gösteriyor. İşte insülin direnci de burada başlıyor. İnsülin bu olayı ters anlayıp bu direnci yenerim diye düşünerek salgılanma miktarını artırsa da yenemiyor. Bu sefer kanda insülin çok artıyor. Kan şekerindeki düşme ile acıkma başlıyor. Arkasından da gelsin kilolar ve şeker hastalığı.

İnsülin direncinin belirtileri

Acıkınca el, ayak titremesi, çarpıntı, sinirlilik. 

Yemeklerden sonra uyku ve halsizlik. 

Kadınlarda bel çevresinin 80 cm, erkeklerde ise 94 cm üzerinde olması.

Kandaki şeker, kas, yağ dokusu, beyin, karaciğer gibi organlarda kullanılmak üzere insülin hormonu yardımıyla hücre içine girer. Bu işlem sonucunda kan şekeri dengelenir ve hayati organlar kendileri ve vücut için gerekli enerjiyi sağlamak üzere kullandığı yakıta yani şekere kavuşur. Bu nedenle insülin işlevini yerine getiremediği zaman beyin ve kas gücünde azalma, çabuk yorulma, dikkat ve konsantrasyon eksikliği ortaya çıkabilir.

Şeker hastalığına sebep oluyor

Şeker tüketimiyle gelişen insülin direnci bir başka deyişle insülin duyarsızlığı sonucunda zamanla insülini salgılayan pankreasın da gücü tükenir. Artık yeterince insülin salgılayamaz hale gelir ve kan şekeri yükselmeye başlar. Gerekli önlemler alınmaz ve şekerli, glisemik indeksi yüksek gıdalar tüketilmeye devam ederse tip 2 Diabet yani şeker hastalığı kaçınılmaz bir şekilde karşımıza çıkar.

Obeziteye sebep oluyor

Şeker taşıdığı kalorinin haricinde bir de çabuk acıktırarak kilo aldırır. Ayrıca vücutta kullanılamayan, yakılamayan şeker yağ olarak birikir. İnsülin direncinin ardından gelişen problem diabetin yanı sıra önlemesi ve düzeltmesi zor bir obezitedir.

Karaciğer yağlanır

Vücutta karaciğerin kullanabileceğinden daha fazla şeker bulunduğunda, bu şekeri yağa dönüştürür. Bu yağlar kana salınır ve kanda trigliserid oranı artar. Devamında da karşımıza hepatosteatoz dediğimiz karaciğer yağlanması çıkar. Karaciğerdeki bu yağlanma olayın şiddetine ve süresine göre gittikçe artan değişik evreler göstererek I ile IV arasında değişir.

Bağışıklığı bozuyor

Özellikle Covid-19 ile mücadele ettiğimiz şu günlerde bağışıklığımızın gücünün ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Şeker mikroplarla olan savaştaki askerlerimiz akyuvarların bakteri ve virüsleri yenme gücünü düşürür, C vitamininden faydalanma oranını azaltır. Yapılan bir araştırmada yüksek kan şekeri düzeyinin bakteri ve virüsleri tanıyan özel reseptörlerin hassasiyetini azalttığı gösterilmiş. Ayrıca kan şekerindeki yükseklik vücudun C vitamini emmesini de engelliyor.

Yaşlanmayı hızlandırıyor

Kollajenin yapısını bozar. Cildin erken sarkmasına ve kırışmasına yol açar. Vücutta serbest oksijen radikallerin artmasına ve oksidatif strese neden olur. Dolayısıyla bir şekilde paslanmaya yol açar.

Diş çürüklerine neden oluyor

Tükürük yapısını da etkileyerek diş çürümelerine, diş eti hastalıklarına neden olur.

Kanser hücreleri şekeri sever

Şeker kanser hücrelerini besler. Pankreas, kalın bağırsak, yumurtalık, meme, prostat kanserlerinin oluşma riskini artırır.

Beyin işlevini olumsuz etkiler

Beyinde delta, alfa ve tetra dalgalarını bozar, baş ağrısı ve migrene neden olur. Çocuklarda hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu, adrenalin seviyesinde artışa neden olabilir. Epileptik nöbet, Alzheimer ve Parkinson hastalığı riskini artırır.

Damarların tıkanmasına yol açıyor

Kandaki fazla şeker kan yağlarındaki dengeyi bozar. Trigliseridi nasıl yükselttiğinden bahsettik. Şeker aynı zamanla kötü kolesterol dediğimiz LDL’yi taşıyan küçük parçacıkların da artmasına sebep olur. Yani damarların tıkanmasına yol açan kötü kolesterolün daha da yapışkan hale gelmesine yol açar. İyi kolesterol olarak tanımladığımız yüksek yoğunluklu lipoprotein olan HDL'nin düşmesine sebep olur. Şeker aynı zamanda kanın pıhtılaşmasını da artırarak damarların tıkanmasına neden olur.

Kemik erimesini artırıyor

Şeker vücuttaki mineral dengesini bozar. Kalsiyum ve magnezyum emilimini azaltır. Böylece yiyeceklerden bu mineralleri almamız zorlaşır. Kemiklerin yapısı güçsüzleşir.

Hazımsızlık yapar

Fosfataz adlı enzimi bağlar ve yok eder. Böylece sindirimi zorlaştırır. Besinlerin mide bağırsak sistemde ilerlemesini yavaşlatır, kabızlığa sebep olur.

Peki ne yapmalıyız?

-Tüm bu bilgiler ışığında şekeri kararında tüketmeli

-Meyveyi suyunu sıkıp değil bütününü tüketmeli, kurusunu değil tazesini tüketmeli.

-Yediklerimiz arasında posalı glisemik indeksi düşük gıdalara ağırlık vermeliyiz.

-Eğer insülin direnci geliştiyse ve diyetle önlem alamadıysak doktorumuza danışarak ilaç kullanımına başlayabiliriz.

-Hareket etmeliyiz. Sağlığımız için hareket etmek vücudumuzdaki şeker metabolizmasına da iyi gelir. Kandaki şekerin düşmesine yardım eder. Her gün en az bir saat yürümek hatta bu süreyi yorulana kadar olacak şekilde artırmak faydalı olacaktır.

Nadir-X projesine dotCOMM Awards'tan platinyum ödül!

Nadir-X projesi, dünyanın en köklü iletişim platformlarından biri olan Pazarlama İletişimi Profesyonelleri Derneği (AMCP) tarafından düzenlenen dotCOMM Awards'a damgasını vurdu. GEN'in koşulsuz desteği ile nadir hastalıklara dikkat çekmek amacıyla başlatılan proje, “Web site” kategorisinin “Sağlık ve Yaşam” alanında platinyum ödülünü kazandı.

Nadir hastalıklar konusunda farkındalık yaratmak amacıyla 2020 yılında başlatılan ‘Nadir-X’ projesi, dotCOMM Awards reklamcılık ve pazarlama yarışmasında “Web site” kategorisinin “Sağlık ve Yaşam” alanında en iyi proje seçildi. Bu yıl dünyanın her yerinden 2 bin 500’den fazla başvurunun değerlendirildiği ve web alanında yaratıcılık ve dijital iletişimde mükemmelliğin onurlandırıldığı dotCOMM Awards’da ‘Nadir-X’ projesi, platinyum ödülüne layık görüldü. 

Dynavit Diamond Collagen’e Uluslararası Kalite Ödülü

Eczacıbaşı’nın vitamin, mineral ve gıda takviyesi markası Dynavit ailesinden Dynavit Diamond Collagen, bu yıl Brüksel’de düzenlenen Uluslararası Kalite Enstitüsü Monde Selection 2021 yılı ödül töreninde Diyet ve Sağlık kategorisinde Altın Kalite Ödülü’ne layık görüldü. 

1961 yılından beri her sene dünyanın farklı bir kentinde düzenlenen ve kendi alanında en iyi ürünleri belirleyen Monde Selection Uluslararası Kalite Ödülleri, dünyanın en prestijli kalite ödüllerinden biri olarak kabul ediliyor. 

Uluslararası referans bir kurum olarak tüketicilere güvenilir bir rehber olma özelliği taşıyan ödüle bu yıl, 90 ülkeden, farklı kategorilerde 3100 ürün için başvuru yapıldı. Bağımsız araştırma kurumları tarafından test edilen, Amerika ve Avrupa kalite standartları göz önünde bulundurularak konusunda uzman 80 kişilik jüri tarafından yapılan son derece titiz değerlendirmeler sonucunda altın, gümüş ve bronz ödüle hak kazananlar belirlendi. 

Analizlerin ECCA and Brucefo gibi akkredite laboratuarlarda yapıldığı ve 

ürün kalitesinin hem tüketici hem de bilimsel kanıta dayalı olarak karşılaştırıldığı değerlendirme neticesinde Dynavit Diamond Collagen, Diyet ve Sağlık kategorisinde Monde Selection 2021 Altın Kalite ödülüne layık görüldü. 

Işıldayan bir cilde sahip olmak elinizde!

Son günlerde  bizi  çok heyecanlandıran özel bir soft krem tasarlandı ,Yumurta zarı kremi  Günlük nemlendirici olarak orta yaş ve olgun ciltler için birkaç günde ışıldayan bir cilt yaratıyor.Çünkü organik yumurta zarı zengin protein içeriği,elastin ve doğal kollajen özellikte,nemlendiriyor,doğal UV koruyucu,ince çizgilerle savaşıyor ve cilt beyazlatma özelliğinde.. bu kreme bir de Jojoba,Kuşburnu,Avokado gibi değerli yağlar eklendi .E ve C vitamini ile daha da zenginleşti.Paçuli ve Lavanta uçucu yağları sayesinde harika kokuyor ve güne hazırlıyor.Cabuk emilen soft bir krem bolca da aloevera jel içeriyor.Çok yakında yüz maskesi ve sürpriz versiyonları geliyor.Kimyasal ve sentetiklerden uzak,doğaya dönük uretimler yapmaktan mutluyuz.Yumurta zarı kremi ve diğer ürünleri   adatepezeus.com sitesi ve ,@adatepezeuszeytinyagi instagram sayfasında satışa sunuldu