Güzel şey yapmak zordur.

Dolar öyle bir ivmelendi ki tutabilene aşk olsun... 

Ne olacak ki doları yükseltmek çok kolay, siyasi yetkisi olan herkes yapabilir. Zor olan ise 12,00 TL kuru görmüş doları tekrar 8 TL’ye hatta daha da aşağılara düşürebilmektir. Çünkü bizden önce yaşamış büyüklerin dediği gibi, güzel sonuçlanan herşey zordur...

Mesela zor günler geçirip de elde ettiğiniz şeyleri düşünün... Eğitiminiz, işiniz, dükkanınız, şirketiniz, kariyeriniz... Ne zorluklardan ne günlerden geçtiniz ama sonu güzel oldu. Bu güzellikleri devam ettirebilmekte yine aynı şekilde zordu. Çünkü neydi?.. Güzel şeyler zordu... 

Bunca yıl mücadele edip başardıklarınız yok etmek ise inanın birkaç dakika... Evet hemde hiç mi hiç zorlanmadan yapabilirsiniz... Yıllarca emek verdiğiniz şirketi batırmak çok kolay...

Gençlerimizin durumu ise şu!.. Muhtemelen sizde şahit olmuşsunuzdur. Bilgisayarda oyun açıp, saatlerce başından kalkamazsınız. Adeta kitlenirsiniz ekrana, gece geç saatlere kadar hatta sabaha kadar... Ardından da geriye kalan pişmanlık, anlamadan geçmiş zamanın boşluğu...

Zorlanmadan, düşünmeden, yaradanın bize verdiği lutüf olan bedeni, aklı terletmeden, bilime, ilime ters giderek, tembellik yapmanın sonucu değersizliktir... 

Üst üste yaptığımız değersiz kalma çabaları, yıllar geçtikçe değersizleşmenin hızını artırır... Tıpkı yanlış politikalar ile karbon salımları neticesinde havanın kirlenmesi, ozon delinme hız oranlarının her geçen gün artması gibi... 

Nasıl mı? Bakın mesela dolar 1 TL’den 2 TL’ye yaklaşık 9 yılda geçmişti. Bir şeyler yanlış gitmeye başlamıştı. Hemen değerlerimiz düştü. Değer ölçer harekete geçti. Yanlışlar ile birlikte süreç hızlandı. 4 TL’den 5 TL’ye 2 yılda geçti. Hatalar alim, kahin olmaya gerek bile kalmadan çıplak gözle görünmeye başlamıştı. Tabi böyle olunca değersizleşme süreci daha da hızlandı. 9 TL’den 10 TL’ye ise bir ayda geçti. 11 TL’den 12,50 TL ise sadece 4 günde geçti... 

Sürekli geçmişte yaptıkları ile övünenler, keşkeleri çok kullananlar, geçmişteki kendini daha çok beğenenler işte bu kaos manzarasının baş ressamıdır. Çünkü geçmişteki kendisinin gerisinde kalmıştır. Ben oldum deyip geçmişte yaptıkları ile yetinip, yetersiz kalmıştır. Geçmişe oran ile yanlışları artmıştır.

Aciz olan insanın yapmaması gereken bir hareket... Ben oldum deyip kendini salmak...

Ayrıca istediğin herşeyi yapmak özgürlük olarakta adlandırılmamalı. Kafana göre ilimden, bilimden uzak, sözde maneviyata yakın ama yarım bilgi sebebiyle ondan da çok uzak, akıl yormadan yapılan yorumlar insanların özgürlüğüne kanca takıyorsa, özgürce bu eylemleri yürütmemelisin... Ancak ve sadece yapılmaması gerekenleri yapmama özgürlüğün her zaman seninle... Ona karışan yok, özgürsün... Yapılması gerekenleri ise yapmak zorundasın... “Bu benim özgürlük alanım, istediğim gibi davranırım” denemez. 

Çünkü yapılmamasının önemli bir sebebi vardır. O da başkalarının özgürlüklerine engel olmasıdır...

Şimdi ithale bağımlı kılmak, Akıllı telefon ithal edip, tişört ihraç edebiliyor olmanın bilim maliyeti, bütçe açığı vermek, cari açık vermek, ihracat rakamından fazla ithalat yapmak, her alanda dolar tüketip TL maaşa çalışmak, TL’ye güvenmemek, banka mevduatlarının %53’ünün döviz mevduatı tercih edilmesi, TL’nin kendi ülkesinde azınlık bırakılması, ekilebilen topraklarımızı yabancı ilaç ve gübreler ile bilinçsizce zehirlemek, ardından da topraklarımız zehirlendi çok yorgun ve güçsüz deyip ekim alanlarını daraltmak, onbin yıllık “Bereketli Hilali” bir anda “Bereketsiz Hilale” çevirmek, özelleşen fabrikaların üretimi azaltmasına, hatta kapatmasına ses etmemek, Suriyeli, Afgan gençleri ülkeye alıp çok ucuza çalıştırmak, sonrada aynı paraya Türk işçi aramak, Türk işçi aynı evde onbeş kişi kalamadığından, ailesi, çocuğu olduğundan, sosyal güvenceye ihtiyacı olduğundan, o paraya çalışmak istemeyince de ‘Ben Türkleri Afgan kadar paraya çalıştırmak istiyorum’ değilde ‘Türkler çalışmıyor’ söylemini yaymak, Asgari ücreti açlık sınırının altında tutmak, bir anda Dünyanın en ucuz işçisi olmak, Dünya nezdinde eğitimsiz, azıcık para ile insan onurundan uzak yaşayan insanlar olarak görünmek, nüfusa oran ile sanayinin, üretimin azlığı, işsizlik, özel sektörün üzerindeki dolar borcu ve kur kaygısı, ürettiklerinin ‘satış fiyatını’ sürekli değişen maliyetler sebebiyle çıkaramama gibi gibi bir çok şeyi yapmak inan en basiti...

Ve haliyle bu eylemler, ders çıkarılmadan yıllarca tekrarlandığında bir milletin özgürlüğünü hızlıca kısıtlar... 

Öyle ise bunları yapma özgürlüğü kimse de olamaz...    

Bunca müdahele ile gelen değersizleşme sinsilesi... Toplumu, fakir bırakan küresel virüslerle kaplanmasına sebep olmuş. Bununla baş edebilmek hızlıca toplumun birbiri ile kurtuluş barışından geçer.

Demem o ki! Küresel virüsü, tekrar “Vatanı hariminin ismetinde boğabilmemiz” için toplumsal barış ve akıllı bir strateji olmaz ise olmazımız…