Fransız Marksist, iktisatçı, gazeteci ve yazar Paul Lafargue tıp öğrenimi gördü, Birinci Enternasyonal’e katıldı ve Paris Komünü’nde faal bir rol aldı. Fransız İşçi Partisi’nin en etkili liderlerinden biri oldu. Karl Marx’ın kızı Laura ile evlendi.

Kaleme aldığı “Tembellik Hakkı” ilk kez 1880 yılında haftalık “Egalite” dergisinde tefrika edildi ve 1883 yılında ise cezaevindeyken eklediği birkaç notla kitap revize edilerek tekrar yayımlandı. Lafargue kitabında hem kapitalizmi hem proleteryayı eleştiriyor. Zorunlu çalışmayı kapitalist toplumdaki organik bozulmanın sebebi sayıyor.

Lenin’in Marksizm’in en yetenekli ideologlarından biri olarak andığı Lafargue, yaşlılığın zihin ve bedende yol açacağı yıkıma katlanmamak için 1911 yılında eşi Laura Marx ile birlikte intihar ederek yaşamına son verdi.

TEMBELLİK HAKKI

Yazar cezaevindeyken kitabında bir ön söze yer veriyor ve Fransa’da III. Cumhuriyet’in ilk cumhurbaşkanı olan Adolphe Tiers’ı ağır bir şekilde eleştiriyor. Thiers’ın sözde ruhban sınıfını hâkim kılmak istediğini ve halka bu dünyaya zevk için değil acı çekmek için gelindiği mesajını verdiğini ancak kendisinin mala, mülke ve zevke batmış olduğunu dile getiriyor. Ayrıca Thiers’ın ekonomik ve politik üstünlüğünü de dinle desteklediğini açıklıyor.

Devrimci sosyalistlerin, burjuva filozofların ve hiciv yazarlarının yürüttüğü kavgayı yeniden başlatması gerektiğini belirterek, kapitalizmin ahlakına ve toplumsal kuramlarına karşı saldırıya geçilmesi gerektiğini dile getiriyor.

Kitapta ön söz kısmından sonra “Feci Bir Dogma”, “Çalışmanın Takdisi”, “Aşırı Üretimin Sonuçları”, “Yeni Müziğe Yeni Şarkılar Lazım” isimlerinden oluşan dört ana başlık bulunuyor. Ek ve son notlar kısmıyla da kitap son buluyor.

Yazar “Feci Bir Dogma” adını verdiği birinci bölümde, kapitalist uygarlığın hüküm sürdüğü ulusların işçi sınıflarını tuhaf bir çılgınlığın sardığını ve bu çılgınlığın mahzun insanlığa eziyet ettiğini, bireysel ve toplumsal sefaleti getirdiğini belirtirken, bu çılgınlığın adına da “çalışma aşkı” diyor. Rahiplerin, iktisatçıların ve ahlak kuramcıların buna karşı çıkması gerektiğini düşünen Lafargue, aksine onların bu durumu kutsallaştırdığını dile getiriyor. Bu bölümde son olarak proleteryayı ağır bir şekilde eleştiren yazar, bu durumla alakalı olarak “Tüm bireysel ve toplumsal sefaletler proleteryanın çalışma tutkusundan doğdu.” sözlerine yer veriyor.

“Çalışmanın Takdisi” başlığıyla yer alan ikinci bölümde ise Lafargue “An Essay on Trade and Commerce” isimli kitabı eleştiriyor. Yazara göre bu kitap yoksulları ideal çalışma evlerine kapatarak günde on dört saat çalıştıracaklarını anlatıyor ve kitabın bunu gurur olarak saydığını açıklıyor. Yine 1848’den sonra fabrikalarda çalışma süresini on iki saat ile sınırlayan yasayı eleştiriyor. Ve bu yasayı kabul edenler için de “Sanki devrimci bir kazanımmış gibi kabul edebildiler.” sözlerini dile getiriyor.

İnsanların, işe gidip gelme süreleri de eklenince on beş saati bulan günlük çalışmalara ulaştığını hatta bazı manüfaktürlerde iş gününün on sekiz saati bulduğunu söylüyor. Kürek mahkûmlarının on saat, Antiller’deki kölelerin ise dokuz saat çalıştıklarına yer veren yazar, Fransız proleteryasına yine ağır eleştirilerde bulunuyor.

Buğdayın hasadını yapan, bağ bozumunu yapan insanların buğday ambarlarına koşarak açız demelerini, insanların bu durumu kabullenmelerini ve baş kaldırmamalarını “zavallılık” olarak nitelendiriyor. Giyimden, gıdaya en üst sınıf için üretim yapan bu işçi sınıfının asla bu kıyafetlere ve yiyeceklere sahip olamayacaklarını vurgularken bu durum için “Bir Yahudi’nin bile gözünü rahatsız edecek yamalı elbiselerin içinde Hristiyan camiasının ipek elbiselerini onlar dokudu.” sözlerine yer veriyor.

Lafargue “Aşırı Üretimin Sonuçları” adını verdiği üçüncü bölümde, makinelerin mükemmelleşip insanın çalışmasını aşağıya çekmesine rağmen işçinin dinlenme süresinin bu oranda artmadığını vurguluyor. Aksine işçi-makine rekabetinin başladığını vurguluyor. Sonradan görme burjuva erkek ve sosyete kadınlar ismini taktığı aşırı tüketimi ve zevki seçen insanları eleştiriyor. Ve bu sınıfı hiç üretmemekle, aşırı tüketmekle suçluyor.

İngilizler günde on saatten fazla çalışmayı yasaklayınca, Fransa’daki iktisatçılar bununla ilgili olarak İngiliz sanayisini mahvedeceğini ileri sürüyor ve Lafargue bunun üzerine ülkesindeki iktisatçıları bu düşünceleri hakkında eleştiriyor, insan verimini artırmak için çalışma saatlerini azaltmak ve izinli gün sayısını artırmak projesini büyük İngiltere devrimi olarak nitelendiriyor. Bununla ilgili de “İngiltere devrimden sonra da dünyanın birinci sanayisi olmaya devam etti.” sözlerine yer veriyor.

“Yeni Müziğe Yeni Şarkılar Lazım” ismi verilen dördüncü bölümde ise modern üretim koşullarını aktarmaya çalışan yazar, işçilerin saçma sapan çalışma tutkularını baskılamak gerektiğini anlatıyor ve proleteryanın ürettiği bu malları tüketmeye mecbur olduğunu belirtiyor ve bu düşüncesini kanıtlamakla uğraşıyor.

Kitabın ek kısmında ise Antik halkların tarihine ve onların filozoflarının metinlerine yer veriliyor. Herodotos, Platon, Cicero gibi insanların düşünceleri anlatılarak, bu insanların söyledikleri cümlelerden alıntılar paylaşılıyor.

Lafargue bu kitabında sadece kapitalizmi eleştirmiyor, aksine kapitalizmi sorgusuzca kabullenen proleteryayı daha ağır bir şekilde eleştiriyor. Ve işçi sınıfının tembellik hakkı için, onların daha az çalışıp daha çok dinlenmesi için insanlığa mesaj veriyor. Dünya Klasikleri arasında kanonlaşmış bir eser olan “Tembellik Hakkı” kesinlikle tavsiyemdir.

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…