Unutulmaz dizilerin başarılı yönetmeni Altan Dönmez… Son olarak Sen Çal Kapımı dizisinin yönetmen koltuğundaydınız. Şimdi günleriniz nasıl geçiyor?

-Dinlenerek geçiyor. Proje geliştirerek geçiyor. Dijital platform için hazırladığımız filmler ve sinema filmi projemiz var. Ahmet Ümit’in ‘Aşk Köpekliktir’ romanının son hikayesini yapacağız. Şebnem Burcuoğlu’nun kitabı ‘Çevrimdışı Aşk’ kitabını dijital platform için filmini çekiyoruz. Tüm bu projeler 2022 yılı içerisinde yayına girecek.

Çok küçük yaşlardan beri yönetmen olmanın hayalini kuruyor muydunuz?

-Yönetmenlik hayallerimin arasında değildim ama çok hayal kurardım. Dayımın oğlu reklam sektöründe iyi bir yapımcıydı. Onun vasıtasıyla bu işe girdim. Kamera asistanı olarak başladım, görüntü yönetmenliği yaptım ve sonrasında yönetmen oldum. Yönetmenliğe klipler ile başladım sonra reklam çektim en son dizi sektörüne girdim.

Size yönetmenliği sevdiren bir an, bir zaman, bir hatıra var mı?

-İlk başladığımda bu iş bana çok büyülü geldi.

Yönetmenlik titizlik işidir derler. Bir dizi veya bir film çekerken sizin kendi çizgileriniz, sitiliniz nedir?

Bir Altan Dönmez stili diye bir şey yok. Her diziyi çekerken başka bir stil kullanıyorum. Oyunculuklar ve senaryo en ön plandadır. Arkasından görüntü yönetmeni, sanat sahneye hizmet etmelidir.

Seti nasıl yönetirsiniz?

Dizi sektörünün psikolojik yönetimi çok zor… Çok uzun saatler birlikte çalışıyoruz. Doğumu da ölümü de birlikte yaşıyoruz. Zaten herkes kendi işini doğru yaptığı sürece seti yönetmek zorunda kalmıyorsunuz. 

Yönetmen, bir projenin iyi veya kötü olmasındaki etkisi en büyük insan… O projeyi yaşayan bir dizi haline sokmak için neler yaparsınız?

Herkes bir ucundan tuttuğunda güzel bir şey ortaya çıkıyor. Yönetmen olarak son kararı siz verirsiniz, ama ben herkesin fikrini alırım. 

Bugüne kadar ki projeleriniz hep uzun soluklu ve çok izlenen diziler oldu. Bunun bir formülü var mı?

Kısa süren dizilerim de oldu. Bir projeyi başarıya taşımak için bir sürü şeyin bir araya gelmesi lazım. Paramparça 100 bölüm sürdü, ama onun çatışması çok kuvvetliydi. Sen Çal Kapımı dizisindeki kimya çok önemliydi. 

Sen Çal Kapımı neden bu kadar sevildi?

Setin sinerjisi çok güzeldi. Kerem ve Hande’nin de uyumu çok güzeldi. Bazen bütün ekip işin kılcal damarlarına kadar girer. O işler mutlaka tutar, ama bu her zaman olacak şey değil. 

Elinizde bir senaryo var. Yönetmen olarak o senaryoyu hayata geçirirken ne kadar süre geçirirsiniz? 

Minimum üç ay uğraşırım.

Senaryoya çok hükmeder misiniz?

Evet, ama biz yazarlarımıza çok zaman vermiyoruz. Onlar üç günde 100 sayfa yazıyorlar ve geri dönüp düzeltme şansları olmuyor. Onların kaçırdığı şeyleri biz sette düzeltiyoruz. Herkes birbirine omuz ata ata gidiyor. 

Yönetmenlerin çoğu senaristlerin sette istenmediğini, sevilmediğini söyler. Sizce senarist ve yönetmen arasında nasıl bir denklem var?

Ben hep yanımda otursun isterim. Asıl senaristlerin çoğu sette olmak istemiyor. 

Güneşi Beklerken, Şeref Meselesi ve Sen Çal Kapımı ikisi de çok büyük bir izlenme farkına sahip. Başrol oyuncusu Kerem Bursin’in daha ilk audition çekiminde beğenip, diziye dahil olmasını istediniz. O an bunu nasıl anladınız, hissettiniz?

Kerem o güne kadar birçok görüşme yapmış, ama hiçbiri olmamıştı. Bizimki son görüşmesiydi. Ertesi gün Amerika’ya dönecekti. Kerem dizideki karakterle o kadar uyum sağlamıştı ki ben gördüğümde “O sensin” dedim. 

Kerem gibi keşfettiğiniz ve sektöre kattığınız başka oyuncular var mı?

Ben yapmasam başka biri yapacaktı. Ben keşfettim demeyi sevmiyorum. Herkesin bir yolu var, eğer kaderinde varsa mutlaka o kişi o yola girer. 

Tabi ki önce senaryo, sonrasında iyi bir reji ekibi çok önemli, ama önemli olan iki damardan biri de cast ekibi. Ekranda bir dizi başlayacak ve oyuncu toplama kısmına geçilecek. Böyle bir dönemde yönetmenin cast üzerindeki rolü nedir?

En büyük rol yönetmenindir. Şuan yönetmen, yapımcı senarist birlikte karar veriyor. 

Oyuncu seçerken neye dikkat edersiniz?

Biz dizi çekerken çok hızlı olduğumuz için, sahne içi değişikliklere ne kadar uyum sağlayabiliyor. Audition’larda oyuncular çok kasılıyor. Aslında hiç o kadar kasılmalarına gerek yok, çünkü orada kimse müthiş bir oyunculuk beklemiyor. Sahne içindeki değişkenliğine bakılıyor.  Şuan son dönemde genç kızların hepsinin birbirine benziyor olması çok tercih edilen bir şey değil. Yüzündeki her yerin estetik olması hiçbir karaktere uyum sağlamaz. 

Bir yönetmen olarak oyunculuk da estetiğe nasıl bakıyorsunuz? 

Küçük dokunuşlarla yapılan estetik kimseyi ilgilendirmez. Bazen televizyonlarda görüyoruz köylü bir karakterin içine ya da bir kasabalı aile annesinin yüzü estetik içinde. Tabi burada başka denklemler de olabilir, ama seyirci bunu fark ediyor. Estetik yaptırabilirsiniz, ama kalıbın fazlasına çıktığın zaman bu hoş görünmüyor. Artı bir avantaj da sağladığını düşünmüyorum.

Hiç kendi yazdığınız bir senaryoyu çekme hayaliniz oldu mu?

Hayır, benim bir senaryo yazmam için 4-5 yıla ihtiyacım var. Şimdi başlasam 7-8 yıla sürer yazmam. Elimde bir senaryo var, ama daha zamanı var. 

Elinizde sayfalar dolusu, beyaz bir kağıdı doldurmuş yazılar var ve siz o yazıları hayata geçirecek isimsiniz. Bu duyguyu verememekten korktuğunuz zamanlar oldu mu?

Orada bir duygu varsa, yönetmen olarak onun üstüne koyup vermen lazım. Eğer o duyguyu çıkartamayacak korkusu içinde olursa oraya oturamazsın. Bu korkuyu yaşasanız heyecanınız daha çok artar. 

Pandemiden dolayı Türkiye’de hatta dünyada sinemanın şifreleri tamamen değişti. Şuan film izlemek dendiğinde sinemaya gitmek yerine bir dijital kanal açıp keyfine göre bir film izlemeyi tercih ediyor. Yaşanılan bu süreçten sonra sinema eski günlerine geri dönebilir mi?

Kesinlikle dönecek. Dönmeme ihtimali yok, çünkü sinemaya gitmek bir sosyal faaliyet. Bir yönetmen olarak benim için de öyle. Her şeyi dijitale yapmak zorunda değiliz. Biz de sinema filmi çekmek istiyoruz. Sinema daha kalıcıdır. Dijital platformlar çok çabuk tüketiyor. 

Ağırlıklı olarak televizyon dizileri çektiniz. Televizyonun seyirci dinamiğini en iyi bilecek yönetmensiniz. Dijital platformların yükselişe geçmesi, neredeyse her ay yeni bir dijital dizinin yapılması televizyonda kan kaybına neden olur mu?

Dijital kanallar televizyonun önüne geçemez. Girdikleri yöntem olsun, yazılanlar olsun, oynanılan oyunculuk olsun dijital platform bambaşka şeyler sunuyor. Televizyonda genel izleyici diye bir şey var. Bizler evde oturup 10 yaşından 70 yaşına kadar aynı şeyleri izleyebiliriz. Dijital platformlarda 18+, 16 + gibi farklı içerikler var. Ana akım medyanın, reklam verenin asıl para kazandığı yer televizyon. Oyuncular reklam anlaşmalarını televizyon kanallarına göre yapıyor. 

Çok yorucu bir işiniz var. Yönetmen Altan kimliğinden setten ayrıldıktan hemen sonra Altan Dönmez olabiliyor musunuz?

Ben hep kendim gibiyimdir. Sete de aynı Altan’ı evden alıp gidiyorum (gülerek). Biz dünyanın en güzel işini yapıyoruz. Görmediğim yer kalmadı. Bir sürü hayat tanıdım. Bundan daha güzel bir şey olamaz. 

Hollywood’da bir film çekmek ister misiniz?

Biz zaten her yerdeyiz. Ancak Hollywood bize gelebilir. Türkiye olarak biz çok iyiyiz. Bizim sektör oyuncusundan, yönetmenine çok iyi bir ekip. Şuan bizden iyisi yok. Bizim artık evrensel, dünya çapında işler yapıyoruz. O yüzden bizim oraya gidip, oradaki oyuncularla çekmemize gerek yok. Oradan buraya ünlü oyuncuları getirip çekim yapmamız lazım. Zaten böyle de bir projemiz var, ama şuan açıklamak istemiyorum. Bu konuda bizim hiç mütevazi olmamamız lazım. Biz sahne çıkartırken oyunculara “Şunu şöyle yapalım” dediğimizde saniyesinde çıkartıyorlar. Bunu yurtdışında söylesen bir ay zamanın gider. Yurtdışında bu kadar yetenekli oyuncular yok. Tek eksiğimiz senaristlere zaman vermeyişimiz. Senaristlere parasını verip, en az bir sene zaman vermeleri gerekiyor. 

Yeşilçam’dan günümüze bir filmin uyarlaması yapılsa bu hangisi olsun isterdiniz?

Yeşilçam da uyarlamasını yapamayacağın işler var. “Susuz Yaz, Selvi Boylum Al Yazmalım” denenebilir, ama asla aynı tadı yakalayamaz. Yeşilçam da başka türlü bir samimiyet var. Bizim jenerasyonumuz Yeşilçam sayesinde erdemli olmayı öğrendi. 

Altan Dönmez’in monitöründen hayata baktığımızda, dünya nasıl bir yerdir?

Şu anda çok kötü bir yer olarak görünüyor. İnsanoğlunun yeryüzünde olmaması gerekiyor. Biz şuan bunları konuşurken bir kadın veya bir çocuk öldürülüyor. Öyle bir memleket haline geldik. Dünya sadece şanslı insanlar için güzel yer. İnsan olarak kafayı yememek için güzelleştirmek zorunda kalıyoruz. 

Her geçen gün sektörde kadın yönetmenler çoğalıyor. Özellikle yönetmen koltuğunda erkek hegomanyasının yüksek olduğunu biliyoruz. Şimdi koltuğun, başarının yarıya bölünmesi, yönetmenlik alanında kadınların var olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben hiçbir meslek dalını kadın veya erkek olarak bölmüyorum. Eskiden daha çok böyle bir algı vardı. Şimdi bu algının kırıldığını düşünüyorum. Ben kadınların yükselişinden mutlu oluyorum. Çok başarılı kadın yönetmenlerimiz var. Bu gurur verici…

Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim. Aslında herkes profesyonel anlamda olmasa da kendi hayatının yönetmenidir. Bugün hayatınız beyazperdeye aktarılsa, bir film olsa biz neyi izlerdik, siz neyi anlatmak isterdiniz?

Ben vazgeçmemeyi anlatmak isterdim. Düşseniz de kalkıp devam etmeyi, dizleriniz kanasa da hızla yürümeyi anlatırdım.