YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
Mesleğinden “56 yıllık ömrümde 30 yılımı verdiğim vazgeçemeyeceğim bir yanım” diyerek bahsettiği Avukat MUSTAFA ASIM KAHYAOĞLU ile avukatlık mesleğinden yazarlığa uzanan yolculuğunu konuştuk…
Hoş geldiniz Mustafa Bey, nasılsınız? Öncelikle sizi tanımak isteriz. Avukatlık mesleğinizin yanına şimdilerde bir de yazar sıfatı eklendi. Peki kimdir Mustafa Asım Kahyaoğlu?
Merhabalar efendim. Çok teşekkür ediyorum size, bana bu hoş sohbeti yapma imkânı tanıdığınız için. İyiyim iyi olduğumca, iyiden, iyilikten, iyiye yönelmekten vazgeçmediğimce… Ve sizin de iyiliğinizi diliyorum yüreğimden geldiğince… Aslen Karadağlı, Sivas’a yerleşmiş bir aile ile Sivaslı bir ailenin torunları ve öğretmen bir baba ile ev hanımı bir annenin 3 evladından ilki olarak, 20.02.1968 tarihinde Sivas'ta dünyaya gelmişim. Babamın tayini sebebiyle 1977 yılından itibaren yaşamaya başladığım Ankara’da ilk ve orta öğrenimimi tamamladım. İki yıl Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde okuduktan sonra girdiğim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1995 yılında mezun oldum ve akabinde Ankara’da avukatlık ve hukuk danışmanlığı mesleğini icra etmeye başladım. Mesleğimi sürdürmekteyken aynı zamanda hobi olarak 2020 yılında yazmaya başladığım şiirlerim 2023 yılında “Gün Oldu” ve 2024 yılında “Gün’den Öte Gül’den Ziyade” isimleri ile kitaplaştırıldı. Halen @mustafaasimkahyaoglu isimli Instagram sayfasında şiir ve seslendirmelerimi ve @MUSTAFAASIMKAHYAOĞLU isimli YouTube sayfasında seslendirmelerimi yayınlamayı sürdürmekteyim. Evliyim, eşim emekli devlet memuru. İlki pilot, ikincisi meslektaşım avukat ve üçüncüsü psikoloji eğitimi gören üç erkek evladım var.
Hukuk tercihiniz nasıl olmuştu? Avukat olmak hayaliniz miydi?
Ailedeki ilk hukukçu kişi benim. Bu nedenle örnek aldığım, izinden yürüdüğüm bir aile büyüğüm olmadı. Esasında lise yıllarımdaki hayalim, kaymakam ve ardından vali olmaktı. Fakat iki yıllık Kamu Yönetimi eğitimi deneyimimde asıl isteğimin bu olmadığını anlayıp, hukukçu olmaya karar verdim ve yeniden üniversite sınavlarına girerek Ankara Üniversitesi Hukuk fakültesinde okumaya başladım. Okuduğum dönemde de avukat olma niyetim ve hayalim yoktu açıkçası, savcı ya da hakim olmayı hedefliyordum. Yani sorunuza gelecek olursam avukat olmak hayalim değildi, okulu bitirdikten sonra bir arkadaşımın ortaklık teklifi ile ve kendimce radikal bir kararla avukatlığa başladım. Radikal bir karar diyorum çünkü o tarihe kadar ailemizde serbest çalışan, devletten maaş almayan hiçbir büyüğüm yoktu. Bu anlamda da bir ilki gerçekleştirmiş oldum. Bu şekilde adeta kaderin hoş bir savurmasıyla başladığım mesleğimi çok sevdim. Otuzuncu yılını yaşadığım mesleğimi seçmekten hiç pişmanlık duymadan severek yaptım ve yapmaktayım.
Sonrasında yazarlık yolculuğunuz nasıl başladı? Nasıl başladınız yazmaya? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay oldu mu?
Mesleğim icabı özellikle 2017 yılından itibaren çok yoğun bir şekilde seyahat etmeye başladım. Bu seyahatleri özellikle, uçakla değil kendi aracımla, yalnız başıma ve mümkün olduğu kadar geceleyin yapmayı tercih ettim. Bu anlarda kendimle baş başa kaldım, düşündüm… İşte bu dönemde bu yalnızlıklarımda birkaç satırlık söz dizileri ilham olmaya başladı bana, benim baştan şiir diye nitelemediğim “ahenkli söz dizilerim” oluşmaya başladı. Yazmaya bu şekilde başladım diyebilirim. Gecenin bir vaktinde herhangi bir kara yolunda aracımı sağa çekmiş telefonuma, o an aklıma gelen birkaç satırı not ettiğim zamanlar çok oldu. Yani yazarlık yolculuğuma yolculuklarımda başladım diyebilirim. Yalnızlıklarım ve gece bana ilham olduğu diyebilirim.
Hangisine daha yakın hissediyorsunuz kendinizi? “Avukat Mustafa” mı daha sizsiniz yoksa “Yazar Mustafa” mı? Cübbe mi daha mutlu ediyor, yoksa kalem mi diyeyim…
Zor bir soru fakat şunu ifade etmeliyim; tabii ki avukatlık benim mesleğim, severek yaptığım, para kazandığım, kendimi ve ailemi geçindirdiğim işim ve yine bahsettiğim gibi 56 yıllık ömrümde 30 yılımı verdiğim çok güzel anılarım olan ve belki yazarlığıma da sebep olan vazgeçemeyeceğim bir yanım. Yazarlık ise bence çok daha zor bir iş ki ben hala kendimi yazar ya da şair olarak tanımlamaktan kaçınıyorum, hala bu işi hobi olarak yapıyorum çok büyük de keyif alıyorum tabi. Avukatlık mesleğimde artık böyle yarı emeklilik diyebileceğimiz bir zamana doğru girerken bu şekilde bir hobi geliştirmiş olmak beni çok mutlu ediyor, avukatlıktan yazarlığa, cübbeden kaleme doğru yumuşak bir geçiş içinde olduğumu düşünüyorum. Hayat bana bu imkânı tanırsa her ikisini, avukatlığı da yazarlığı da birlikte yapabilmeyi ümit ediyorum. Cübbe mi kalem mi mutlu ediyor derseniz yine zor bir soru olsa da sanırım kalem daha mutlu ediyor.
“Gün Oldu” çıktı ve sonrasında çevirisiyle birlikte Brezilya’da da yer aldı. Sizden dinleyelim isterim, nasıl ilerledi her şey?
2020 yılında başladığım yazın serüvenimde 2022 yılı yılının sonlarına geldiğimde yüzden fazla “şiir diye nitelenen” sözlerimin biriktiğini gördüğümde, kıymetlilerimi, kıymetlilerim için mutlaka bir kitapta toplamam gerektiğini düşündüm. Bunun en başta kendim için, kendimi gerçekleştirmek için yapmam gereken bir şey olduğunu, ötesinde mutluluğuma sebep sevgili eşime, umudum çocuklarıma, aileme bu anlamda manevi bir miras bırakmanın mutluluğunu yaşayacağımı ve bunun beni mutlu edeceğini düşünerek bu kararı verdim. Kitabıma ismini veren şiirin benim yazın serüvenimi ve kendime olan yürüyüşümü, seyahatimi özetleyen bir şiir olmasından dolayı ilk kitabıma “Gün Oldu” ismini verdim. 2023 yılının Nisan ayında çıkan Gün Oldu bir yıl dolmadan birinci baskısını tüketti ve bu beni çok mutlu etti. Bu arada kendisi Türk Dil Bilimcisi olan Brezilyalı Profesör Adriane Rangel şiirlerimi çok beğendiğini ve kitabımı Portekizce’ye çevirerek Brezilya’da yayınlamak istediğini benimle paylaşınca çok mutlu oldum. Bu yılın haziran ayında kitabım “Outro Dia” ismiyle Brezilya’da yayınlandı ve satışa sürüldü. Bu beni ayrıca çok mutlu etti tabi.
“Gün’den Öte Gül’den Ziyade” var bir de. “Benden Öte Benden Ziyade” geldi aklıma direkt Barış Manço’dan. Çok sevdim ismini.
Evet ikinci kitabımın ismi “Gün’den Öte Gül’den Ziyade”. Birinci kitabımın baskısı tamamlanıp yayınlandığı sırada ikinci kitabımda yer alacak şiirlerin bir kısmını zaten yazmıştım, sonrasındaki bir yılda yazmış olduğum şiirlerimi de bu isimle kitaplaştırılmış bulunmaktayım. Henüz çok yeni, geçen hafta yayınlandı bu kitabım. Tabi söylediğiniz gibi rahmetli Barış Manço'nun “Benden öte benden ziyade” şarkı sözünden esinlendim ve “Gün’den Öte Gül’den Ziyade” ismi böylece belirmiş oldu. “Gün’den Öte”, “Gün Oldu”dan sonraki kitabım olması anlamını taşıyor, “Gül’den Ziyade” ise “gül”ün tasavvuftaki yerine istinaden, bazı şiirlerimden ötürü, tasavvuftan, sufiizmden öte anlamını taşıyor.
Siz kimleri okursunuz? Örnek aldığınız isimler var mıdır?
Belki klasik bir cevap olacak ama şiir adına neredeyse bütün yazarları okumaktan keyif alıyorum. Onlardan mutlaka feyiz alıyorum. İsim verecek olursam şu anda hayatta olmayan yazarlardan beni en çok etkileyen Cahit Zarifoğlu ve Özdemir Asaf, hayatta olanlardan İsmet Özel, Şükrü Erbaş ve Yılmaz Erdoğan'ı söyleyebilirim. Örnek aldığım bir isim yok. Tamamen kendimce, kendi tarzımca yazıyorum. Kelimelerle oynamayı seviyorum. Serbest yazıyor, cümleleri mümkün olduğunca devrik kullanıyorum. Uzun cümleleri seviyorum, Farsça Osmanlıca kelimeleri sıklıkla kullanıyorum. Anlaşılmazlığı da seviyorum sanıyorum.
Şiirlerinizde nelerden ilham alıyorsunuz? İlham kaynaklarınız var mı?
Şiirlerimin çoğu aşkın hüzünlü yanına dair, bu sebeple geceden çok büyük ilham alıyorum, az sayıda umuda dair şiirlerim söz konusu olduğunda mavi, deniz ve martı hakikaten bana ilham olan kaynaklarım. Tabi bu arada İstanbul’u anmadan geçemeyeceğim. Ankara'da yaşayan birisi olarak İstanbul benim en önemli ilham kaynaklarımdan birisi. Hayatı çok iyi gözlemlediğimi düşünüyorum, insan ilişkileri, vefa, dostluk, üzerinde durduğum konulardan. Bir de tabulara, “el alem ne der putuna” takmış durumdayım. Yüreğimin doğru dediği şeyleri yapmaktan, yazmaktan yanayım, bu beni mutlu ediyor.
Yeni projeleriniz var mı? Kitaplar gelmeye devam edecek mi?
Elbette… Mutlaka bir kitabımı sadece sufiizm ve felsefe üzerine yazmak istiyorum. Proje diyebiliriz, temenni diyebiliriz, hayal diyebiliriz ama böyle bir düşüncem var. Ben bu yolculuğa çıkarken bir mottom vardı. “Bir aşık-ı abdalım ben, şair değil” diye, abdal olmaya, aşka aşık olmaya devam edeceğim. Bu anlamda hakikaten aşka çok önem veriyorum, aşkın her nevine… Böyle olduğu için de aşk benim en önemli ilham kaynaklarından birisidir diyebilirim. Şu an üçüncü kitabımın şiirleri kitabın eskizinde yer almaya başladı bile. Bakalım üçüncü kitabın adı ne olacak, ben de merak ediyorum…
Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben de sizi tanıdığıma çok memnun oldum ve çok teşekkür ediyorum bana vakit ve kıymetli sayfanızda yer ayırdığınız için. Her iki kitabımda kitaplarımın isminin altında yer alan belki de motto diyebileceğimiz sözlerim var. Bunları yinelemek istiyorum son olarak. Gün oldu kitabımda “Bir aşık-ı abdalım ben, şair değil” demiştim. Aşktan, abdal olmaktan, aşık olmaktan, bu yola baş koymaktan vazgeçmemeli insan diye düşünüyorum. İkinci kitabım “Gün’den Öte Gül’den Ziyade”de alt başlık olarak, motto olarak yer alan sözümle bitirmek istiyorum. “Göğümüz Göğsümüz Birdir Bizim”…