GİZEM YILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

Merhaba Berrin Hanım, Port Alaçatı’nın yöneticisisiniz. Belçika’da doğmuşsunuz. Uzun yıllar yurtdışında yaşadıktan sonra İzmir’de yaşamak nasıl bir duygu?

12 yıldır Türkiye’deyim. Belçika’dan sonra Köln’de yaşadım. Avrupa’da yaşadıktan sonra ilk üç sene İzmir’de çok zorlandım. Yurtdışının disiplinini Türkiye’de bulamadığım için adaptasyon süreci yaşadım. Bir araba kullanmaktan tutun, bir usta çağırdığınız zamanki problemlere kadar size nedenlerini sayabilirim. Avrupa’da ustabaşını aradığım zaman verdiği saatte orada olur. Burada saatler, günler sürekli erteleniyor. Özellikle otele başladıktan sonra çok zorlandım. Burası küçük bir yer olduğu için ustaları tanımaya başladım. Şimdi onlar saat verdiğinde, ne zaman geleceklerini tahmin edebiliyorum

Türkiye’ye alışabildiniz mi?

Bazı zorluklar yaşadım, ama şu anda bana sorsanız “Köln’de yapabilir misiniz?” diye, oraya gitsem burayı daha çok özlerim. Almanya’da gökyüzüne baktığımda bir tane yıldız göremiyorum. Hep gri, kapalı bir havası vardır. Türkiye’de yaşamak her şeye rağmen bambaşka…

Yurtdışından sonra İstanbul’da değil de İzmir de bir hayat kurmuşsunuz. Taşı toprağı altın derler… Neden İzmir?

Ben 2 yaşındayken ailemi uçak kazasında kaybettim. Çocukken İzmir’de büyüdüğüm için burada yaşamayı tercih ettim. İlk evliliğimi de burada yapmıştım. Ardından Köln’de bir yaşamım oldu, ama çocukluğum İzmir’de geçti.

Port Alaçatı’yla maceranız nasıl başladı?

Ben Köln’de yaşarken sağlık sektöründeydim. Yurtdışında hemşirelik yaptım. Alaçatı’ya geldim Aykut Bey’le tanıştım. Bana insanlarla iletişimimin çok iyi olduğunu, çok sıcak kanlı olduğumu söyleyerek bu otelde çalışmaya başlamam için bir teklifte bulundu. Daha önce yapmadığım bir iş olduğu için tereddütlerim oldu. İlk 2 sene otel yöneticiliğiyle ilgili, personellerimle birlikte eğitimler aldım. Otelcilikle ilgili tecrübelerim bu şekilde başladı.

Sağlık sektöründen otelciliğe geçiş sürecinde bocalama yaşadınız mı?

Tabi ki yaşadım, ama insanlarla iletişim kurma sürecinde yaşamadım. Zaten hemşirelik de iletişim halinde olmak demek. Sadece iki başka sektör olduğu için bocaladığım zamanlar oldu

İşletmeciliğin en zorlu kısmı sizin için ne oldu?

Herkesi memnun etmek çok zor. Her sene, “gelen misafirlerimizi nasıl mutlu edebiliriz?” diye düşünerek yenilikler yapıyorum.

İşleyiş biçimine dokundurduğunuz bir mucize var mı?

Kahvaltıma daha çok önem veriyorum, temizlik en önemli kırmızı çizgilerimizden biridir, güler yüzlü olmak çok önemli, insanlara yaklaşımımız çok önemli. Hem personelimiz hem de ben yenilikler katmak, her yıl kendimizi daha da büyütmek için çaba harcıyoruz.

Gününüzün çoğu burada mı geçiyor?

Evet, bazen sosyal medyadan mesajlar alıyorum “hayat sana güzel” diyorlar. İnsanlar zannediyor ki ben her gün denizin içindeyim, ama maalesef düşündükleri gibi değil. Yazın çok nadir denize giriyorum. Denizi çok seven bir insan olarak zorlanıyorum. Sezon sonunda her yer sakinliğinde 10 günü kendime ayırıyorum. Sıcak kesimlere gidip tatil yapıyorum. Denize girip, kitap okuyup, şezlonga yayılıp dinlenmek bütün yılın yorgunluğunu atmama vesile oluyor.

Sezon Alaçatı’da nasıl geçiyor?

Genel olarak yoğun geçer, ama bu sene için aynı cümleyi kuramayacağım. Sadece bizim otel için değil, çevremdeki bütün otellerden aynı cümleleri duyuyorum. Ekonomik nedenlerden dolayı sezon durgun geçti. İnsanlar Yunanistan ve Avrupa ülkelerini tercih ettiler. Onlara da hak veriyorum. Köln’e gittiğimde, çevremdeki insanlar “Bu sene tatil için Türkiye’ye değil, yurtdışında Avrupa ülkelerini tercih ediyoruz. Çünkü fiyatlar çok yüksek” diyorlar. Maalesef turizm açısından üzücü bir durumla karşı karşıyayız.

Bu durum bir sonraki yıl için sizi ürkütüyor mu?

Tabi ki, çünkü alım gücümüz yükseldiği için fiyatlara yansıtmak durumunda kalacağız. Bizim de maliyetlerimiz çok arttığı için kar etmek amaçlı fiyat yükseltme durumunda kalıyoruz. Bu sene sezon bir buçuk ay sürdü. Haziran ayı dolu dolu geçmedi. Kurban bayramına kadar sakindi. Sonrasında oteli doldurduk, ama Alaçatı’da sezon kısa sürdüğü için çoktan yazı yarılamıştık. Okullar açılınca burada sezon ölüyor. Zaten turizm derneğinde üyeyim. Bir turizmci olarak amacım; kışı nasıl canlandırabiliriz, sezon sonrasını nasıl dinamik tutabilirim.

Burada birçok etkinlik yapıyorsunuz. Düzenli olarak yaptığınız etkinlikler var mı?

Okur yazar günleri, Moda günleri, Ayşe Kulin bu yıl bize eşlik etti. Dolu dolu geçirdik. Sezonun son organizasyonu da; yetim çocuklara otelde kahvaltısından akşam yemeğine, oyunlarla bir gün hediye etmek... Dört yıldır bu organizasyonu gerçekleştiriyorum. O çocukların yüzündeki küçük bir tebessüm bile beni çok mutlu ediyor. Dünyanın en mutlu insanı ben oluyorum.

Bu organizasyonu nasıl gerçekleştiriyorsunuz?

Ben annesiz babasız büyüdüğüm için en büyük hayalim böyle bir organizasyondu. İlk önce küçük adımlarla başladım, zamanla büyüterek devam ediyorum. Onlar için her sene farklı bir organizasyon yapmaya çalışıyorum. Bu etkinliği duyup da bana destek veren o kadar çok insan var ki… Her duyan bir parça kendinden bir şey koymaya çalıştı.

Bu etkinliği her sene düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

Ömrüm yettiği sürece, gücüm de oldukça her sene bu etkinliği yapmayı planlıyorum. Onların ne hissettiğini anlayabilecek kişi benim. Bizden beklentilerin neler olduğunu biliyorum. Ben de çocukken aynı acıları, aynı boşlukları paylaştım. O yüzden bu etkinliği ben yapıyorum.

Peki siz içinizdeki çocuğu korumayı nasıl başardınız?

Ne kadar sevgi verirsen o kadar karşılığını alırsın. Hayatım boyunca hep buna inandım. Bir torunum var. Yurtdışında yaşıyorlar. Görüntülü konuşurken bile evcilik oynuyoruz. Ben çocukla çocuk olabilen bir insanım. Odamda bile oyuncaklar doludur.

Hayatımda en mutlu olduğum dediğiniz bir an var mı?

Kızımı kucağıma aldığım andı. Annelik duygusu hiçbir tarifle anlatılamıyor.