GİZEM YILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
Kısa zamanda büyük ilgi uyandıran Prens dizisinde Larg karakterine hayat veriyorsun. Bugüne kadar birçok farklı projede seni izledik, ama Prens hepsinden farklı bir proje oldu. Prens’in senin için farkı nedir?
Öncelikle ‘Prens’ dizisi benim ilk komedi işim. Daha önce bir komedi dizisinde oynamadım o yüzden en büyük farklılığı bu. Tabii bir de böyle komik bir dizide çok ciddi oynamaya çalışmak çok farklı, çünkü ben çabuk gülen bir oyuncu değilimdir ama Giray'a gülmemek çok zor. O yüzden çekimlerde gülmemek için çok zorlanıyorum. Prens’i diğer işlerimden ayıran büyük özelliklerden biridir bu.
Larg karakterinden biraz bahseder misin?
Larg çok küçük yaşta ve kimsesizken Kral Thun tarafından bulunup himayesi altına alınıyor ve sahip çıkılıyor. Kendini aileden biri gibi görüyor. Bu yüzden Krala ve Bongomya’ya ölümüne bağlı. İyi bir savaşçı olarak yetişiyor ve Bongomya'nın savaş generallerinden biri oluyor. Çok zeki bir adam değil, ne kadar saklamaya çalışsa da çok duygusal bir adam. Zayıf tarafı Orion yüzünden mantığı ve duyguları arasında kalıyor, bu da onu olmadık durumların içine sokuyor.
Prens dizisinin bu kadar sevilmesini neye bağlıyorsun?
En başta senaryo derim. Giray ve Kerem çok zekice ve özenle yazılmış, incelikli, ters köşeleri olan, birbirinden güzel karakterleri barındıran, çokça güldüren, şaşırtan ve duygulandıran da bir senaryo yazmışlar. Ortada böyle bir senaryo varken oynamamak ayıp olurdu. Bütün oyuncu arkadaşlarım da rollerinin hakkını fazlasıyla veriyor. Tabii ki Giray'a ayrı bir parantez açmak lazım. Prens muhteşem bir karakter çok iyi oynuyor. Bu yüzden Prens gibi bir karakteri sevmemek olmaz. Bütün bunun yanında da iyi bir yönetmen ve bütün bu hayalleri gerçekleştiren çok iyi bir yapım var, çok iyi bir sanat yönetmeni var, dizinin dekorları ve kostümleri de iyi olunca herkesin sevdiği ve her kesimden insanı içine çeken benzeri olmayan bir iş ortaya çıktı.
Üçüncü sezonu herkes merakla bekliyor. Yeni sezon için heyecanlı mısın?
Aslında ben de herkes gibi heyecanla bekliyorum üçüncü sezonu. Çünkü prensin seti çok keyifli ve eğlenceli geçiyor. Bir de senaryoyu çok merak ediyorum, yaşayacağımız maceraları heyecanla bekliyorum ben de tüm prens severler gibi.
Prens senaryosunu ilk okuduğunda projeyle ilgili ne hissettin?
Tabii ki çok güldüm, çok eğlendim. İlk bölümlerde Kral Thun’un öldüğünü okuyunca “Yok artık nasıl ya! Game Of Thrones mu çekiyoruz?” diye şaşırdığımı biliyorum. Ve prens karakteri anlaşılır ve sevilirse herkes bizim gibi bakar bizim gördüğümüzü görürse bu işi alır yürür dediğimi ve aramızda konuştuğumuzu biliyorum.
2002 yılından beri profesyonel olarak oyunculuk yapıyorsun. İçindeki oyunculuk tutkusunu ilk ne zaman keşfettin?
Ben 12-13 yaşlarında bir tiyatro kursuna gitmeye başladım. Bu kursa bir süre daha devam ettim. İlk zamanlar hobi olarak gidiyordum, ama sene sonunda "Başaklar" diye bir oyun çıkarmıştık, o oyundan sonra tiyatro okumak ve oyuncu olmak istediğime karar vermiştim.
Bugüne kadar hayal ettiğin karakterleri oynadın mı?
Öyle bir meslek ki hayal gücünün sınırı yok. Benim de hayal ettiğim oynamak istediğim bir sürü rol var. Mesela bir müzikalde oynamak, yaşamış güçlü ve tarihi bir karakteri canlandırmak, gerçek hayatta fiziksel engellilerine rağmen çok büyük işler başarmış insanlar var onların hayatlarını oynamak sadece bir kaçı.
12 yaşında tiyatroya başladın, Müjdat Gezen, Haldun Dormen, Göksel Kortay gibi duayen oyuncularla aynı sahneyi paylaştın, kamera karşısında da sahnedeki heyecanı hissediyor musun?
Tiyatro sahnesindeki o heyecanı başka bir yerde yaşamak pek mümkün değil gibi geliyor bana. Kamera karşısında ya da tiyatro da usta isimlerle oynamak her zaman heyecan verici, fakat tiyatrodaki gibi birebir yüzlerce seyirciye karşı, anlık reaksiyon alarak oyunculuk yapmak ve” bu sahneyi baştan alalım” deme şansı olmadığı için sahne çok daha heyecan verici.
Oyunculuk hem yorucu hem de herkesin yorumlayabildiği bazen sosyal medya dolayısıyla insanları fazla yıpratan bir meslek haline dönüşebiliyor. Oynadığın projelerin, karakterlerin yargılanması seni etkiliyor mu?
Bu işin içinde olmayanlar için çok daha basit ve kolay görünüyor ama hem psikolojik hem bedenen çok yorucu bir meslek oyunculuk. Sosyal medyanın yıprattığı tarafı henüz yaşamadım çünkü oyunculuk kariyerimde sadece “Kırmızı Oda”ya konuk olduğum bir dönemde çok kötü bir karakter oynadım. Onun dışında oynadığım karakterler hep iyi ve sevilen karakterlerdi, o yüzden yıpranacağım bir noktaya gelmedi sosyal medya benim için. Tam tersi olumlu ve güzel yorumlar geldiği için aramız iyi. Bundan sonra öyle bir kötü karakter gelir ki oynayabilirim, o zaman işler karışabilir, ama yine etkileneceğimi sanmıyorum.
Başarı kelimesi herkes için farklı bir kıstas taşıyor. Senin kıstasın nedir? Kariyerindeki zirve hangi noktada seni mutlu eder?
Tabii ki başarı deyince bir oyuncu olarak somut anlamda tiyatro ve sinemada bütün en iyi erkek oyuncu ödüllerinin sahibi olmak olabilir, ama benim için başarı Bahadır Vatanoğlu dendiğinde a'dan z'ye herkesin "çok başarılı bir oyuncu komedide de dramda da her rolün hakkını fazlasıyla veriyor" denmesi olabilir. Bu beni mutlu eder.
Yeri geldi bir savaşçıyı da oynadın, ailenin düşmanını da, yelpazesi güçlü olan bu karakterlerin içinde seni en çok etkileyen hangi karakter?
Beni en çok etkileyen karakter tabii ki “Savaşçı” dizisinde oynadığım bordo bereli Astsubay Üst Çavuş Galip Aygün karakteri. Çok gerçek, bütün hayatını bu vatan için adamış binlerce kahramandan biri. 76 bölüm boyunca çok zor ve duygu yüklü sahneler çektik. Bu sahneleri çekerken etkilenmemek çok zordu. Biz diziyi çekerken bu kadar etkileniyoruz, ama o bütün bunların çok daha fazlasını gerçekte yaşamış. O yüzden çok etkilemişti beni.
Gerçek hayatta oynadığın karakterlerden biriyle dost olma imkanın olsa bu hangisi olurdu?
Galiba "İyilik" dizisinde oynadığım "Komiser Atilla" karakteriyle dost olmak isterdim. Çok dürüst ve iyi bir adamdı Atilla. Her zaman her koşulda yanımda olup bana destek olacağını bilirdim.
Uzun zamandır seni sahnede izleyemiyoruz. Tiyatro sahnelerine ara mı verdin?
Uzun süre şehir dışında çalıştım o yüzden fırsatım olmadı, döndükten sonra araya pandemi girdi. Bu kadar ara verdikten sonra iyi bir oyun ve iyi bir rolle tiyatroya geri dönmek istiyor insan. İçime sinen bir rol olmadı taa ki şimdiye kadar. Şu an 2 kişilik bir tiyatro oyunu için görüşüyoruz. İnşallah yeni yılda ben de sahnelere geri dönmüş olacağım, çünkü çok özledim.
Şuan hangi oyundan teklif gelse hiç düşünmeden oynamak istersin?
Direk söyleyebileceğim bir oyun yok ama iyi bir oyun izlediğimde hep aklım kalır. Tabi şöyle bir gerçek de var; müzikal seven biri olarak şu an bir müzikal oyun gelse hemen kabul edebilirim aslında…
Bir oyuncu olarak sahne sinema veya televizyon ayrımı yapıyor musun?
Öyle bir ayrımım hiç olmadı hepsinin yeri başka. Önemli olan hikaye ve oynayacağım rol. Sinema, tiyatro, televizyon fark etmez içime sinsin yeter.
Şu ana kadar oynadığın karakterlerden bahsettik, peki bu oynadığın karakterler, tüm oyunculuk serüveni seni nasıl bir adam haline getirdi? Kariyer yolculuğu Bahadır’ın hayatını nasıl şekillendirdi?
Öncelikle oynadığım karakterlerin etkisinde hiç kalmadım set bittiği anda rolden çıkıp her zamanki gibi hayatıma devam ettim. Oynadığım roller değil de daha çok konservatuara gitmek birçok anlamda hayata karşı, insanlara karşı bakışımı değiştirip ufkumu genişletti diyebilirim. Daha çok araştıran, kendimi geliştirmenin yollarını arayan, yaptığım işin hakkını vermeye çalışan ve çok daha dakik biri oldum. Ayrıca dizilerde oynayıp biraz tanındıktan sonrasında “ben oyuncuyum” triplerine giren bir adam da olmadım. Özel hayatımda da arkadaşlık ilişkilerimde de daha önceden nasılsam hep aynı Bahadır olarak devam ettim, yani ettiğimi düşünüyorum. Yaptığım işin karakterimi değiştirmesine izin vermedim. Sadece göz önünde olduğumuz bir iş yapıyoruz ve kabullenmemiz gereken bazı şeyler var. Onun dengesini kurduktan sonra her şey çok daha yolunda gidiyor.