Dünya üzerinde her yıl şiddet nedeniyle ölen insan sayısı ortalama bir milyonun üzerindedir. Bu hepimizin insanlık suçudur. Görmezden gelmek, yok saymak, mağdurun yanında olmak yerine saldırganın tarafında olmak, orta yol izlemek adına haksızlığı bedel ödetmeksizin mağdurla barıştırmak daha büyük istismarların olmasına, mağdurun daha fazla zararla hesabı kapatmasına giden yolun taşlarını döşemektir. Bu hesap bazen kişinin hayatıyla bile sonlanabilir. Barıştırmak istediğiniz kişinin öfke kontrolünü, bağımlılık durumunu ve  daha önce şiddet uygulamış olup olmadığını dikkate değer bir biçimde göz önüne almadan baskı yapmak büyük bir vicdani sorumluluktur. 

Görünen şiddetten önce görünmeyen şiddeti tanımlayabilmek fiziksel şiddete dönüşmeden korunabilmek adına önemli bir adımdır diyen sevgili Doç. Dr. Şafak Nakajima ‘İlişkilerin Karanlık Kuyuları’ adlı kitabında toplumun bu derin ve gizli yarasına parmak basıyor. Biz de şiddetin bu türlüsünü uzmanından öğrenmek için her geçen gün artarak ilerleyen toplumsal şiddetin aydınlatılması adına bu röportajı ivedilikle sizler için yapmaya karar verdik ve ilişkiler boyutunda hocamızın değerli görüşlerini alarak gerçekleştirdik…

• Şiddet nedir? Kimler arasında olur?

İlişkide şiddet; baskıcı, kontrolcü, tehditkâr, ihmalkâr, yalnızlaştırıcı, özgürlüğü kısıtlayıcı her tür tutum ve davranışla bir başkasına, duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik, ideolojik veya manevi yönden acı çektirmek ya da zarar vermektir.

Bir davranışın “ilişkide şiddet” diye tanımlanabilmesi için anlık bir öfkeyle değil, sürekli biçimde uygulanıyor olması gerekir. Anlık öfke, somut bir olay nedeniyle rahatsız olunan bir davranışa duyulan tepkiyken, ilişkide şiddet yalnızca davranışı değil, mağdurun kişiliğini, varlığını da hedef alan, onu aşağılamayı, yıpratmayı, kontrol altına almayı amaçlayan ve devamlılık gösteren toksik bir durumdur.

İnsanların bir araya geldiği her durumda şiddet ortaya çıkabilir. Alışverişte, trafikte, ATM kuyruğunda sözlü ya da fiziksel şiddete rastlanabilir. Ancak ailede, arkadaş çevresinde ve iş yerindeki ilişkilerde yaşanan şiddet farklıdır. Bu tür şiddet çoğu zaman süreklilik gösterir. İnanmayı, güvenmeyi umduğumuz insanlardan geldiği için kafa karıştırıcıdır. İlişkimizi kolayca sonlandıramamak bizi çaresizliğe sürükleyebilir; bitirmekse suçluluk hissettirir.

• İlişkilerin Karanlık Kuyuları adlı kitabınızda okuyucular için fiziksel şiddetten çok duygusal şiddeti mi tanıtmayı amaçladınız?

Şiddet denince aklımıza hep fiziksel şiddet geliyor. Oysa şiddet yalnızca fiziksel değil, duygusal, ekonomik, cinsel, ideolojik ya da manevi olabilir. Fiziksel olmayan şiddet türlerini fark etmek ve kanıtlamak maalesef daha güç olduğundan, uzun vadede yarattıkları tahribat çok daha ağır olabilir. O nedenle kitabımda diğer şiddet türlerinin üzerinde detaylı olarak durdum.

• Şiddeti genelde hangi tip insanlar uygular? Kimler şiddetin uygulanmasına karşın kabul eden bir profil çizer? 

İlişkilerde şiddetin dinamikleri oldukça karmaşıktır. Şiddet her zaman tek yönlü olmadığı gibi, şiddet uygulamaya ve şiddete boyun eğmeye olan yatkınlık, kişinin genetik yapısı ve yetişme koşullarıyla şekillenen mizacından, sosyoekonomik durumundan, içinde yaşadığı toplumun değerlerinden etkilenir. Şiddet eğilimi ile empati yetisi arasında ters orantı vardır. Az empati, şiddet uygulamayı kolaylaştırır. Empati yetisi fazla olan insanlarda şiddet eğilimi daha azdır. Hatta empati yetisinin aşırı yüksekliğine eşlik eden özgüvensizlik ve sınır çizme zorluğu varsa, kişi şiddete açık hale gelip istismara uğrayabilir.  

Şiddet dolu ortamlarda yetişen çocukların bazıları yetişkin olduklarında başkalarına şiddet uygularken, bazıları şiddet kurbanına dönüşür. Yoksulluk, işsizlik, alkol ve madde kullanımı şiddet eğilimini besler. Ekonomik bağımlılık ve toplumsal baskı ise şiddet kurbanı olmayı kolaylaştırır. Bazı kişilik bozuklukları ve akıl hastalıklarında da şiddete eğilim artar. 

• Psikolojik şiddetin ne olduğunu biliyor muyuz?

Maalesef çoğumuz psikolojik şiddeti tanımıyor, bu tür şiddete maruz kaldığını veya başkasına uyguladığını bilmiyor. 

Kişiyi sürekli kontrollü olmaya zorlayan, doğruları söyleme cesaretini kıran, kendisine yabancılaştıran her tür davranış psikolojik şiddet olarak tanımlanabilir. Psikolojik şiddet her tür ilişkide yaşanabilen ve çok yaygın görülebilen bir sorundur. Örtülü ya da açık olabilir. Sözlü taciz, baskı kurma ve kontrol, manipülasyon (güdümleme), sindirme, tehdit, ihmal etme, yok sayma, takıntılı biçimde takip etme şeklinde karşımıza çıkabilir.

• İnsanlar her türlü ilişki içinde şiddete uğrayıp uğramadığını nasıl anlar? 

İlişkide şiddet konusunda uyarıcı işaretler vardır. Bunlar arasında, kontrolsüz öfke, aşağılama, baskı kurma, aşırı kıskançlık, kötü her şey için karşısındakini suçlama, davranışlarda tutarsızlık, kayırmacılık, kadın-erkek eşitsizliği inancından kaynaklanan cinsiyetçi tutum ve davranışlar,  eğitimin ve çalışma hayatının sabote edilmesi, zorla cinsel yakınlaşma girişimi, parasız bırakma ya da karşı tarafı maddi açıdan sömürme, çocuklara, hayvanlara zarar verme, madde bağımlılığı, işyerinde mobbing (psikolojik taciz) uygulama gibi…

• Kitabınızda ele aldığınız psikolojik şiddetin zamanla fiziksel şiddete dönüşebildiğinin altını çiziyorsunuz. Peki en yakınlarından psikolojik şiddet gören biri ne yapmalı?

Evet bu risk var, başlangıçta sözlü aşağılamalar ve kontrolcülük, zamanla fiziksel şiddete dönüşebiliyor. Psikolojik şiddet, şiddetin ne zaman başladığına, ne kadar süreyle devam ettiğine, derinliğine ve kurbanın şiddete karşı koyabilme gücüne bağlı olan ağırlıkta bir travma yaratır. Bazen bu travma, yaşanan şiddetin fark edilmesi ve karşı konulmasıyla durdurulabilir. Ama ağır bir travma söz konusu olduğunda, kişi sıklıkla kaygı bozukluğu, panik atak, fobi, migrenden huzursuz bağırsak sendromuna, fibromiyaljiden yüksek tansiyona uzanan sayısız zihin-beden sorunuyla karşılaşır. Bu durumda kişiye bütüncül yaklaşan tıbbi bir tedavi programı gereklidir. ‘Endişesiz İlaçsız’ adlı kitabım, kaygı ve depresyonun bütüncül ilaçsız tedavileri konusunda yardımcı olabilecek bir kaynaktır. 

• Şiddeti en çok hangi tip ebeveynler uygular?

Şiddeti en sıklıkla baskıcı, kontrolcü, manipülatör, cinsel istismarcı, alkolik, öfkeli ebeveynler uygular. Şiddet bazen ihmal etme ve yok sayma şeklinde ortaya çıkar. Açıktan bir saldırı olmadığı için daha az tehlikeli gibi algılansa da, bu şiddet türü çok daha sinsi ve yıkıcı olabilir. Çocuk kendisini değersiz hisseder, varlığından suçluluk duyar. 

Şiddete maruz kalarak ya da şahit olarak yetiştiğimiz takdirde, dünyayı belirsizlikler ve tehlikelerle dolu bir yer olarak algılarız. Kendimize yabancılaşır, duygularımızı, istek ve ihtiyaçlarımızı tanıyamaz, nasıl ifade edeceğimizi bilemeyiz. Kimseye kolay kolay ‘hayır’ diyemeyiz. Başkalarından gelen sevgi, ilgi bizi ürkütür, gerektiğinde yardım isteyemeyiz. İnsanlarla sağlıklı ve dengeli ilişkiler kuramayız.

• Narsist olmayı tetikleyen etkenler nelerdir? Narsistler tedavi olmayı kabul eder mi?

Narsistler, benmerkezcilik yani kendine aşırı önem ve öncelik verme, eşsiz olduğuna inanma, kibir, hayran olunmaya ve hep haklı çıkmaya duyulan güçlü gereksinim, eleştiriye fazla duyarlılık, kıskançlık, saldırgan dürtüler, şefkat ve empati eksikliği gibi özellikler taşır. Bazıları daha kırılgan ve özgüvensiz, bazıları ise vicdansız ve toksiktirler.

Narsisistik kişilik özellikleriyle yüzleşmek zorunda kaldığınız bir kardeşiniz, ebeveyniniz veya başka bir akrabanız olabilir. Ya da bir patron, iş arkadaşı, öğretmen, öğrenci veya güçlü narsist eğilimleri olan bir insanla çalışmak zorunda kalabilirsiniz. Bu insanlar kontrolcü, öfkeli, eleştireldirler; isteklerinize, ihtiyaçlarınıza ve sınırlarınıza saygı göstermezler.

Çoğu narsist hep en akıllı ve en haklı olduğuna inandığından, değişmesi gerektiğini kabul etmez. Ancak tutumundan kaynaklı sorunların kendi beklenti ve çıkarlarına zarar verdiği durumlarda, değişim çabası gösterebilir. Tedaviden çok bilinçlenme ve narsisizmi yönetebilme becerisi kazanma tanımı daha uygundur. Bir kişi gerçekten yardım ararsa, değişmemesi ve gelişmemesi için bir neden yoktur. Diğer yandan onu düzeltmenin sizin sorumluluğunuz olmadığını, ancak akıl sağlığınızı koruma sorumluluğunun size ait olduğunu kabul etmelisiniz.

• İyi bir ilişkiyi kötü bir ilişkiden ayıran nedir?

İyi ilişkilerin herkesin kolayca sıralayabileceği bazı ortak özellikleri var; öncelikle karşılıklı saygı, güven, dayanışma, özen ve her ilişki için zorunlu olmasa da sevgi. Örneğin iş arkadaşımızı ya da eşimizin ailesini sevmek zorunda değiliz ama diğer niteliklere sahip olduğumuz sürece onlarla sağlıklı, iyi ilişkiler kurabiliriz. İyi ilişkilerde maskelere ihtiyaç duymaz, zırhlara bürünmez, cesaretle kendimiz olabiliriz. Kötü ilişkilerse bizi olmak istemediğimiz kimliklere, yapmak istemediğimiz davranışlara sürüklediğinden, kendimize yabancılaşır, hayattan soğuruz.

• Sınırlarımızı belirlemek niye önemli?

Sınırlar, değerlerimizi nasıl koruyacağımızı, başkalarının bize nasıl davranacağını, hangi davranışın iyi olduğunu veya olmadığını ve birisi bu sınırları aştığında nasıl tepki vereceğimizi belirleyen yönergelerimizdir. 

Çoğu zaman ailemiz ve kültürümüz tarafından neyin kabul edilebilir olduğu bize öğretildiği için insanların sınırlarımıza saygı duyacağını varsayarız. Ne yazık ki bu her zaman böyle değildir. Biriyle bir sınır koyduğumuzda, tam olarak ne istediğimizi veya istemediğinizi açık ve kesin bir dille ifade etmemiz ve sınır belirledikten sonra, onu korumamız gerekir.

Sınırlar bir ilişkide tarafların birbirinden ne beklendiğini anlamasına yardımcı olur. Duygusal olarak sağlıklı insanlar sınırlarımıza saygı duyar ve onları aşarlarsa rahatsız olurlar. Ancak toksik kişilikler, kendi duygusal sorunları nedeniyle kolayca sınırlarımızı çiğnerler. 

Sık sık kafa karışıklığı yaşamak, kendimize zaman ayıramamak, gerektiği yerde ‘hayır’ diyememek, endişe veya tükenmişlik hissetmek, sınırlarımızın ihlal edildiğinin işaretleri olabilir. Sınır belirleme ve sınırlara saygı duyma, her yaştan insanın öğrenmesi gereken önemli bir beceridir; sağlıklı ve kalıcı ilişkiler için hayati önem taşır. Sınırların belirlenmesi, ilişkilerin karşılıklı olarak saygılı, tutarlı ve sorumlu olmasını sağlar.

Sevgili Şafak Nakajima’ya bu değerli röportaj için teşekkür ederiz…