Bu hafta yine en çok sevilen, en çok konuşulan dizileri çekiştirdim. Özellikle televizyondaki güçlü kadın algısına dikkat ettim. Uzak Şehir’deki Alya, Annem Ankara’daki Zuhal ve Hayatımıza bahar getiren Bahar… Hem gerçek hayatta hem de ekran da kadınların her şeyi nasıl değiştirdiğini bir kez daha görelim mi?

Uzak Şehir

Avrupa’da yaşayan, güzeller güzeli doktor kızımız kaybettiği eşinin vasiyeti üstüne oğlunu da alıp kocasının cenazesiyle Mardin’e gelir. Ve oğlunu büyütebilmek için eşinin kardeşiyle evlenmek zorunda bırakılır. Şu cümle bir dizinin logline cümlesi olabilir. Hatta oldu bile; Uzak Şehir... Yıl olmuş 2024, bugün sokakta bir kadına bayan dendiğinde bile kavga çıkarken, dizilerin çoğu sosyal mesaj içerikleriyle doluyken bir anda karşımıza bir aşiret dizisi çıktı ve Pazartesi gecesine damgasını vurdu.

Şu hikayeyi kime anlatsanız, “Yapmazlar” derdi ama sadece günün değil haftanın da galibi oldu. O kadar iyi karakter çatışmaları izliyoruz, herkes hakkına düşenin fazlasını o kadar iyi veriyor ki ayrı bir parantez açmam lazım. Dizi ülkemizin en değerli topraklarında çekiliyor; Güneydoğu Anadolu. Coğrafyanın da dizi üstünde çok büyük bir etkisi var. Herkes aşiret dizisi izlemeyi çok özlemiş. Sıla ve Hercai dizisinden sonra ilk kez bir Mardin dizisi bu kadar çok izleniyor.

Sıla dizisinde aşiret ilişkileri, töre, öldürülen kız çocukları, ölüme karşı hayat hikayesi anlatılırdı. Uzak Şehir de günümüzün sorunlarından biri olan silah kaçakçılığı, kirli para oyunları anlatılıyor. Bölgenin bu açıdan tehlikeli bir konumda olduğunu vurgulayan bir yerden ele alınıyor. Bence güzel bir seçim olmuş.

Hikaye bir uyarlama dizisi olsa da her bölüm replikleri etkileyici bir şekilde her oyuncunun karakterine göre nakış nakış işleniyor. Senarist Gülizar Irmak’ın kalemini bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Hem yöreyi hem hikayeyi çok güzel dile getiriyor.

Hem başrolün hem de yan karakterlerin hikayesi alıp götürüyor. Son bölümde Cihan ısrarla “Alya benim karım olacak” diyordu, Alya da direnmeye devam ediyordu. Yeni bölüm fragmanlarından anlaşılacağı üzere Alya, Cihan’la bir anlaşma yapıp, konakta yaşamayı kabul ediyor. Tabi ki Albora konağında evli mutlu çocuklu olmak imkansız. Cihan karakteri, yani Ozan Akbaba resmen Cihan’ı içinde yaşıyor, yaşatıyor. Oyunculuğu muazzam, seyir zevki yüksek, bence sezonun en iddialı erkek oyuncusu oldu. Ters köşe başrollerden büyük uyum çıktı. Özellikle Sinem Ünsal’la partner olarak çok yakıştılar.  Daha önce “Aşkı Memnu ‘da Bihter’i Beren Saat dışında kimse onun gibi yaşatamazdı” demiştim. Aynı şeyi bu ikili için de söyleyebilirim.

İkisinin arasındaki her sahnede birbirleriyle ilgili farkındalıklarının ne kadar arttığını görüyorum. Yasak tanımadan Cihan’ın her yerde Alya’nın arkasında olması onun da gözünden kaçmıyor. Küçük Cihan ile aralarındaki ilişkinin bir baba oğul ilişkisine döneceğinin Alya da farkında ama Cihan gibi belinde silah takan bir adam olmasını istemiyor. Alya Cihan’ın vicdanının farkında, o yüzden her seferinde umutlanıyor ama Cihan’ın duvarlarına çarpıyor. Dizinin ilk bölümünden beri sürekli Cihan Alya’yı kurtarıyor. Onu hapse attırırken bile... Cihan’ın kafasındaki Alya aynı Küçük Cihan’a anlattığı gibi, tüm zorlukların üstesinden gelen korkusuz bir kahraman. Zamanla Alya bu evliliğin Boran’ın vasiyeti üzerine yapıldığını öğrenince hem parmağı hem de kalbindeki yeri boşalacaktır.

Kaya ve Zerrin’in dilleri lal eden aşkında da vuslat bir türlü gerçekleşmiyor. Onların hikâyeleri de en az Alya ve Cihan kadar çok merak ediliyor. Sanki aşklarından ölüp de kavuşamayan aşıkların göstergesi gibiler. Umarım kavuşmaları büyük olur. Atakan Özkaya’yı Kardeşlerim dizisinde izlemiştim. İki farklı karakteri, aynı bedende yaşattı resmen. Bir zamanlar Sarp’tan ne kadar nefret ettiysek, şimdi Kaya’yı o kadar çok seviyoruz.

Konuşacak şey çok, yazacak yer az; diğer kavuşamayanlarımız Nare ve Şahin, sanki o kavuşmanın daha vakti var gibi. Hele bir de Şahin’in babası sürekli oğlunun üstüne oynarken iki aile arasındaki uçurum git gide açılacak gibi duruyor. Bir zamanlar Hercai dizisinde Azize Aslanbey bir kükrer, konağı titretirdi, simdi onun tahtını Sadakat Albora almış gibi hissediyorum. Gonca Cilasun Sadakat’in anneliğini de, öfkesini de çok güzel yansıtıyor. Sadakat, akıllarda kalan en iyi aşiret annesi olabilir.

Annem Ankara

Yılların en güzel akıp geçtiği, müziğinden tutun geçtiğiniz yollara kadar her şeyin muazzam yaşandığı yıllar; 90’lar. Annem Ankara tam da bu yılları bize anlatıyor. Diziyi her bölüm izlerken içim dışıma çıkıyor. Zuhal, nasıl muhteşem bir kadın ve nasıl muhteşem bir anne. Hayata karşı çocukları için nasıl güzel direniyor. O yıllarda ne sosyal medya ne de televizyon bu kadar yaygındı. Her şey sosyal statüydü. Bindiğin araba, gittiğin okul, koluna taktığın çanta... Birilerinin seni insan yerine koyması, cebinin doluluğuyla ilişkilendiriliyordu.

Hikayenin anlatıcısı Okan Yalabık, sesiyle hikayeye naiflik katıyor. Başar’a yazılan her replik hayatın karalanmış defterlerinden fırlamış gibi, her bir cümle birinin kalbine mutlaka değiyor. Bazı dizilerdeki cümlelerden aforizma kitabı çıkar ya, işte Annem Ankara o dizilerden. Başak Angigün’ün kalemine sağlık.  

Zuhal, birçok kadının yol ayrımında kaldığı o yerde, ne ailesi ne kocası kimsesi yok; çocuklarından başka... Çocukları düşse Zuhal onlar için yere serilir, ama Zuhal düştüğünde arkasında koca bir boşluk var.

Yıllar sonra Bergüzar Korel’in Zuhal’le ekrana dönmesi beni bir izleyici olarak çok mutlu etti. 2. Bölümün ilk sahnesinde Zuhal oğlu yaşasın diye arabada ağlarken hıçkırıkların hepsini ruhumuzda hissettik. Asıl dizideki ters köşe Mehmet Günsür oldu. Onu ilk kez aldatan, sorumsuz eş olarak izliyoruz. İyi baba, mükemmel adam, serseri genç değil, kadınların içinden geçen bir zampara

Yine söyleyeceğim, castı çok uyumlu yapılmış. Zuhal in kardeşleri, çocuklar, Sinem Uslu, hepsi o karakterin kaftanını giyinmişler. Kalbimin en sıcak yerine Annem Ankara’yı yerleştirdim. Hasan evlat olamamış, çocuk olamamış nasıl baba olsun? Özellikle Zuhal’den yardım isterken “Umarım tüm yaralı erkekler geçmişiyle yüzleşir “ dedim. Hele babanın mektubu okuması, herkesin gözünden bir damla yaş düşürmüştür.

En son bu hissi Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde hissetmiştim. İnşallah onun kadar uzun ömürlü bir dizi olur.

BAHAR

Bu hafta televizyon dizilerindeki tüm kadınlar anneliğinden sınandı. Umay ve Cem’in yaptığı kaza yine taraflar belirledi, ama bu sefer tek bir farkla; söz konusu kızı olunca Bahar da saf değiştirdi. Evren’in meslek hayatının çalkantısı, Bahar’a yalan söylemesi, üstüne de bu kaza “Bahar’la Evren arasındaki her şey bitiyor mu?” diye düşündürürken, bir anda ikili yine birbirlerine kenetlendi.

Bahar dizisini bu yüzden seviyorum. Hatalar yapılıyor, yalanlar söyleniyor, ama günün sonunda ne kadar kızgın olsan da sevgi kazanıyor. Bahar son iki sezonun en güçlü kadın hikayesini anlatan, her hafta bizi ekran başına kilitleyen bir karakter oldu. Bu sezon kendini bulma hikayesi biraz dağılmış olsa da, onun ekrana yansıttığı kendinden emin halleri çok seviyorum.

Gül Çiçek ve Nevra sahnelerini ayrıca yeni baştan sarıp izliyorum. Birbirleriyle hiç anlaşamamalarına rağmen, yine başları sıkıştığında birbirlerini aramaları, destek olmaları çok güzel bir detay. Gül Çiçek ile Başhekim’in geleceği de dizinin içine güzel bir renk kattı.

Sarılıp öpen, ağlayıp gülen, sonra kaçıp giden çiftimiz Aziz Uras ve Seren bir türlü ailelerinden bağımsız kendilerini bulamadıklarından yakınıp duruyorlardı. Hepimiz biraz da öyle değil miyizdir, ya onlar gibi olmak isteriz ya da onlara benzememeye çalışırız. Peki bu sırada gerçek kimliklerimize ne olur? İşte o arada onları kaybederiz. Allahtan Aziz Uras ve Seren’in çevresinde onları bir araya getirecek güzel dostlukları var. Yoksa bu kavganın bir sonu olmayacak gibi duruyordu.

Ve dizinin finaline gelirsek, Timur “Madem aldatmadığıma inandıramıyorum. O zaman aldatayım da değsin” mantığıyla gidip Efsun’u öptü. Bu çiftin son günlerin en popüler çift olması da dikkatimden kaçmadı. Shipperlar görev başında… Evren’in doktorluk yapabilmesi her geçen gün zorlaşırken, Timur’un dişi halinden daha sert kayaya toslaması artık Rengin’e onu gerçekten hak edecek bir partner bulması gerektiğini işaret ediyor.