Nazilli’de, Ordu Caddesi’nde, tıpkı eski günlerdeki gibi, dalgın dalgın yürüyordum. Karşıdan orta yaşın üstünde

Nazilli’de, Ordu Caddesi’nde, tıpkı eski günlerdeki gibi, dalgın dalgın yürüyordum. Karşıdan orta yaşın üstünde birinin, başını fazladan sallayarak geldiğini gördüm.



İkinci bakışımda, kafamın içinde bir ışık belirdi. Ben bu kişiyi tanıyor muydum? Bir kez daha baktım, gelenin Tarih Öğretmenim olduğunu fark ettim.



Lise ikinci sınıfta dersimize girmişti. Onun derslerinde bazı arkadaşların, ceketlerini yorgan yapıp uyuduklarını hatırladım. 



Ama Avni Bey, (ders başında uyarmanın dışında) kimseye bir şey demez, görevini layıkıyla yapmaya çalışır ve her gelişinde 45 dakika boyunca, fasılasız sesiyle dersini anlatırdı.



Öğretmen arada, uyuyan tarafa ‘kış köşesi’, dersi dinleyen tarafa da ‘yaz köşesi’ derdi. Ardından yüzünün bütün çizgileriyle gülümserdi.



Emekli olmuş. İçinde kırıntı kalmış, şartlar gereği çekilmiş her insan gibi, ne yapacağını bilemiyormuş.



“Arada kahveye gidiyorum, iki lafın belini kıracak kimseyi bulamıyorum.”



23 Nisan Parkı’nda oturduk. Ona yazar olmak istediğimden ve bunun için çok şey yaptığımdan hiç bahsetmedim. Anlatmaya çalışsam şaşardı herhalde.



“Benim derslerimde dinleyen tarafta görünen ama ne zaman kontrol etsem defterin kenarına Ferdi Tayfur’dan şarkı sözleri veya yabanıl şiirler yazan çocuk roman mı yazıyor şimdi?” diye tebessüm ederdi belki de.



Konuşma ilerledi. Çok şeyden bahsetti Avni Hoca… Öğretmenliği özlemiş gibiydi. Hep Tarih’ten konuştuğumuzu yazmama gerek yok herhalde. Çünkü kalkıp ondan Matematik’ten bahsetmesini bekleyemezdim.



Milattan Sonra 15. Yüzyılda İspanyolların (Kardinal Ksimenes’in), İber Yarımadası’nda kurulan, kültürde, sanatta ve medeniyette ileri seviyeye gitmiş, Beni Ahmer Devleti’nin baş şehri, Gırnata’da seksen bin eseri çatır çatır kül etmesinden...



Üstelik bu, İspanyolların ilk hadisesi olmadığından ve daha önce Maya ve İnkaların el yazması kitaplarını seve seve ateşe verdiklerinden…



Roma imparatoru Theodos’un, içinde yüz binlerce eser olan, ünlü İskenderiye kütüphanesini kül haline getirmesinden… Sonra da bu işin müsebbibi olarak başkalarını gösterip suçlamalarından…



Engizisyon Mahkemeleri zamanında Papa Greguvar’un, insanların düşünmesini, hayatı öğrenmesini ve kendilerini geliştirmelerini engellemek için (tabii birde Kilise’den uzaklaşacaklar diye) Don Henri Dragon Kütüphanesi’ni, gözünü kırpmadan ortadan kaldırtmasından…



İstanbul’un ilk imparatoru olduğu söylenen Konstantin’in, akıl ve düşünceyle ilgili eserleri, “Tanrı’ya olan saygımı sunuyorum,” diyerek, ateşlemesinden...



Cengiz Han Anadolu’yu işgal ettiği zaman, her tarafı yakıp yıktığı yetmiyormuş gibi kitapları da ortadan kaldırmayı amaç edinmesinden…



O zamanın Anadolu İnsanı’nın, Moğol İstilası’nı küçük kıyamet olarak nitelendirdiğinden…



Aksak Timur, Bağdat’ı zapt ettiği zaman, Bağdat’ta taş üstünde taş bırakmamasından… Orada da ‘kültür sanat edebiyat’ eserlerinin zarar görmesinden…



İskender’in, Milattan Önce 330’lu yıllarda İran topraklarına girmesiyle olanın yine kütüphanelere olmasından…



Ben bunları kısa geçtim aslında. Ama Tarih Öğretmenim tüm yaşananları en ince ayrıntısına kadar, acıyla anlattı ve sohbet uzadı da uzadı. 



En son da 9 Nisan 2003 Çarşamba günü Bağdat Kütüphanesi’ndeki ve Tarih Müzesi’ndeki binlerce yıllık tarihî eser ve el yazması kitap, önce Amerikalı tarihî eser kaçakçıları, sonra da pervasız Bağdatlılar tarafından nasıl yağma ve talan edildiğinden kederle dert yandı.



Anlatıların bazılarını duymuştum, okumuştum ama Avni Bey’den tekrar dinlemek genel kültür alanında bilgilenmemi sağlamasıyla birlikte beni derinden sarstı. Bu insanların kültür ile, sanatla ne alıp veremedikleri vardı? Sanat ve kitaplar, tüm zamanların muktedirlerine bu kadar ne yapmıştı?



Bir müddet sonra kahveden arkadaşları aradı, kalkmak zorunda kaldık. Ben Terminal’e gitmek için sokak aralarına, eski evlerin yaşanmışlığına yürüdüm. Öğretmenim ise, yakılmış kitapların, hunharca ortadan kaldırılmış tarihî eserlerin hüznüyle, başını sallayarak merkeze gitti.



Fatih ALTINBEYAZ