İsrail-İran Gerilimi, Ukrayna'nın 'Örümcek Ağı' ve Türkiye'ye düşen pay

Dünya yeni bir savaş çağının eşiğinde değil; bu çağın tam ortasında. Bu savaşlarda tanklar değil, terabaytlar; tüfekler değil, algoritmalar; askerler değil, ajanlar ve yazılımcılar sahada. Klasik savaş doktrinlerinin miadını doldurduğu bu dönemde, ülkeler artık düşmanla yalnızca cephede değil, ekran başında, kablo altında ve zihinlerde mücadele ediyor.

Son haftalarda dünya kamuoyunun dikkatini çeken iki önemli gelişme bu gerçeği bir kez daha teyit etti:

-İsrail’in İran’a yönelik gerçekleştirdiği yüksek hassasiyetli nokta atışı operasyonlar

-Ukrayna’nın Rusya karşısında uyguladığı ve kamuoyunda 'Örümcek Ağı' olarak bilinen sinsi, çok katmanlı sızma harekâtı

İlk bakışta farklı coğrafyaların krizleri gibi görünen bu iki olay, aslında ortak bir harp mantığının yansıması: Hibrit Savaş.

Hibrit Savaş: Cephe Değil, Zihin ve Ağ Savaşları

Modern savaş, artık yalnızca kurşunla değil, yazılımla, istihbaratla, içeriden sızma operasyonlarıyla ve psikolojik üstünlükle kazanılıyor.

İsrail’in İran içindeki nükleer bilim insanlarını nokta atışı suikastlarla ortadan kaldırması, nükleer tesisleri siber saldırılarla sabote etmesi ve ülke içindeki bilgi sızdırıcıları kullanarak güvenlik mimarisini delik deşik etmesi, klasik savaşın sona erdiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Komuta kademesindeki 30’a yakın üst düzey kadronun önceden bölgeye sızdırılmış Mossad ajanları tarafından FPV dronlarla nokta operasyonlarla yok edilmesi. Kaldı ki 580 bin asil 200 bin yedek gücü olan İran ordusunun burnunun dibinde yapıldı bu operasyonlar.

Benzer bir stratejiyi Ukrayna da uyguladı. Rusya’nın cephe gerisindeki komuta kademesini hedef alan suikastlar, dronlarla yapılan lokal saldırılar, haberleşme ağlarının kesilmesi ve içeriden ajan devşirme operasyonlarıyla adeta örümcek gibi ağ ördü. Öyle ki, düşman cephe gerisinde panik ve komuta kırılması yaratmak bu stratejinin ana hedefiydi.

Bu dört ülkenin son dönemlerde içinde bulunduğu çatışmalar, modern savaşın sahada değil, sistemlerde yürütüldüğünü net biçimde ortaya koyuyor. Her ne kadar coğrafyaları, tarihleri ve ideolojileri farklı olsa da; kullanılan yöntemler, hedef alınan yapılar ve yürütülen taktikler şaşırtıcı derecede benzeşiyor.

Her iki örnek de bize şunu söylüyor:

"Artık savaş alanı yok, her yer cephe."

İsrail-İran & Ukrayna-Rusya: Ortaklaşan Savaş Stratejileri

İşte bu hibrit operasyonlardaki dikkat çeken stratejik ortak noktalar:

-Kritik Zafiyet Noktalarını Hedef Alma:

İsrail’in İran’ın nükleer programına yönelik sızmaları ya da Ukrayna’nın Rus komuta zincirini sabote etme girişimleri, doğrudan cephe gücüne değil, ülkenin karar alıcı merkezlerine odaklandıklarını gösteriyor. Bu yaklaşım, savaşın en zayıf halkayı kırarak geneli çökertebileceği anlayışına dayanıyor.

-Askerî Sahadan Uzak, Yüksek Etkili Operasyonlar:

İlk başlarda ne Tahran’da ne Moskova’da patlayan bombalar duyuldu. Ama içeriden yürütülen siber saldırılar, suikastlar ve bilgi sızmaları ülkelerin karar alma süreçlerini, toplum psikolojisini ve savunma reflekslerini altüst etti. Bu da gösteriyor ki savaş artık cephe hattının çok dışında, toplumun derin katmanlarında yürütülüyor. İlerleyen günlerde konvansiyonel şekline bürünen savaş sinsi olarak diğer cephelerde de devam ediyor.

-Teknoloji ve İnsan Unsurunun Eşzamanlı Kullanımı:

Sadece insansız hava araçlarıyla değil, aynı zamanda içeriden devşirilen ajanlarla yapılan operasyonlar, modern harbin çift yönlü yapısını gösteriyor. Bir yanda yüksek teknoloji; diğer yanda istihbaratla devşirilmiş insan kaynağı... Bu iki unsur bir araya geldiğinde, klasik savunma hatları yetersiz kalıyor.

-Toplumsal Algıyı Şekillendirme:

İsrail’in İran halkı üzerindeki psikolojik baskısı ya da Ukrayna’nın Rus halkının moralini bozmayı amaçlayan medya sızmaları, askeri başarı kadar “algı üstünlüğü”nün de hedeflendiğini gösteriyor. Savaş, sadece toprak değil; akıl ve ruh kazanımıyla da yürütülüyor.

-Görünmeyeni Yönetme Stratejisi:

Ne İran saldırıyı açıkça kabul edebildi, ne Rusya suikastları önceden fark edebildi. Bu operasyonların ortak yönü, görünmezlik ilkesidir. İzi sürülemeyen saldırılar, ispat edilemeyen sabotajlar, kaynağı belirsiz bilgi akışları… Tüm bunlar, düşmanı pasifize etmenin yeni yolları haline gelmiş durumda.

Bu benzerlikler, hibrit savaşların artık istisna değil, norm haline geldiğini gösteriyor. Her ülkenin güvenlik stratejisinde artık sadece savunma sistemleri değil, algı kontrolü, içeriden sızma önlemleri, siber ağ güvenliği ve insan kaynağı kontrolü gibi katmanlı unsurlar bulunmak zorunda.

Türkiye Ne Anlamalı?

İran’a yönelik bu sistematik saldırılar ve Rusya gibi güçlü bir aktörün bile içeriden çökertilme stratejilerine maruz kalması, Türkiye için de doğrudan bir uyarıdır. İsrail’in operasyonları sadece İran’a değil, aynı zamanda Türkiye’ye de bir mesaj niteliğindedir. Zira bölgede yürütülen her hibrit savaşın sonunda hedef, daima Türkiye'dir.

Nitekim 15 Temmuz darbe girişimi, doğrudan hibrit bir saldırıydı. İçeriden sızdırılmış ajanlar (FETÖ), dışarıdan yönlendirme ile eşzamanlı bir devlet darbesi gerçekleştirmeye çalıştı. Amaç, Türkiye-Rusya ilişkilerini sabote ederek bölgeyi karıştırmaktı. Bu plan o dönem başarısız oldu; ancak benzer girişimlerin tekrarlanmayacağı anlamına gelmez.

Türkiye Ne Yapmalı? Alınması Gereken Stratejik Önlemler

Türkiye'nin yalnızca klasik harp unsurlarını değil, siber, psikolojik ve istihbarata dayalı hibrit saldırılara karşı da çok katmanlı bir savunma hattı oluşturması artık bir milli güvenlik zorunluluğudur.

1. Siber Vatan Savunması

Siber savunma özel birlikleri, TSK içinde ayrı bir “komando” sınıfı gibi konumlandırılmalı; hem dijital hem taktik saha eğitimi almalıdır. Tüm kamu kurumları için zorunlu siber güvenlik testleri yapılmalı. Elektrik, doğalgaz, ulaşım, sağlık, iletişim gibi kritik altyapılar için özel “siber kırmızı hat” kurulmalı. Üniversiteler ve teknoparklar, milli siber güvenlik yazılımlarına odaklanmalıdır. Kritik kamu personeli (savunma, dış politika, enerji vb.) için biyometrik, dijital ve davranışsal izleme sistemleri geliştirilmelidir. TUSAŞ, ASELSAN, TÜBİTAK gibi milli projelere katkı veren bilim insanları özel koruma ve anonimlik sistemine alınmalı. Kamu kurumlarında zafiyet tarama ve kırmızı takım tatbikatları (Red Team Ops) zorunlu hale getirilmelidir.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) çatısı altında, özel olarak sadece "hibrit savaş insan kaynağı izleme birimi" kurulmalıdır. Devlet kademelerinde görev alan kritik personelin psikolojik ve dijital geçmiş taraması periyodik olarak güncellenmelidir. STK, medya ve akademi dünyasında yabancı fonlara bağımlı kişi ve yapılar şeffaflık ve denetime tabi olmalıdır.

2. İstihbaratın Yeniden Yapılandırılması

İçeriden bilgi sızmalarına karşı karşı istihbarat birimi güçlendirilmelidir. Kritik kurumlardaki personel güvenliği için biyografik ve psikolojik analiz sistemi kurulmalıdır. Yabancı vakıflar ve STK’lar üzerinden yürütülen örtülü operasyonlar denetlenmelidir. Okullarda "Dijital Okuryazarlık ve Algı Yönetimi" dersi zorunlu hale getirilmelidir. RTÜK ve BTK, toplumsal moral bozucu yayınlara karşı stratejik medya izleme merkezi kurmalıdır. TSK, Emniyet, AFAD gibi kurumlardan gelen bilgilerle doğru haberleri yayma görevine sahip resmi “kriz iletişim ajansı” oluşturulmalı.

3. Psikolojik Savunma Hatları

Medya üzerinden yürütülen algı operasyonlarına karşı milli medya refleksi güçlendirilmelidir. Sosyal medya bot ağları, siber psikolojik harp birimi tarafından tespit edilip devre dışı bırakılmalıdır. Eğitim sisteminde dijital okuryazarlık ve bilgi güvenliği dersi zorunlu hale getirilmelidir. Türkiye merkezli milli sosyal medya platformu çalışmaları başlatılmalı. (Yerli X ve YouTube benzeri sistemler). Kamu kurumları ve kritik medya organlarına siber-fiziksel koruma protokolü uygulanmalıdır. Yurtdışı merkezli medya ve sosyal ağlarda yürütülen Türkiye karşıtı kampanyaları analiz eden bir "psikolojik harp analiz merkezi" kurulmalıdır.

4. Yerli Uydu ve Haberleşme Ağı

Askeri iletişim ve veri trafiği için bağımsız, milli kriptolu uydu haberleşme ağı tamamlanmalıdır. GPS ve GLONASS'a alternatif olarak Türkiye merkezli bir konumlama sistemi planlanmalıdır. Türkiye, kendi GPS benzeri konumlama sistemi (örneğin TÜRKSAT üzerinden geliştirilecek bölgesel sistem) kurmalıdır. Kamu kurumlarında kullanılan tüm dijital sistemler için milli işletim sistemleri, milli yazılımlar ve ağ protokolleri geliştirilip kullanılmalı.

Türkiye Geç Kalırsa Bedel Ağır Olur

İsrail’in İran’a, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü karmaşık operasyonlar sadece iki ülkenin savaşı değildir. Bu operasyonlar, Türkiye gibi bölgesel güçlerin nasıl kuşatılabileceğini gösteren tatbikatlardır.

Eğer Türkiye bu hibrit savaş dönemine geleneksel reflekslerle değil, çağın ruhunu kavrayan akılcı, entegre ve teknolojik bir güvenlik vizyonuyla yaklaşırsa, bu karmaşık coğrafyada ayakta kalan az sayıda ülkeden biri olacaktır. İsrail’in İran’a, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü operasyonlar, artık savaşın yüzünün tamamen değiştiğini gösteriyor. Tanklar ve tüfekler değil; bilgi, zeka, yazılım ve istihbarat bu savaşların en güçlü silahları haline geldi. Bu yeni gerçekliği ilk kavrayan ülkeler, geleceğin galibi olacak. Türkiye bu yeni dönemi doğru okuyamazsa, görünmeyen savaşların görünür kaybedeni olabilir. Ama erken kavrayıp harekete geçerse, hibrit harp döneminde bölgenin en güçlü siber ve psikolojik savunma kalkanına sahip ülkesi haline gelebilir. Artık savaşın cephesi yok. Her yer cephe. Her an savaş. Her birey hedef. Ve her bilgi mühimmat.

Ve unutulmamalıdır:

Tankı değil, terabaytı önceleyen; askeri değil, zekayı öne çıkaran sistemler kuranlar geleceği yönetecek.