Olağan kongre falan değil, olağanüstü bir kongreydi.

Muhteşem bir kalabalık, müthiş bir atmosferdi bizi bekleyen.

Gazetemiz adına kongreyi takip etmek amacıyla ben de gittim Ankara'ya.

Lakin böylesi bir kalabalık ve heyacana tanık olacağım aklımın ucundan dahi geçmedi.

Evet...

Yeniden Refah "gümbür gümbür geliyorum" diyordu.

Bu tarihi ana şahitlik etmek, o havayı solumak gerçekten güzeldi.

Salon "Erbakan" nidaları ile adeta inliyordu!

Tavan çöktü, çökecek demiştim içimden.

Her partiden, dünyanın her yerinden siyasi misyon temsilcileri davete icabet edip gelmişti.

Bülent Arınç'tan tutun, Endonezya büyükelçisine varıncaya dek...

Muazzam bir katılım olmuş, protokol trübünü tıka basa dolmuştu.

Salon "iğne atsan yere düşmeyecek" düzeyde kalabalıktı.

Kapılarda izdihama tanık oldum.

Ben "il başkan yardımcısıyım, falan delegeyim" diyenler dahi içeri girmekte zorlanıyordu.

Salonda en az 20.000 insan vardı.

Dışarıda belki de o rakamın iki katı bekliyordu.

Kalabalığa hepimiz çok şaşırmıştık.

Adeta şoktaydık.

Malatya gençlik kolları başkanı Muhammed Said Kurhan'a kongreye katılacağıma dair bilgi vermiştim. İl başkanı Bilal Yıldırım'la da telefonda görüştüm.

Kongreye katılma sürecimde ve sonrasında ikisinin de yakın ilgisi ile karşılandım.

İlgileri için müteşekkirim.

Bilal Yıldırım konusuna geniş bir yazıda tekrar geleceğim, zira bana göre işlenmesi gereken bir mesele.

Yarınlarda Yeniden Refah ne olur bilmem ama Bilal Yıldırım'a parti içindeki teveccühü, Öznur Çalık'ın Ak Parti'deki ağırlığına benzettim.

Genel merkez divan üyesi olarak göstermişti kendisini.

Seviliyordu, sayılıyordu, ismi anılıyordu...

Başarılı bulunuyordu belli ki..

Tekrar kongreye geleyim.

Basından kardeşim Enes Çakmak ile birlikte gitmiştik Ankara'ya.

Orada Malatya'mızın kıymetli kalemleri Mahir Temur ve Sinan Cavlak ile birlikte kongreyi izledik, Fatih Erbakan'ı dinledik.

Tek kelime ile kusursuzdu...

Mükemmel bir hatip, dersini çok iyi çalışmış bir öğrenciydi.

Herşeyden öte, dinleyenlere "gökyüzünün öğrencisi, yeryüzünün öğretmeni" imajını veriyordu.

Boş değildi...

Dolu dizgin gelmişti.

Prompter devrini kapatan mükemmel bir liderdi.

Sıradan bir muhalif değildi.

Ak Parti'yi eleştirirken evvela hakkını teslim ediyordu. Yaptıkları güzellikleri övüyor, yanlışlarını "iftira siyasetinden uzak" bir söylemle eleştiriyordu.

Sayısal rakamlar üzerinden konuşuyordu.

Mesele ilk Lgbt derneği Ak Parti döneminde açıldı dedi.

Yine Ak Parti iktidarı döneminde bu derneklerin sayısı 22'ye kadar yükseldi diye ekledi.

Süresiz nafaka zulmünü dile getirdi.

6284 sayılı ucube yasa üzerinden iktidarı, aile kurumuna dinamit döşemekle eleştirdi.

İstanbul sözleşmesinden imza çekildi ama uzantıları devam ediyor, açtığı yaralar kanıyor dedi.

İmam hatipleri, başörtüsü meselesini gündeme getirdi.

İha, Siha meselesini, yerli otomobil olayını gündeme getirdi. Takdir ettik, destekliyoruz, iktidar olursak desteklemeye devam edeceğiz dedi.

Diğer muhalifler gibi "çarşı, herşeye karşı" zihniyeti yoktu.

Yapıcı eleştirileri, güçlü verileri vardı.

Kimse kendisine yalan söyledi dememeliydi sanki. Hazırlığı öyleydi.

Öylesine gelmemiş, sadece kürsüyü işgal etmemişti.

Biz kimseden icazet almadık, Amerika'ya, İngiltere'ye bel bağlamadık dedi. Sözü Bay Kemal'e getirdi...

Onu da, 6'lı masayı da, kasadan nemalananları da eleştirdi.

Ben, son derece yapıcı bir konuşma dinlemiştim. Uzun zamandır ülkenin ihtiyacı olan muhalefet karşımdaydı.

Kurduğu öyle güzel cümleler oldu ki, dudakla, jest ve mimiklerle takdir ediyorduk aramızda.

Alkışladığımız dahi oldu...

Tebrik etmemek, etkilenmemek elde değildi.

Konuşması akıcı da olsa uzun süre dinleyince yorulmuş, sonuna kadar dayanamamıştım.

Dışarı çıkınca herkesin takdir ettiğine tanık oldum.

Helal olsun demekten başka birşey düşmüyor bana.

Memleket için hayırlısı olsun...