Sizce şair kimdir? Veya sizce nasıl şair olunur? Bakın bu sorulara bir şair nasıl cevap vermiş. Aşığım sevda çölünden geçtim Ferhat’ım bu

Sizce şair kimdir? Veya sizce nasıl şair olunur? Bakın bu sorulara bir şair nasıl cevap vermiş.
Aşığım sevda çölünden geçtim
Ferhat’ım bu gün Kerem’im bu gün
Kara gözünde çok şey okudum
Ozanım gülüm, sairim bu gün

Şair olmak kolay mı? Şairim diyen kişi kara gözden çok şey okuyabilecek hassas bir yürek taşımalı. Havadaki turnalardan yârini kıskanan hisleri olmalı. Kimsesiz kaldığında kaldırımları kendine dost seçebilmeli. Bir bülbülün muhrik nağmelerinde “Sus matem senin hakkın değil matem benim hakkım” diyebilmeli. Gözünüzü kapadığınızda şehri duyamıyor ve hatta aşk derdinden mecalsiz kalmışken “Allah’ım ne olur biraz daha aşk, daha da aşk…” diye dua edemiyorsanız o zaman hakiki manada şair değilsiniz demektir…
***
Gelelim şairliğin bir başka bir yönüne. Bana hep şairle hükümdar, şiirle devlet birbirlerinin zıddıymış gibi gelirdi. Belki de bunda birincisine kalbin ikincisine aklın sözünü geçirmesindendi. Ordusuna şiir söyleyen hükümdarı yahut kelle koparan şairi tasavvur edemiyordum. Sabit sandığım fikirlerim Devlet-i Aliye’nin padişahlarını tanıyınca yıkılmaya başladı. Onlar Fatih, Kanuni gibi savaşlarda destan; Muhibbi, Avni gibi sevgiliye şiirler yazabilmişlerdi. Hem de ne şiirler. Bakın Yavuz Sultan Selim ne diyor:

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek

Ne mi diyor? Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki gözümü kan içinde bıraktı, askımı artırdı. Benim pençemin korkusundan aslanlar bile titrerken felek bir ahu gözlüye esir etti.
***
Yavuz’un babası ve amcası da şairdi. Hayat hikâyeleri ise pek hazin…
Yıl 1481, Konstantinopolis’i alıp İstanbul yapan Fatih Sultan Mehmet her fani gibi ebedi âleme intikal etmiştir. İki oğlu vardır. Bir tahta talip iki oğul… Küçüğü genç, yakışıklı ve atılgan. Adı Cem. Büyüğü olgun ve manevi atmosferi soluklayan Beyazıd. Pay-ı tahta önce gelen Beyazıd hükümdarlığını ilan eder. Cem itiraz eder buna ve tahtın kendinin de hakkının olduğunu söyler. Bir de teklif yapar: “Rumeli senin Anadolu benim olsun” Gelen cevap abi tokadı gibidir. “Osmanlı öyle iffetli bir gelindir ki iki güveyinin talebini kaldıramaz.”
Tek yol kalmıştır savaş. Beyazıd yener Cem’i. O zamanlar Hac topraklarının sahibi Memluklulara sığınır küçük şehzade. Ağabeyine bir de şiir gönderir. Ateş kadar yakıcı bir şiir:

Sen bister-i gülde yatasun şevk ile handan
Ben kül döşenmem külhan-ı mihnete sebep ne?

Ağabeynin cevabı hakikate uzanan kılıç kadar keskindir.:

Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet
Takdire rıza vermeyesin böyle sebep ne
Haccul haremeynim diye davalar edersin
Bu saltant-ı dünya için bunca talep ne?

Dinlemez küçük şehzade. Bir daha savaşır, bir daha yenilir. Sonrası acı… Rodas’a kaçar. Şövalyeler kullanır Avni’nin oğlunu. İşi bittiğinde papaya satarlar. Papa sahte gözyaşlarıyla karşılar onu. Din değiştirip haçlı ordusunun başında Anadolu’ya göndermek ister. Oysa Fatih’in oğludur o… Reddeder. Fransa Papadan zorla alır. Daha fazla bu trajediye dayanamaz Cem. Ölür veya öldürülür.
***
16 yy gelindiğine bizlerin Kanunisi batının Muhteşemi Sultan Süleyman hüküm sürmektedir. Oğullarından Beyazıd kardeşiyle daha babası sağken mücadeleye girmiş, kaybedip İran’a sığınmıştır. Pişmandır oğul Beyazıd. Babasından şöyle af diler.

Ey seraser âleme Sultan Süleyman’ım baba,
Tende Canım, Canımın içinde cananım baba,
Bayezîd’ine kıyar mısın benim canım baba
Bigünahım, Hak bilür, devletlû sultanım baba.

Fakat Kanuni ülke yönetmektedir ve bu sorululuk, vebal evlat sevgisinden daha üstündür. Bu yüzden cevap ateş kadar yakıcıdır.

Tutalım iki elin baştan başa kanda ola
Çünki istiğfar idersen biz de afv-etsek n’ola
Bayezîd’im suçunu bağışlarım gelsen yola,
Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul.

Sonuç devletin bekası adına evladın fedası olacaktır.
Muhteşem Süleyman’ın muhteşem ama talihsiz bir oğlu vardır: Mustafa. Halk ve asker çok sevmektedir bu ateş parçasını. Hürrem Sultan ve Rüstem paşa ise hiç… Türlü türlü entrikalar döner. O istidatlı ve istikbal sahibi genç asi bir evlat olarak babasının karşısına dikilir. Savaş genç aslanın aleyhine döner. Mustafa’nın sonu Beyazıd gibi olur. Yakalanır ve boğularak öldürülür. Ülke de matem havası eser. Asker o gün yemek yemeyerek mesajını verir hünkâra... Şiirler dolanır öfkeli dillerde. Adeta hesap sorarlar.

Ey şeh-i kerem sende adalet bu mudur?
Şah-ı alem olasın sende inayet bu mudur?
Sen muhibbi olasın sende muhabbet bu mudur?
Mustafa gibi çiğer kuşene şefkat bu mudur?

Dalkavuklar şiirin sahibini öldürelim teklifini evladını ölüme gönderen Muhibbi reddeder. Bellik o da hiç istememiştir bunu…
***
“Devlet benim “ der 14. Lui. Kralın batı’da devlet olduğu ve sözünün emir sayıldığını net gösteren kanıttı bu. Oysa Osmanlı da padişah, bazı cahillerin iddia ettiği gibi her sözü emir değildir. Tek söz söyleyen kafasına göre emir veren olduğu hiç değildir. Misal mi?
Sarayın bahçesinde gezerken bir ağacı karıncaların taladığını görür ve karıncaları bir şekilde öldürmek isterKanuni...
Bunun dinen caiz olup olmadığını

Dırahta ger ziyan etse karınca
Zarar var mıdır onu kırınca

Beytiyle Şeyh-ül İslam Ebussud efendiye sorar. Gelen cevap padişahı durdurmaya yeter.

Yarın hakkın divanına varınca
Süleyman’dan alır hakkını karınca

***
Varalım bir iki gün zikredelim Mevla’yı
Bize mi ısmarladılar, bu yalan dünyayı...

Diyor II. Murat. Yalan dünya kimseye kalmamıştır. Padişahlara bile.. Fakat onlar bu dünyada vazifeli ve mesuliyet hissiyle yaşamışlardır. Nitekim zirvedeki bu insanların hayatları ve şiirleri her zaman merak uyandırmış ilgi çekmiştir. Bazı şiirleri çağlar aşıp kendilerine muhatap bulabilmiştir. Acaba aşağıdaki şiirinde Koca sultan, şirpençe bize mi sesleniyor?

İhtilaf-ı tefrika endişesi
Kuşe-i kabrimde dahi bîkarar eyler beni
İttihatken savlet-i adayı defe çaremiz
İttihat etmezse millet dağidar eyler beni.