Değişim deyince aklımıza ilk gelen, bugün iş çevrelerinin yönetim ve strateji konferanslarında söz konusu edilen; maliyet, kalite, hizmet ve hız gibi

Değişim deyince aklımıza ilk gelen, bugün iş çevrelerinin yönetim ve strateji konferanslarında söz konusu edilen; maliyet, kalite, hizmet ve hız gibi, çağımızın önemli performans ölçülerinde, çarpıcı gelişmeler yapmak amacıyla, iş süreçlerinin temelden yeniden düşünülmesi ve köklü ve kesin bir şekilde tasarlanmasıdır. Ancak, bizim değişim konusuna yaklaşımımız biraz farklı ve ferdi seviyede olacaktır.
Değişimi üç ayrı alanda ele alacağız. Ferdî değişim, fennî değişim ve çağa uymakta değişim. Dördüncü bir alan da yönetimde değişim olup bunun açıklamasını yönetim uzmanlarına bırakıyoruz.
FERDÎ DEĞİŞİM
Bütün başarıların temelinde sağlam bir karakter yatmaktadır. Karakter deyince, ilk manada, bir ferdi diğer fertlerden ayırt eden ruhî ve manevî farklar ve hususiyetler anlaşılmalıdır. Her ferdin ruhî hususiyetleri onda, muayyen bir zihniyet ve bir hayat görüşü meydana getirir. Buna zamanımızda paradigma, yani bakış açısı denmektedir. Olaylara bakış açısı, kişinin almış olduğu eğitime, ilmine, değer yargılarına, inancına ve önem verdiği şeylere göre değişir.
Bakış açısı farkı nedir? Bir misal verelim. Bir gün Fatih Sultan Mehmed Han yanında maiyeti ile beraber çarşıya alışverişe çıkmış. Bir dükkândan bir miktar tereyağı almış. Aynı dükkândan un da almak istemiş, fakat dükkân sahibi vermemiş. Demiş ki; “Efendim yanımdaki dükkân daha siftah yapmadı unu da ondan alınız.” Padişah unu yandaki dükkândan almış ve bu sefer şeker almak istemiş. Yine aynı cevap ile karşılaşmış: “Efendim yanımdaki arkadaş daha siftah yapmadı şekeri de ondan alınız.” Böylece padişah bir evin ihtiyacı olan erzakı almış fakat çarşıda pek çok dükkân dolaşmak zorunda kalmış. İşte bu o zamanın esnafının alışveriş olayına bakış açısı, şimdi zamanımızda ise bu bakış açısı rekabet denilen bir anlayışla, aman yandaki dükkândan alma ben daha ucuz vereyim de hepsini benden al zihniyeti şekline dönmüştür. Hatta bu zihniyet de yetmemiş, kul hakkı gözetilmeyerek tam bir eşkıyalık hâline gelmiştir. Size günümüzden bir örnek vereyim; İki komşu esnaftan birinin, diğerine davranışı. 7 Ekim 2019 tarihli İnternet haberi:
Edinilen bilgilere göre olay, Çorlu-İstanbul yolu üzerinde Çorlu Havaalanı yakınlarında meydana geldi. Çorlu’nun Seymen Mahallesi’nde yetiştirdiği kavunları yol kenarına kurduğu tezgâhta satışa sunan bölgedeki çok sayıda çiftçiden biri olan F.Ü., hemen her gün tezgâhındaki kavunlarının delinmesi nedeniyle kavun tezgâhına kamera yerleştirdi. Aylarca devam eden olayda ilk olarak kavunlara hayvanların zarar verdiğini düşünen F.Ü., süreklilik arz eden durumun hayvan işi olmadığını düşününce tezgâhına güvenlik kamerası yerleştirdi ve kavunları delenin arkadaşım dediği yan tezgâhın çalışanı olduğunu gördü.
Yaşananları aktaran çiftçi F.Ü., “İnsan doğrar gibi kavunlarımızı uzun zamandan beri doğruyorlardı. Biz ilk başta fare olarak düşündük ama incelediğimizde fare olmadığını, bilerek sert bir cisimle delindiğini fark ettik. Şu ana kadar bir buçuk tona yakın bir kavun kaybımız oldu. Bir türlü tespit edemeyince kamera koymak zorunda kaldık. Kamera koyduğumuzda yan taraftaki tezgâhta çalışan arkadaşımız dediğimiz insanın sabah erken saatlerde gelip kavunları deldiğini gördük. En son yaptığında tam 154 tane kavunumuzu delmişti. Bundan sonrası Allah ile onun arasında kalmış bir şey.” dedi.
Kararı siz verin hangi bakış açısı (paradigma) daha erdemli. Kaynağı İslâm ahlâkı olan değerler mi yoksa kaynağı kapitalist sistemin bir gereği olan egoistlik mi?
O hâlde ne yapalım? Önce değer yargılarımızı değiştirelim. Bunun için de zamanımızın hastalığı durumunda olan sadece kazanmak, (kazanalım da nasıl olursa olsun ama aldatarak ama şansa bırakarak ama çalışarak) fikrinden sıyrılıp sağlam bir karakter (Allahü teâlâ’nın emir ve yasaklarına uyarak kul hakkından korkan bir şahsiyet, terbiye görmüş bir irade, uyanık bir şuur, fikir ve hareketlerine sahiplilik ve prensip adamlığı ile ahlaki iradesi kuvvetli) sahibi olmak lâzımdır. Aynı zamanda necip Türk milletinin vatansever bir evladı olarak “kazan kazan” anlayışı ile hareket etmeli. Yani önce devletim, sonra milletim, sonra arkadaşım, sonra müşterim, sonra komşum, sonra ailem ve en sonunda ben kazanayım anlayışı ile ticarette ve insanlar arası münasebette, yukarıdaki tarihi anekdotta anlatılan gibi hareket etmeli. Hayvanlar gibi benimki benim, seninki de benim ve vicdan sahibi bir Batılı gibi, benimki benim, seninki senin düşüncesi ile değil, bir Müslüman olarak seninki senin, benimki de senin anlayışı ile hareket etmeli. Her hâlimizde karşımızdakine bu intibaı vermeliyiz. Keser gibi olmamalıyız, iki kişinin kullandığı hızar gibi olmalıyız. “Bir sana bir bana.” Keser ne der? “Hep bana hep bana.” İşte size dost kazanmanın bir yolu.
Yani insan önce kendine karşı dürüst olmalı, insanlık sıfatlarını terbiye etmeli ve üstün şahsiyet özelliklerini benimsemeli. İnsan ruhunun yüceliklerini hayat tarzı olarak tatbik etmeli. Ondan sonra insanlar arası münasebetlerde başarılı olmak gelir. Önce nefsini manevî değerlerin ışığında hizaya sokmalı ve bunu alışkanlık hâline getirmeli. Değişimin birinci adımı budur.
Sabah kalktıktan akşam yatana kadar başımıza gelen (evde, işte, okulda, velhasıl her yerde) her olayda karar verme durumunda kalırız. Bu kararı verirken olayları, sağlam bir karakteri meydana getiren ahlaki kuralların ışığı altında değerlendirmeliyiz. Yani önce olmamız gerektiği şekilde sağlam karakterli olmalıyız ve bu iyi huylar bizde bir alışkanlık hâline gelmeli, istesek dahi kötü huy ile hareket edememeliyiz.
O hâlde hemen elinize bir kâğıt ve kalem alarak noksanınız olan karakteristik özelliklerinizin neler olduğunu tespit ediniz ve bunları bir misyon (vazife) bildirimi şeklinde yazınız. Her iş ve olay için karar vermeden evvel mutlaka bunları düşününüz, yani olayı ahlaki değerler süzgecinden geçirip nasıl olmamız gerekiyorsa öyle davranmaya çalışınız.
Her gün akşam yatağa yattığınızda o gün kaç olaya müspet şahsiyet özellikleriyle (İslâm ahlâkı ile) yaklaştığınızı düşününüz. Bir hafta sonra kendinizi kontrol ettiğinizde, pek çok sıkıntınızın kaybolup yerini bir huzur ortamının aldığını müşahede edeceksiniz. Evde, iş yerinde ve okulda sevilen bir insan olacaksınız.
Niçin böyle yapıyoruz? Çünkü değişimi içeriden yani önce kendi nefsimizden başlatmazsak diğer hiçbir konuda değişimi sağlayamayız. Etraftakilerin değil önce kendi noksan ve kusurlarımızı tespit edip düzeltme cihetine gitmeliyiz. Biz iyi olursak etrafımızdakiler de iyi olur. Buna lisan-ı hâl ile örnek olmak diyoruz. Sağlam karakterli bir insan, kişiyle değil işiyle uğraşır.
Bunu başardığınız zaman değişimin en zor ve en önemli bölümünü halletmiş olacaksınız. Tekrar vurgulayalım ki değişim bunları bilmek ve bazen de yapmak değil, İslâm ahlâkı ile hareket etmeyi alışkanlık hâline getirmektir. Bunu başardığınızda insanları ve olayları değerlendirmeniz değişecek ve her yerde daha huzurlu olacaksınız. Hep iyiye ve hep doğruya yöneleceksiniz.