Berlin Duvarı yıkılmadan önce, GDR adıyla bilinen Demokratik Almanya’da, romantik bir yazarla, onun tiyatrocu sevgilisini gözetleyen ve ‘Stasi’ isim

Berlin Duvarı yıkılmadan önce, GDR adıyla bilinen Demokratik Almanya’da, romantik bir yazarla, onun tiyatrocu sevgilisini gözetleyen ve ‘Stasi’ isimli gizli servis adına çalışan bir istihbaratçının hikâyesini anlatıyor ‘Başkalarının Hayatı’ filmi…

Her hâlükârda ‘her şeyi bilmek isteyen’ Devlet, tek derdi edebiyat ve daha iyi yazmak olan Geory Dreyman’ı, "Ülkemiz aleyhine yazmadığı halde, Batı’da okunan tek yazar," olarak tanımlıyordu aslında.

Yalnız, Kültür Bakanı ‘mesleğini’ herkesten ve her şeyden fazla seven (!) tiyatro oyuncusunu (yazarın sevgilisini) tehdit ederek, onunla sevişiyordu. Kadın bundan iğrense de korkuyor, pusuyor, bir şey diyemiyordu. Her erkek gibi, istenmediğini hisseden Bakan ise, varlığını kıskandığı Geory Dreyman’a diş bilemeye başlamıştı.

Yazarı suçlayabilmek için, aleyhinde bir şeyler bulsun diye, onu izletmeye karar veriyordu. Bunun sonucunda komünizme/devletine sıkı sıkıya bağlı, işini çok seven, hatta kendine ait sorgulama yöntemleri olan ve ‘soğuk bir komutan nasılsa’ öyle davranan bir istihbarat yüzbaşısını ‘çatı katı’na yerleştiriyordu.

Bir düzenekle, “Yalnızlıktan ve yazma yetimi kaybetmekten çok korkarım. Ben sürekli yazabilen, mutlu biri olmak istiyorum,” diyen Yazar ile sevgilisinin, tüm hayatını dinliyordu ve izliyordu Yüzbaşı.

“Bu sanatçılarda hareket var, rahipleri ve barış elçilerini gözetlemektense sanatçıları gözetlemeyi tercih ederim, bunlar çok daha renkli,” diyerek kahkahalar atan, patavatsız bir yardımcısı da vardı.

Yalnız ‘Başkalarının Hayatı’na tanık oldukça kendi yaşamını da sorgulamaya başlıyordu Yüzbaşı. Her gece inin cinin top oynadığı, sevimsiz ve ruhsuz bir ev onu karşılıyordu. Yapayalnızdı, bir bakıma anlamsızdı, arada parti tarafından kendisine gönderilen şişman ve çirkin bir eskort ile sevişiyordu.

Asansörde gördüklerinde, çocuklar ondan ürküyorlardı. O devletin emrinde çalışırken, öbür tarafta hayat kaçıp gidiyordu... Yemeklerini hep tek başına yiyordu. Ve daha bir yığın mahmuriyeti vardı…
***
Yazarın çok sevdiği, idealleri olan, prensip sahibi bir rejisör arkadaşı, devletin ‘özel’ yetkilileri tarafından sakıncalı bulunup dışlanmıştı. Adama iş verilmiyor, hiçbir piyesi sahnelenmiyordu. Yazar, Rejisörü teselli etmeye çalışıyordu. "Sen büyük bir rejisörsün, herkes sana hayran," diyordu.

"Oyun sahneleyemeyen bir rejisör nedir ki," diyordu arkadaşı, “yakında bana hayran olacak bir neden bulamayacaklar."

Çok geçmeden arkadaşının öldüğü haberi geliyordu. Kahrolan Geory Dreyman, rejisörün kendisine hediye etmiş olduğu ‘İyi Bir İnsan İçin Sonat’ adlı bir müzik partisyonunu çalmaya başlıyordu.

İcra ettiği müzik bittiğinde, “Bu sonatı dinleyen kim aklından kötülük geçirebilir?” diye soruyordu kendi kendine… Piyanodan gelen güzel nağmeleri, yani ‘İyi Bir İnsan İçin Sonat’ın insanın ruhuna işleyen yerlerini dinleyen, soğuk Yüzbaşı’nın da gözlerinde yaşlar beliriyordu.
***
Yazar, rejisörün kendisine iş verilmemesi yüzünden intihar etmesine çok öfkelenir, ‘Doğu Almanya İntiharları’nı anlatan bir eleştiri yazısı yazar ve bunu Batı Almanya’ya göndermeye karar verir.

İstihbaratçı, eleştiri yazısını ve Batı’dan gelen daktilonun yerini öğrendiği halde kendi içinde çatışma yaşamaya başlar, öğrendiklerini rapor edip etmemekte kararsızdır…

Devlet’te boş durmaz, bir şeyleri sezer ama elinde kesin veri, belge yoktur. Ama gaddar davranarak tiyatrocu kadını bir cezaevine getirtip iyice hırpalar. Uyuşturucu krizine giren Kadın, sevdiği adamı, yazarı ele vermek zorunda kalır.

Oraya Yüzbaşı da çağrılır ve o da sert şekilde sorguya çekilir. Yüzbaşı Gerd Weisler, bu puslu ve basık yerde, hem ‘yazar ile sevgilisini’ hem de kendisini korumak için büyük bir mücadele örneği gösterir.

Devamında, yazarı satan Christa-Maria Sieland adlı tiyatrocuya, bir histeri halinde araba çarpar, kadın ölür... Bunun üzerine Devlet, ayyuka çıkan operasyonu bitirir, Yüzbaşı’yı ömrünün sonuna kadar posta dağıtması için cezalandırır. Berlin Duvarı yıkılınca da bu böyle devam edecektir.

Yazar Geory Dreyman, seneler sonra, bir yerde, Doğu Almanya’nın eski kültür bakanıyla karşılaşır, “Beni neden dinle-me-diniz?” diye sorar, bu sava kesinlikle inanmışlıkla… “Yanılıyorsun, attığın her adımdan haberimiz vardı,” der Bakan, sinsice ve arsızca sırıtarak… Adam hiç değişmemiştir.

Hüzünlü Yazar afallar, hemen gider, artık kamuya açık olan Birim’den, geçmişte hakkında tutulan raporları bulur, operasyonun ayrıntılarını inceler… Ama garip bir şey vardır, çünkü Batı’ya gönderdiği, ‘Doğu Almanya İntiharları’nı anlatan yazı ve kırmızı daktiloyu sakladığı yer atlanmıştır, yazılmamıştır.

O an karışık duygularla, kendisini takip eden Yüzbaşı’nın onu koruduğunu kolladığını anlar ve eskilere, ölen sevgilisiyle geçen günlere dalar gider…

Sınırlar kalkmasına rağmen, aynı şekilde, kendi halinde mektup dağıtan Yüzbaşı (Gerd Weisler karakteri ile adeta büyüleyen Friedrich Hans Ulrich Mühe), yazarın ve yeni kitabının reklâmını gördüğü için bir kitapevine girer. Kitabın ilk sayfasını açtığında, büyük bir sürprizle karşılaşır... Hayatta yapılan hiçbir iyilik veya kötülük karşılıksız kalmaz çünkü…
***
Demokratik Almanya’da, Geory Dreyman adında bir yazarla, onun tiyatrocu sevgilisi Christa-Maria Sieland’ı izleyen ve ‘Stasi’ isimli gizli servis adına çalışan bir istihbaratçının gizemli, sisli ve soğuk savaşla karışık hikâyesini ve yavaş yavaş insanlaşmasını anlatıyor film…
Friedrich Hans Ulrich Mühe, Sebastian Koch, Martina Gedeck ve diğerleri harikalar yaratmış.