İnsanoğlu yerleşik yaşama geçtiğinden bu yana şehirler hep büyük önem kazanmış ve kazanmaya da devam etmektedir. Ve artık günümüzde şehirler do

İnsanoğlu yerleşik yaşama geçtiğinden bu yana şehirler hep büyük önem kazanmış ve kazanmaya da devam etmektedir. Ve artık günümüzde şehirler dolup taşmaya başlamışlar adeta. Bugün İstanbul’un nüfusu 20 milyona dayanmış durumda ve 3 milyona yakın da araç bulunmakta. Haliyle bu sıkışmışlık hali insanları bunaltmaya başlamıştır.
İşte bu bunalmışlık hali ise insanları büyük şehirlerden kaçıp daha sessiz ve sakin mekânlara en azından kısa süreli de olsa sevk etmiştir. Tabi insanlar bu agresif bunalmış hali ile gittiği sakin yerlerinde adeta huzurunu kaçırmaya başlamış büyük şehirde alıştığı hareketli ve gürültülü yaşamı bir liman misali sığındığı yere taşımaya başlamıştır. İşte filim de bundan sonra kopmaya başlamıştır. Bir nevi yerli halk kısa dönemlik de olsa buraya gelen yabancılara önceleri hoş gözle bakmamışlardır. Dünyanın her yerinde bu böyle olagelmiştir. Şu an ülkemizde Suriyelilere olan bakış açısı da buna benzerdir. Çünkü yerlinin keyfi yerindedir ve siz onun keyfini kaçıran bir unsur olarak görülmektesinizdir. Fakat burada farklı bir noktaya dikkat çekmek isterim. Burada yerli olmayan bu yabancılar zamanla kendileri aynı bölgelere gide gele kendilerini o bölgenin yerlisi gibi kabul edip daha sonra o bölgeye gelenlere yabancı muamelesi yapmaktadırlar. Burada psikolojik ve sosyolojik birçok etmen rol oynar. Mesela yerli halk için Uludağ öyle çok önemli bir yer değildir zaten alışkın olduğu, bildiği bir yerdir. Ya da kelebekler vadisi o yöre halkı açısından dışarıdan gelen birisi kadar enteresan kabul edilmeyebilir. Ancak bahsettiğimiz şehir baskısından kaçan ve de variyetli insanlar açısından orası bir huzur ortamı bir sığınılacak psikolojik bir limandır. Adeta onlar için burası bir iyileştirme merkezi işlevi görmektedir.
Fakat zamanla Türkiye’nin refah seviyesi arttıkça ve de insanların yeni yerleri keşfetme, gezme fikri oluşmaya başladıkça bu ilk gelen kesim diğerlerine iyi gözle bakmayıp hatta ayıplamaya bile başlarlar. Çünkü bu yeni gelen grup artık onlarla aynı dünya görüşünü paylaşmayan ama onların istediklerini isteyen gruplardır ve bu anlamda rakiptir aynı zamanda. İşte az önce de söylediğimiz variyetli kesimin zamanla aynı ideoloji etrafında örgütlenen insanlar olduğunu düşünecek olursak ve burasının bir iyileştirme merkezi olduğu anlayışını da buna eklersek, bu rehabilite zamanla kendilerini toplumun diğer kesimlerinden soyutlamaya, oraların sahibi olmaya ve de adeta bir bencillik duygusunun gelişmesine yol açacak seviyelere varmaktadır. Hatta bu duygu daha sonra oranın yerli halkına da yönelecek ve yörenin asıl sahipleri dahi hor görülmeye başlanacaktır. İşte ben eski Türk filmlerindeki Uludağ da kayak, Antalya da tatil sahnelerini gördüğüm zaman ve bugünkü belli kesimlerin çevre hassasiyetlerini de bununla bütünleştirdiğim zaman okuduğum manzara bu oluyor.