Sevgili gençler; 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin!

Niçin bunu diyorsunuz derseniz; lütfen elinizdeki imkanların ne kadar güzel olduğunu bir daha hatırlatıp girişimci, kanaatkar, sabırlı, paylaşımcı, yaratıcı ve üretken olmanız için diyorum.

Evet biz kimlerdik? İki güzel insanın duyguları ve benim duygularla diyorum ki:

¨Doğum günlerimizde kendisine kitap armağan edilen, gazetelerden günlerce kupon biriktirilerek sahip olduğumuz Temel Britannica, Meydan Larousse, Gelişim Hachette gibi merak ettiklerimizi öğrenmeye çalışan “ansiklopedi” çocuklarıydık biz.

Kesme şekeri ilk gördüğümüzde, buna nasıl şekil vermişler de böyle olmuş diye "heyecanlanan” çocuklardık biz. Bir gün benim de bir uçan balonum olsa diye hayaller kurarak uykulara dalan “hüzünlü” çocuklardık biz. Karnemize zayıf düşürdüğümüzde, ailemize bunu nasıl izah edeceğiz diye “yüzü kızaran” çocuklardık biz.

Ahizeli telefonlara kimin aradığını bilmeden, herkesten önce ilk Alo'yu diyebilmek için koşan "telaşlı” çocuklardık biz. Siyah beyaz televizyonlar ile gördüklerimizin rengini hayal eden, yayın bitince okunan İstiklal Marşımızı duyduğumuz anda yattığımız yerden ayağa kalkıp saygı duruşu yapan “onurlu” çocuklardık biz. Uzaktan kumandalı televizyonla ilk tanışmamızda oturduğumuz yerden sadece 3-5 kanalı değiştirebildiğimiz halde mutlu olan “mütevazı” çocuklardık biz. Belediye otobüslerinde, hamile, yaşlı teyze ve amcaları gördüğümüzde yerimizi onlara vermek için ayağa kalkan “merhametli” çocuklardık biz.

Bayramlarda bizleri lavabo pompası gibi öpen teyzelerin verdiği mendilleri, harçlık veren amcaları, dedeleri özleyen, kazandığımız paraları, gençlik parkındaki “çarpışan otolara binerek harcanan” çocuklardık biz. Kışın soğuklarında pekmez ile tahini karıp yiyen, üşümemek için içimize yünlü içlik giyen “garip” çocuklardık biz.

Sokaklarda gazoz kapağı toplayıp, mektup pullarından koleksiyon yapan, akşam ezanı okundu mu “dayak yememek için evlere koşan” çocuklardık biz. Sütü bakkaldan alamayıp, hafta sonları mahallenin sütçüsünü elimizde tencerelerle bekleyen, sonra o sütü kaynatıp üzerindeki kaymağı afiyetle yiyen, komşudan aldığımız maya ile o sütün yoğurt olmasını bekleyen “sabırlı” çocuklardık biz.

Komşu apartmanların meyve ağaçlarına gizlice çıkan, dalından meyve yemenin zevkini çıkartan ama yaptığıyla da “utanan, içinde -Allah korkusu olan-” çocuklardık biz. Bizden bir yaş dahi büyüklerimize abi, abla diyecek kadar “saygılı” olan çocuklardık biz. Mahallemizde kızlarla erkeklerle toplaşıp yakan top, yedi kiremit oynayan, “küfretmeyi bilmeyen centilmen” çocuklardık biz.

Evde çorba diye sadece tarhana ve mercimek çorbası içen, dışarıda domates çorbasının üstüne kaşar serpildiğini gördüğünde sündüre sündüre o çorbayı içmeyi beceremeyen “masum” çocuklardık biz. Çikolatanın tadını bayramdan bayrama bilen, pötibör bisküvi arasına sade lokumu bastırıp pasta niyetine afiyetle yiyen “mutlu” çocuklardık biz. Mahallemizden geçen macuncu, simitçi, pamuk ve elma şeker satıcılarını gördüğümüzde heyecanlanan “yokluğu bilen” çocuklardık biz.

Kışlık kazaklarımızı güveler yemesin diye bolca naftalinleyip valizlerde eşyalarını saklayan “umutlu” çocuklardık biz. Siyah önlükleri, beyaz yakaları olan, sabahları okulda Andımızı bağıra bağıra söyleyen “vatansever” çocuklardık biz. (C. G. Tüzün; Biz Kimdik Biliyor Musunuz?)¨

Çocukluktan gençliğe geçtik ama yine tam lüks yaşayamadık. Yani biz!... 

¨Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş. Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesildik. Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış. Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış. Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş. Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesildik. 

Harp görmüş, darp görmüş. Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş. En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış. Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesildik. Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmıştık. 

Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş. 1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış. Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiştik. 

Çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır. Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur.  Muhannete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış. Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildik. Görevini, sorumluluğunu bilen. Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinozorlardık belki biz!..… 

İyi bakın, bunlar bu son kalan kadifeye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.  Bunlara iyi bakın, çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere. Bunların üretimi sonlandı.  Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor. Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi. Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi. Dostu için can vermeyi de elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi. Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir. Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir. (K.Çakal; İstanbul Haber İlan)¨

Ben az söyledim siz çok anlayın! Son olarak -diyoruz-diyorum ki: 

Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir. Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan dinozorlar tam bir müzelik antika nesildir.  Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir. Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin. Sonra arar da bulamazsınız. Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır. 

Bizlerin o tatlı ve telaşlı heyecanlarından şimdi ne kaldı. Aslında bizler çok şanslı ve çok mutluyduk.  

Evet önemle diyorum ki; Biz 1950 ve 1970 yılları arasında doğmuş olanlar kimleriz? Lütfen okuyunuz ve bilin kıymetimizi. Bilin elinizdekilerinin kıymetini!…