KOLLARINIZDA VEYA BACAKLARINIZDA ŞİŞME VARSA DİKKAT!

SEBEBİ LENFÖDEM OLABİLİR...

Vücudumuzdaki dokularda toplanan sıvıyı drene eden ve bağışıklığı sağlayan hücreleri gereksinim duyulan bölgelere taşıyan lenf (beyaz kan) damarlarının tıkanmasına, ‘lenfatik tıkanıklık’ adı veriliyor. Prof. Dr. Semih Barlas, lenf kanallarından geçişin duraklaması sonucu ortaya çıkan şişlik yani ‘lenfödem’ olarak bilinen sorunu ve tedavi yöntemlerini anlattı.

Lenfatik sistem nedir?

Lenfatik sistem, proteinden zengin lenf sıvısının vücudumuzda dolaşımını sağlar. Bakterileri, virüsleri ve atılım ürünlerini toplar. Lenfatik sistem bu sıvıyı ve zararlı maddeleri, lenfatik damarlar yoluyla, belli bölge/kavşaklarda yerleşik lenf düğümlerine taşır. Atılım ürünleri, ‘lenfosit’ adı verilen ve lenf düğümleri içinde yaşayıp enfeksiyonla savaşma görevini üstlenen hücreler tarafından filtreden geçirilip vücuttan atılırlar.

Lenfödem nedenleri:

Lenfödem, lenf damarlarının kol veya bacaktaki drenaj işini yeterince yapamadıklarında oluşur. Lenfödem, sistemin kendisinden kaynaklı (primer) veya başka bir hastalık/duruma bağlı (sekonder) olarak karşımıza çıkabilir. Sekonder lenfödem, çok daha sık karşılaşılan bir durumdur.

Sekonder lenfödem nedenleri:

Cerrahi: Lenf düğümleri ve lenf damarlarının çıkartılması lenfödeme yol açar. Örneğin, göğüs kanserlerinde yapılan ameliyat (‘mastektomi’) sırasında, tümörün yayılımını engellemek için koltuk altındaki lenf bezleri çıkartılabilir. Kolun lenfatik kanalları koltuk altından geçtiği için, hastaların %10-15’inde, mastektomi ameliyatı sonrasında kolda lenfödem gelişir. Benzer örneği, prostat kanseri ameliyatında, kasıkta yer alan lenf düğümlerinin çıkartılması sonrasında, bacakta lenfödem oluşumu için de vermek olasıdır.

Kanserde radyasyon tedavisi: Radyoterapi, lenf düğümlerinde veya damarlarında enflammasyon ve nedbeleşmeye yol açabilir. Bunun sonucunda da lenfatik kanal tıkanabilir.

Tümörler: Eğer tümör veya kanser hücreleri lenfatik kanalları tıkarsa, lenfödem oluşabilir.

Sellülit vb cilt enfeksiyonları: Lenf düğümlerinin enfeksiyonu veya parazitler, lenf sıvısının akışını kısıtlayabilir. Ayak tırnak bozuklukları (örn. Tırnak batması) veya parmak arasındaki enfeksiyonlar (örn. Mantar) önce sistemde enfeksiyona (‘lenfanjit/sellulit’) ve ardından da lenfödeme yol açabilir.

Yaralanmalar.

Primer lenfödem nedenleri:

Primer lenfödem, nadir ve kalıtsal bir durum olup, vücudumuzdaki lenf damarlarının oluşum kusurudur.

Milroy hastalığı (doğumsal lenfödem): Lenf düğümlerinin anormal oluşumu ile karakterize bu durum bebeklik döneminde kendini gösterir.

Meige hastalığı (erken lenfödem): Lenfödem, puberte, hamilelik veya 35 yaşına kadar herhangi bir dönemde kendini gösterir.

Geç başlangıçlı lenfödem (geç lenfödem): Çok nadirdir ve genelde 35 yaşından sonra saptanır.


Atopi Okulun’dan Bioderma’nın katkılarıyla Atopik Dermatite dikkat çeken online söyleşi!

Atopi Okulu, Türkiye’nin ilk alerji hastaları derneği olan Alerji ile Yaşam Derneği ve dermokozmetik güvenilir bir marka olan Bioderma iş birliğiyle Dünya Atopik Dermatit Günü’ne dikkat çekmek amacıyla online bir söyleşi düzenlendi. Söyleşiye katılan Çocuk İmmünoloji ve Alerji Uzmanı Doç. Dr. Ayşenur Kaya ve Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak, atopik dermatit hastalığının doğası ve tedavisi hakkında bilgi verirken katılımcılardan gelen soruları yanıtladı.

Dünya Atopik Dermatit Günü’nde farkındalık yaratma amacıyla Atopi Okulu, biyoloji ve dermatolojiden güç alan dermokozmetik marka Bioderma’nın ve Alerji ile Yaşam Derneği’nin desteğiyle online bir söyleşi düzenledi. Hayatı olumsuz yönde etkileyen ve yaşamı zorlaştıran kronik bir cilt rahatsızlığı olan atopik dermatit ve besin alerjisiyle ilgili önemli bilgilerin paylaşıldığı söyleşinin moderatörlüğünü Alerji ile Yaşam Derneği Kurucu Başkanı Özlem Ceylan üstlendi. Topluma atopik dermatitle ilgili bilgi vermek amacıyla düzenlenen söyleşiye; Çocuk İmmünoloji ve Alerji Uzmanı Doç. Dr. Ayşenur Kaya ve Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak katılarak, hastalığın doğası ve yaşanan sorunların giderilmesine yönelik yardımcı bilgiler verdi.


“Atopik Dermatit kontrol altına alınarak zamanla tedavi edilebilir.”

Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak; “Atopik dermatit yani yoğun cilt kuruluğu, kaşıntı ve kızarıklık gibi semptomlarla kendini gösteren kronik bir cilt rahatsızlığıdır. Zaman zaman ciltte enflamasyon şeklinde kendini gösterir. Tehlikeli ve bulaşıcı bir rahatsızlık olmamakla birlikte, özellikle ataklarının yaşandığı alevlenme dönemlerinde çok ciddi kaşıntıya ve uyku bozukluklarına yol açmakta; bu nedenle hem çocukların gelişimini olumsuz yönde etkilemekte hem de tüm ailenin yaşam kalitesini düşürmektedir. Atopik dermatit, genellikle genetik yatkınlık ile ilişkilendirilir. Çoğunlukla çok küçük yaşta ortaya çıkar, zaman içerisinde doğru bakım ve özellikle nemlendirici kullanımıyla birlikte semptomlar azalır ve hatta pek çoğunda yetişkinliğe kadar tamamen ortadan kaybolur. Özellikle cilde uygulanan kimyasal ürünler, hava değişimi, alerjenler, soğuk hava, aşırı sıcak hava, terleme vs. gibi faktörler dönem dönem hastalığın alevlenmesine sebep olabilir. Bu dönemde belirtiler oldukça şiddetlidir ve atak ya da alevlenme dönemi olarak adlandırılır, bu süreç kendini doğru bakım sağlanmazsa bir döngü halinde kendini tekrarlar. Bu dönemlerde ne yapılmalı; hekimlerin verdiği ilaç ve kremler düzenli olarak kullanılmalı ve cilt düzenli olarak dermokozmetik bakım kremleriyle derinlemesine nemlendirilmeli ki cildin doğal bariyeri kendini onarsın, güçlendirsin ve olumsuz dış etkenlere karşı kendisini koruyabilsin.” dedi.


 

TİROİD HASTALARI COVİD 19 İLE KARŞILAŞTIĞINDA

ENFEKSİYON DAHA MI AĞIR GEÇER?

Aralık 2019’da Wuhan’da başlayan ve Dünya Sağlık Örgütünce pandemiye neden olan yeni bir coronavirüs olarak tanımlanan Covid 19 enfeksiyonunun endokrin organlar özellikle tiroid üzerindeki etkileri merak edilmektedir.

Acaba covid 19 enfeksiyonu tiroid bezinde fazladan hasara neden olur mu?

Mevcut tiroid hastalarında alınması gereken extra önlemler nelerdir?

İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ela Keskin akıldaki önemli sorulara açıklık getirdi.

Covid 19 enfeksiyonu tiroid bezinde hasara neden olur mu?

Tiroid hastalıklarının büyük bir kısmı bağışıklık sisteminin aktivasyonu ve tiroid bezine karşı yabancı antikorlar geliştirmesi ile oluşmaktadır. Ve bilindiği üzere enfeksiyon hastalıklarının pek çoğu bu bağışıklık sistemini aşırı aktive etmektedir. Bunların ışığında ve pandeminin başında pek çok organ tutulumu olan covid 19 hastalarında klinik olan veya olmayan tiroid hastalıkları saptanmış ve bu bir şüphe oluşturmuştur. Ama hastalığın ilerleyen dönemlerinde covid 19’un tiroid bezine spesifik olarak hastalık oluşturmadığı gösterilmiştir.

Tiroid hastalığı olanlar ne yapmalı?

Kronik tiroid hastalıkları olan hastalar için covid 19 enfeksiyonu riskinde artış söz konusu değil. Veyahut tiroid hastalığı olan bireylerde enfeksiyon daha ağır seyretmemektedir.

Tiroid az çalıştığı için tedavi alan hastalar şikayetleri olmadıkça aynı ilaç dozu ile tedavilerine devam etmeli ama şikayet olması halinde hekime başvurmalılar. Takipleri biraz geciktirebilirler. Belki bu durumda online yollar ile hekimle bağlantıya geçebilirler. Tiroid ilaçları aksatılmamalı. Beslenmeye dikkat edilmeli. Yeterli iyot alımı ve c vitamini alımı sağlanmalıdır. Tiroid ilaçlarının alınmaması bağışıklığı bozup enfeksiyona yatkınlık oluşturabilir.

Tiroid bezi çok çalıştığı için ilaç tedavisi alan hastalarda durum biraz daha farklıdır. Bu hastalar ilaç dozu değişimi için hekime daha sık gitmesi gereken bir gruptur ve takipte aksaklık pek tercih edilmemelidir. Mümkünse hijyen koşulları sağlanarak, maske ve mesafe kurallarına uyarak hekime ulaşmalı ve hormon düzeyleri takipleri yapılmalıdır. Ateş, boğaz ağrısı, genel durum bozulması halinde ilacı kesip hekime başvurmaları gerekmektedir. Bu hastalarında diyette iyot kısıtlaması, iyi beslenme ve ilaç tedavisine uyum göstermeleri oldukça önemlidir.

Tiroid nodülleri olan hastalar kontrol zamanlarını hekimlerinden öneri alarak erteleyebilirler. Ama bunu mutlaka hekime danışıp yapmalılar. Riski yüksek ve takibi gerekli olan nodüller için erteleme kararı hekime bırakılmalıdır.

Tiroid kanseri olan hastalar eğer tedavileri tamamlanmış, cerrahisini olmuş (sonrasında radyoaktif ilaç tedavisi almış yada almamış olsun) ise covid 19 enfeksiyonu için herhangi bir risk artışı görülmez. Takiplerini hekime danışarak devam etmeleri yeterlidir.

EV HEMODİYALİZİ YAPARAK AĞIR İŞLERDE RAHATÇA ÇALIŞAN BÖBREK HASTALARI VAR!

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ercan Ok, “Evde hemodiyaliz yapan hastaların haftada 3 gün diyaliz merkezine belli saatlerde gitme zorunluluklarının ortadan kalktığını ve aktif olarak iş hayatına katıldıklarını söyledi ve ekledi: “Türkiye’de ev hemodiyalizi tedavisine başlamış hastalar arasında yapılan bir değerlendirmede; aktif çalışan hasta oranı %48,4. Bu hastalar arasında inşaat işçiliği, ağır vasıta şoförlüğü, tarım işçiliği gibi ağır bedensel işler yapan hastalar bile var. Ayrıca bu hastaların içinde maratona katılan, kıtalararası yüzenler de mevcut.”

İleri dönem kronik böbrek hastalığını, böbreklerin süzme fonksiyonunun %90’dan fazlasının kalıcı olarak kaybı şeklinde tanımlayan Prof. Dr. Ercan Ok, bu durumda hastanın hayatını devam ettirebilmesi için böbrek nakli ya da diyaliz olmasının şart olduğunu ifade etti. Türkiye’de şu anda her 1000 kişiden birinin ileri dönem kronik böbrek hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Ercan Ok, “80 bini aşkın ileri dönem böbrek hastalığı hastasının %75’i hemodiyalizle tedavi ediliyor. Son 5 yıla bakarak, bu sayının her yıl %1,5-2 civarında arttığını söyleyebiliriz.” dedi.

Ev hemodiyalizinde Avrupa’da ikinci, dünyada beşinciyiz
Ülkemizde son 10 yılda pek çok hastanın evde hemodiyaliz yapmaya başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Ercan Ok, “2020 Mart sonu itibarıyla ev hemodiyalizi yapmakta olan hasta sayısı 835’ti. Bu sayıyla Türkiye en çok sayıda hastaya ev hemodiyalizi hizmeti sunan ülkeler arasında Avrupa’da İngiltere’den sonra ikinci, dünyada ise ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya’dan sonra beşinci sırada. Ülkemizde şu anda ev hemodiyalizi hizmeti sunan diyaliz merkezi sayısı %10’lar düzeyinde, ancak hem kamuda hem özelde bu merkezlerin sayısı giderek artıyor. Hasta sayısı da buna paralel olarak yükseliyor.” diye konuştu.

Kolaymedikal platformu ile medikal sektörü dijital dönüşümünü sağlayacak

Medikal sektöründe dijital dönüşüm,

Kolaymedikal ile gerçekleşiyor

Türkiye’de faaliyet gösteren medikal cihaz üreticisi ve satıcılarının Ürün Takip Sistemi (ÜTS) projesi ile entegre bir şekilde çalışmaları yasal bir zorunluluktur. Sağlık Bakanlığı tarafından geliştirilen ÜTS projesi, ülkemizde üretilen veya ithal edilen tüm tıbbi cihazların ve kozmetik ürünlerin, üretim bandından satılıp kullanıldığı yere ve hastaya kadar takip edebilmesini sağlayan bir sistemdir.

Son yıllarda e-Dönüşüm uygulamaları artarak devam ediyor. Bununla birlikte, eczane, medikal ve optisyenlik müesseseleri gibi sağlık hizmeti sunucuları ile medikal malzeme ve ilaç/etken madde temin eden tüm mükelleflere, 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren, brüt satış hasılatına bakılmaksızın e-Fatura ve e-Defter zorunluluğu geliyor.

e-Dönüşüm sürecinin öncü şirketi Kolaysoft Teknoloji, medikal sektörünün dijital dönüşüm yolculuğu için “Kolaymedikal Platformunu” hazırladı. ÜTS yazılımı ile entegre çalışan Kolaymedikal Platformu sayesinde, medikal sektörünün hayatı kolaylaştırırken, dijital dönüşüm süreçlerini hızlı ve kolay bir şekilde yapacaklardır.