Evlenecekler, işe eleman alacaklar hep doğru insanı ararlar. Ancak doğru insanı bulmak hiç de kolay değildir. Zira herkesin kendi doğruları olduğu için ‘doğru’ denen şey de bir tane değildir. Dünyada kaç insan varsa o kadar da ‘doğru’ vardır. Ayrıca bu doğrular devamlı değişip duruyorlar. Yirmili yaşlardaki ‘doğru’ kriterimizle otuzlu veya kırklı yaşlardaki kriterlerimiz aynı olmuyor.

Öyle ya da böyle; hayatımız boyunca doğru insanı bulmak için uğraşıp dururuz. Sonuç mu? Tabi ki de hayal kırıklığı…

İşin garibi doğru insanı ararken kendimizi ‘doğru insan’ olarak kabul ediyoruz peşinen. Yani biz mükemmeliz ve doğal olarak da hakkımız olan mükemmelin peşine düşüyoruz. Bu arada, ‘acaba ben de doğru insan mıyım?’ diye kendimize hiç sormuyoruz maalesef.  

İyisi mi dostlarım; herkesi olduğu gibi kabul edelim, herkese saygı gösterelim ve içimizden geliyorsa da kararında sevelim…

**

Neden Farklı Olmaya Çalışırız?

Genellikle olduğumuzdan farklı olmaya çalışma gibi bir eğilimimiz var. Aklıma Michael Jackson geliyor. Popun kralı olmuş dünyaca ünlü star, yirminci yüzyılın son çeyreğine damga vurmuş büyük bir şarkıcıydı.

Ne var ki renginden ve yüz hatlarından memnun değildi. Bunun için yüzden fazla estetik ameliyat geçirdi. Artık sadece popun değil estetiğin de kralı olan Jackson, son yıllarında tanınmayacak hale gelmişti.

Oysa yaratılışımız gereği zaten farklı değil miyiz dostlarım?.. Evet, farklıyız. Dünyadaki tüm insanlardan da farklıyız hem de. O halde farklı olmak gibi çocuksuluklara hiç gerek yok. Kendimiz olalım yeter.

**

Dostlarınızı Tanıyor musunuz?

Can Yücel: “Hadi simit satanı anlıyorum, kestane satanı da; peki dost satmak ne oluyor? O da mı ekmek parası?..” diyor.

İnsanlar birbirlerini rahatlıkla satabiliyor, vicdanları hiç örselenmeden bir güzel harcayabiliyorlar. Öyle bir yüzyılda yaşıyoruz ki pek dostumuz yok maalesef. Olanların da ne kadar dost oldukları şüpheli.

Sorsanız, herkes dostunuzdur fakat sözle dost olunmaz.  Her şeyden önce;

- Sizin olmadığınız bir yerde sizi müdafaa ediyor mu?

- İyi gününüzde olduğu gibi kötü gününüzde de yanınızda olabiliyor mu?

- Sırrınızı saklıyor mu?

- Yüzünüze doğruları korkusuzca söylüyor mu?

- Ailenizi veya bir emanetinizi gönül rahatlığıyla kendisine teslim edebiliyor musunuz?..

Böyle arkadaşlarınız varsa onlara gönül rahatlığıyla ‘dostum’ diyebilirsiniz…

**

Mevki Makam İnsanı Yüceltir mi?

Her insan belli bir makama veya mevkiye gelmek ister. Kendisi istemese de eşi, dostu, çevresi ister. Örneğin bir yerde öğretmensinizdir, aileniz veya çevreniz müdür olmanız için bastırır, durur.

İster siz isteyin ister çevreniz istesin; bir makama gelmek güzel şeydir dostlarım. Çünkü makamlar insanlara, saygınlıkla birlikte birçok şey katarlar.

Fakat unutulmamalıdır ki mevki ve makamlar insanı bir yere kadar taşıyabilirler. Sonrası o insanın meziyetlerine kalıyor. Eğer o kişi mümtaz bir şahsiyet ise kendisi yükseldiği gibi işgal ettiği makamlara da itibar kazandırıp o makamları da yüceltir.

Ünlü düşünür J. J. Rousseo da: “İnsanı mevki yükseltmez, insan mevkiyi yükseltir.” diyerek bu gerçeğe vurgu yapıyor.

**

Takıntılı mısınız?

Hiçbir şeyi takmamak nasıl bir problem ise her şeyi takmak da bir o kadar problem. Etrafınıza bir bakın isterseniz; her yer takıntılı adamlarla dolu. Temizliğe takanlar, insanlara, çevreye, siyasete, spora ve daha bir sürü şeye takanlar…

Mesela temizlik konusunda hassas olmak iyi bir şeydir fakat bunun ileri aşaması bir tür hastalıktır artık.

Doktora tezimizi yazarken bir arkadaşımla kütüphaneye çalışmaya giderdik. Bir şey yiyip içmemeye çok dikkat ederdi. Çünkü kendi evinden başka bir yerin lavabosunu asla kullanamazdı. Bazı günler onun için kütüphane, tam bir çileye dönüşürdü.

Geçenlerde sosyal medyada denk geldiğim, hoşuma giden bir yazıyla bitirelim dostlarım:

“Şu dünyada bazı şeyleri çok da takmayın. Yapılan araştırmalara göre, her yüz insandan yüzü de ölüyor.”

***