Meteoroloji uyardı; ‘İstanbul’da şiddetli yağış, şimşek olacak. Ayrıca çok büyük dolu yağacak, akıllı olun, dikkat edin’ dedi. Bu uyarı

Meteoroloji uyardı; ‘İstanbul’da şiddetli yağış, şimşek olacak. Ayrıca çok büyük dolu yağacak, akıllı olun, dikkat edin’ dedi.

Bu uyarının üstüne belediyeler boş durur mu, yapamadıkları alt yapı sorunları ortaya çıkmasın diye bastılar propagandayı; ‘Fena yağış olacak. Portakal büyüklüğünde dolu yağacak. Sel olabilir, ev ve dükkanlarınız su altında kalabilir, Dikkatli olun’.
Bu ateşten daha önce nasibini alan sigorta şirketleri yine zarar etmemek için yüklendiler telefon mesajlarına; ‘Aman dikkat edin. İstanbul’da hava fena olacak. Arabalarınızı adam gibi koruyun. Arabanızın üstüne ağaç devrilir, kaçak çatı düşer, komşunun balkon çiçek saksıları inerse zararı karşılamayız. Tek kek biz değiliz. Herkes bedelini öder’

TV’ler de sanki vatandaşı düşünüyormuş gibi yapıp aslında reyting kaygısıyla gelen ‘dolu felaketi’ haberlerini gazladı.

Bunun üzerine kapalı otoparkların önünde kuyruklar oluştu, İki saatte tüm kapalı otoparklar doldu.
Neden?
Çünkü hemen hemen hiçbir ev yönetmeliklere göre yapılmamış ve özel otoparkı yoktu.
Belediyeler ve müteahhitler malı götürsün diye değil otopark yapmak bodrum katlarına bile garibanları yerleştirip, kira alıyorlardı.
Yapılan sözde ‘Kentsel dönüşüm’ aslında ‘Malı götürme dönüşümü’ olduğu için sokaklar, caddeler, arabalar ve vatandaşlar iyice çaresiz kaldı.

Kendini çok akıllı sanan bir gerizekalı ilk hamleyi yapıp bu doğal felakete karşı ilk tedbiri aldı.
Ve arabasının üstünü bir battaniye ile kapattı.
Hatta bazıları hangi battaniye ile kapatacaklarını tam olarak bilemediği için hanımıyla bile tartıştı.
Ve hatta bazı yengeler kocalarıyla kavga edip;
‘O Battaniyeyi arabanın üstüne koyamazsın İsmail. Ben onu gelirken çeyizimde getirdim. Git kendi battaniyeni koy. Onu babam almıştı bana’ diyerek cıngar çıkarttı.
Tabii bu arada aracını ‘Araç kredisi’ ile alıp, borcunu ödemediği halde zengin havasında gezenlerin aslında zengin olmadıkları da anlaşıldı. Çünkü arabalarını üstüne koydukları battaniyeler çok eskiydi.
Yani bir tane yeni battaniyesi bile yoktu!

Bazıları da hemen bir Battaniyeci’ye gidip sıfır bir battaniye alarak arabasının üstüne koydu ve kamuoyuna ‘Bakmayın arabamın eski olduğuna, Bakın ben de zenginim. Para ile imanın kimde olduğu bilinmez’ mesajını vermeye çalıştı.

Bazıları da ipin ucunu iyice kaçırıp arabanın üstüne yorgan, yatak, şilte, bez, havlu, yastık, meyve kasası, çatı izolasyon malzemesi, tahta, odun… ne bulduysa koydu.

Çok az bir grup ise; ‘Dünya malı dünyada kalır. Nasıl olsa ben de para var. Yenisini alırım’ ayağında arabasının üstüne hiçbir şey koymadı.

Yetkililerin açıklamasına göre; Saat 17:00’de dolu başlayacaktı.
İstanbul tüm hazırlığını yapmış doluyu bekliyordu.
Ama o saatte hava yavaşça düzelmeye başladı.
Saat: 20:00 gibi İstanbul’da hava iyice düzeldi.
Taa ki ertesi gün, Saat: 09:30 gibi hafif bir yağmur geçişi oldu, o kadar.

Oysa Çanakkale’de sel baskınları oldu,
Oysa Bursa’da sel baskınları oldu.
Peki felaket ve yağış neden İstanbul’u es geçti?
Bunda ahmakça her yeri betonlaştırma, ormanları yandaşlara peşkeş çekme, doğanın dengesini bozma gibi etkenler yatıyor olabilir mi?

Doluyu beklerken neler mi öğrendik?
Demek ki; Birkaç yetkili birkaç uyarı yaparsa;
Ve medya bu açıklamayı ateşlerse;
Ve biraz da korku oluşursa;
Tüm İstanbul tarihte görülmemiş bir şekilde arabalarını sarıp sarmalayabiliyormuş.

İşte ‘Toplum mühendisliği’ dedikleri de tamda bu.
Gelişmemiş toplumların algı sistemini tetikleyerek istediğin gibi yönetebilirsin.
Şimdi anladın mı son seçimin sonuçları neden böyle çıktı diye?
Sahi; Arabaları sağlama aldınız da sokakta yaşayan canları hiç düşündünüz mü, ya birinin başına bir dolu düşüp ölse ya da sakat kalsa ruhunuz duyacak mıydı?