Eğitim hayatına başladığımız yıllarda tarih derslerinde,  Türklerin ana vatanının neresi olduğu konusunda geniş çaplı bilgiler öğrendik.Türklerin ana vatanının Orta Asya olduğunu,atalarımızın Anadolu’ya Orta Asya’dan göçerek geldiklerini bildik. Peki hiç düşündük mü?Orta Asya’ya nereden gelmiştik?

Kalıpsal bilgilerin dışına çıkmayı alışkanlık haline getirmeliyiz.Belki eğitim sistemimiz buna izin vermedi,belki de biz bir takım şeyleri ezber üzerine çok da üstüne gitmeden öğrenmeyi seçmiştik.Belki de soru sorabilmeyi unuttuk.  Biz belki bu soruyu sormadık ama ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk yıllar önce bu konuyu merak edip ve büyük bir emekle araştırmıştır. 1922 yılında Atatürk, Türkiye Büyük Millet Mecisinde yapmış olduğu konuşmasında  Türklerin kökenine olan merakını dile getiriyordu. Konu üzerine araştırma yapacağının sinyallerini o zamandan vermişti aslında.

“Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında, tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh’un oğlu Yasef’in oğlu olan kişidir.”

Atatürk Türk tarihini en kapsamlı şekilde ortaya çıkarmak istiyordu. Bir olma , millet olma yoluna geçmeye çalışan ve uzun sürelerce Batılı güçler karşısında kendisini ezilmiş hisseden Türk milletine özgüven aşılamak, kudretini hatırlatmak için 1930’lu yıllarda Türk Tarih Tezi çalışmalarına başladı. Bu çalışmalar içerisinde bizzat kendisinin de ilgilendiği Güneş Dil Teorisi’ni de eklemek gerekiyor. Güneş dil teorisi Türkiye’nin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan bilim teorisidir. Bu teori ayrıca tarih içerisinde büyük bir rol oynamış Atatürk’ün devrimlerine de ilham olmuştur.

1930'larda geliştirilen Türk Tarih Tezi kapsamında, Türklerin Orta Asya’dan önceki ilk yurtlarıyla ilgili teoriler üretilmeye başlamıştı. Türk Tarih Tezi çalışmalarının en gizemli araştırması Mu kıtasıydı. Geçmiş zamanlarda Pasifik okyanusunda bu kıtanın varlığından bahsedilirdi. İnsan aklının alamayacağı bir medeniyette, iyilik ve merhamet ile yönetilen uygarlığın çok gelişmiş bir yapıya sahip olduğu söylenilir. Demokrasi ile yönetildiği güneş enerjisinden faydalanıldığı günümüz uygarlığından da çok ileri bir seviyede olduğu bilinirdi. Günümüzden çok farklı olarak insanların büyük bir uyum içerisinde olduğu ve tek Tanrı inancına ait bir uygarlıktı. Bu Tanrı “Ra” idi ve güneş ile sembolize ediliyordu. Bu yüzden Mu uyarlığına Güneş İmparatorluğu da denmekteydi.

İşte bu uygarlık Atatürk’ün ilgisini çekiyordu. Öyle ki Mu kıtası hakkında en yetkili kişi olan ve ilk defa kapsamlı araştırma yapan kişi Albay James Churchward ‘ı Ankara’ya davet etmiş kendisinden bu kıta hakkında bilgi edinmiştir. Churchward, Hindistan’da İngiliz ordusundan görev yaparken Tibet’te konuk olduğu bir tapınakta rahiplerden aldığı eğitimle arşivleri incelemiş belirli tabletler üzerinde çalışma yapmıştır.Churchward;  ayrıca Mayalar, Mısırlılar, Sümerler ve Uygurların Pasifik’te sulara gömülen MU denilen bir kıtadan dünyaya yayıldıklarını iddia ediyordu. Atatürk de, Türklerin Orta Asya’dan önceki anavatanlarının MU kıtası olabileceğini düşünmeye başlamıştı.

Chruchward’ın davetinden sonra Atatürk  60 kişilik bir heyet kurdurarak Mu kıtası hakkındaki kitapların tercümesi emrini verdi.Araştırma metinlerini büyük bir dikkatle okudu.Mu kıtasının insanlığın ana vatanı olduğunu, nüfusun 64 milyona çıktığını yazan kısmın altını çizmişti. Mu'da geçen tanrı kavramıyla da yakından ilgilenmiş, yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağının üzerinde durmuştu.

Ayrıca  Mu kıtası ve Maya dili incelemelerinde Tahsin Mayatepek ‘in araştırmalarının  da katkısı çoktur. Tahsin Bey'in elçilik vazifesindeki esas görevi Maya dilinin öz Türkçe'yle olan benzerliğini ve maya tabletlerini araştırmaktı.Yaptığı araştırmalar;  Maya , Aztek ve İnka uygarlıklarının kullandığı eşyaların, Türklerin kullandığı eşyalara benzediği, hatta davul ve kalkanlarında kullandıkları ay ve yıldızın Türk bayrağındaki ay ve yıldızdan hiçbir farkı olmadığı açıkça kanıtlanıyordu. Tapınak ayinlerini yöneten kişilerin kürsülerinde, dünyada sadece Türk mitolojisinde görülen ''Bozkurt'' figürünün bire bir aynısının kullanılması, Atatürk'ün üstünde durduğu bir diğer konu olmuştu. Türklerin Amerika kıtasının yerlisi olan Maya uygarlığı ile nasıl bir benzerliği olabilirdi?

İşte bu benzerlikler bütünü Atatürk ve ekibini araştırmaya yönlendirmişti. Ancak çalışmalarını kitap haline getirmeye ömrü yetmedi.Dünya Tarihinin nerede başladığı ve Türklerin OrtaAsya’ya nereden geldikleri konusunda araştırma yapacak, Atatürk’ün yarım bıraktığı araştırmasına devam edebilecek tarihçilere ve arkeologlara büyük görev düşüyor.