(YA HİÇ KARŞILAŞMASAYDIK) “Çakal, Road Runner’ı kovalar, onu uçurumda sık

(YA HİÇ KARŞILAŞMASAYDIK)



“Çakal, Road Runner’ı kovalar, onu uçurumda sıkıştırır, uçurumun kenarı çatlarken Road Runner’ın düşmesini bekler rasyonel akıl, çatlak koptuğunda ise Çakal’ın bulunduğu ana kısım düşer ve güleriz. Bizi güldüren şeyler rasyonel ile irrasyonel arasındaki uyumsuzluk veya yer değiştirmedir düşüncesi yaygındır.”



Klinik Psikolog, Psikoterapist, Yazar Tuğçe Isıyel’i, kitabı piyasaya çıkmadan da takip ediyor, muhtevalı ve her yönden zengin yazılarını okuyordum. Çeşitli mecralardaki gazete yazılarını da…



Tuğçe Isıyel ne yazsa okurum.



Bilgisayarımın bir köşesinde kendisinin adıyla kayıtlı, onun yazılarından aldığım notlar isimli dosyam bile var. Yazımın giriş kısmındaki alıntı da o notlarından birinden ve çocukluğumda, seyrettiğimde haline üzüldüğüm Çakal ile ilgili olduğu için bu metafor beni fazlasıyla ilgilendiriyor.



Tuğçe Isıyel’in yazılarını okurken, sanatsal bir keyif alıyorum, örneğin toplum içinde ellerine telefon/tablet verilip kulaklık kullanmadıkları için çevreyi rahatsız eden çocuklar üzerine yazdığında ‘ben de bunu fark etmiştim’ veya daha iyi hissetmek, iyileşmek için sevgili değiştiren bir insanın yaralarına yara açtığını okuduğumda ‘ben de böyle düşünmüştüm’ diyorum.



Hayatın içindeki devinimde, nasıl yapıldığını veya ne yapılmaması gerektiğini öğreniyorum ve insan ilişkilerindeki, yaşam karşısındaki karmaşıklık duygusu ile mücadele etme azmi kazanıyorum.



İnsan yaşamında çocukluğun, yaraların, yaraları tedavi etmek isterken açılan yeni yaraların ve yas tutmanın, yas tutulmadığında bu durumun doğuracağı sonuçların veya nerede dışa vuracağının ne demek olduğunu bir kez daha anlıyorum.



***



Tuğçe Isıyel’in, ‘Ya Hiç Karşılaşmasaydık’ isimli kitabı raflarda yerini aldı.



İnsanların birbirleriyle karşılaşmaları önemli, hatta hayatî... Çünkü kendini ilişkilendiğin kişiyle var ediyorsun. Boşluklarını muhatabınla dolduruyor, yaralarını onunla kanatıyor veya iyi ediyorsun.



Onda kızdığın, görmekten nefret ettiğin şeyleri aslında kendin yapıyorsun veya o konuyla alakalı kendi kişisel sıkıntıların var.



Benim gibi insan ilişkilerinde tereddüt yaşıyorsanız, fazla irdeliyorsanız, kimi zaman bu nedenle ince elemekle suçlanıyorsanız, geçmişteki karşılaşmalarda karşı cins ile çatışma, güç mücadelesi, kendini ifade edememe sorunları yaşadıysanız ve hâlâ yeri geldiğinde en basit şeylerin nasıl yapıldığını bilemeyip kuşku duyuyorsanız ‘Ya Hiç Karşılaşmasaydık’ı okuyun.



Tribünlere oynamayan, ben çok biliyorum havası takınmayan, bilgisini dayatmayan, samimi, meraklı, müşfik bir kadın ve yazar göreceksiniz.



Beni çok fazla tanımasa bile, yıllar içinde, kendisine yazıp sorduğum tüm sorulara incelikle yanıt vermiştir, bana liste halinde kitap önermiştir ve çeşitli konularda tavsiyelerde bulunmuştur.



İnsanlara yardımcı olmanın, bireyi geliştirmenin, arızalarımızın/karanlık yanlarımızın farkında olup onlarla mücadele etmenin ve daha bir sürü güzel eylemin gayretindedir.



Satır aralarında bunlarla karşılaşacak, son attığı kazık yüzünden hayatınızdan çıkarmayı düşündüğünüz bir dostunuz varsa, bir daha düşüneceksiniz.



Yazının ve sanatın tedavi etme gücünü biliyoruz.



Tuğçe Isıyel’in yazılarında psikanalizin edebiyat ile olan ilişkisini, insan ilişkilerinde neyi neden yaptığımızı, öğrenilmiş çaresizliklerimizi, onulmaz korkularımızı, geleneğin marazlı tarafını, toplumun hâkim baskısını, kutsiyet atfedilen şeylerin sarkastikliğini ve en nihayetinde çözüm yollarını okuyacaksınız.



Doğan Kitap etiketiyle piyasaya çıkan ‘Ya Hiç Karşılaşmasaydık’ın arka kapağında yazdığı gibi, psikoterapi odasında, sokakta, evde gözlemlenen insan hallerinin edebiyattan psikanalize, sinemadan mimariye uzanan biçimlerini görecek, insanın ve ilişkilerinin karanlıkla aydınlık taraflarına, var oluşun sürekliliğine ve değişkenliğine incelikle göz atıp bilinçdışının izini süreceksiniz.



Çocukluğumda, Çakal, Road Runner’ı kovalar, onu uçurumda sıkıştırırdı, uçurumun kenarı çatlayıp koptuğunda Çakal’ın bulunduğu ana kısım düşerdi ama ben gülmezdim, her defasında kaybeden tarafta yer alır, Road Runner’a diş bilerdim.



Psikanalizin ve edebiyatın da, daha çok kaybedenlerle ilgilendiğini ise yıllar sonra anladım.