Günü görmek basar / maddî görüş,

      Yarını görmek basîret / manevî görüş.

      Günü gün etmek isteyenler;

      Olur sonunda bin beter!

                               x 

      “Yirmi altı bin beyitle altı cilt teşkil eden Mesnevî, bitmiş değildir. Mesnevî’de Kur’an’ın, Mevlânâ’da da Hz. Muhammed’in ruhunu aramalıdır. Mesnevî’de Kur’an’daki vahyin görünüşleri, Mevlânâ’da da Peygamberimizin kutsal ruhunun parıltıları vardır.” (Mithat Baharî Beytur)

                               x

     “Felsefe’nin üzerinde durduğu üç konu Allah, Âlem ve İnsan’dır.” (Mutahhari)

     Fakat Felsefe; dîne âmir / emreden değil, dîne memur / onun emrinde olmalı. 

     Felsefe dîne hâkim değil, hâdim / ona hizmetkâr olmalı. Ona hizmet etmeli.

                               x

     Söyleyen bildiğini söyler. Dinleyen bilmediğini öğrenir. İki kulak bir ağzımızın olması da sanki: Bir söyle iki dinle, der gibidir. Nitekim “Söz gümüş ise, sükut altındır.”

     Kuş yavrularının yumurtalarından çıktıktan sonra, bir süre suskun kalmaları; söyleyecek sözleri olmadığındandır. Bir müddet dinleyecekler, yani öğrenecekler ki dolsunlar. Çünkü taşmak için dolmak gerek. Konuşabilmek için de bir müddet susmak ve dinlemek icap eder.

                                 x

     Büyük zatların kuşe-i uzlete / yalnızlık köşesine çekilmeleri; insanlardan kaçmak için değil. Kendileriyle baş başa kalmak içindir. Dış âlemden ve insanlarla meşgul olmaktan ayrı düşerek; kendileriyle hasb ü hal etmek / sohbet içindir. Kendi içinde, kendinden kendine bir seyahate / geziye çıkmak / seyr ü sülûkta bulunmak gayesine mâtuftur.

                                x

     Münakaşa ve çekişmeye fırsat ve sebebiyet vermemek için, söyleyeceğimizi nefsimize / kendimize hitap ederek söylemeli. Çünkü bu durumda dinleyene itiraz hakkı olmaz. İsterse ale’r-re’s ve’l-ayn / başım gözüm üstüne diyerek kabul eder veya etmez. Zira dinleyici mevkiindedir.

     Hitap / sesleniş ise önce avama / halka yapılmalı. Havassa / aydına hitap; avama / halka hitabın satırlarında mündemiç olup, aydınlar onun farkına varmakta mâhirdirler.

      Misal ve örneklerle konuşmak; avama / halka hitap tarzı. Çünkü avam çocuk hükmündedir. Çocuk ise, duyduğundan çok gördüğüne inanır. İzah, açıklayarak konuşma üslûbu ise, havassa / münevver ve aydına karşı yapılan hitap ve sesleniş şeklidir.

     Ayrıca hatip mes’eleyi ortaya koyup, baskıyı ima edecek sözlerden de uzak durmalı. Kısaca: Akla kapı açmalı, ihtiyarı / kabul veya reddi dinleyiciye bırakmalı.

                                 x

     Akıl büyük bir nimet. Nitekim aklı olmayan dinen mes’ul ve sorumlu bile olmuyor. Akıl göz gibidir. Şüphesiz göz büyük bir nimet. Ama ışık olmayınca göz neye yarar? Akıl da göz gibi büyük bir nimet. Onun da ışığa ihtiyacı var. O da vahiy ışığıdır. Ancak vahiy ışığı sayesinde yol alabilir. Demek ki akıl kendi başına yol almak için değil; gösterilen vahiy yolunda / ışığında yol alabilsin diye lûtf edilip verilmiştir insan olan insan.

     Meselâ: Aklım var diye fizik eğitimi almamış biri; fizikçi ile fizik konusunda tartışmamalı. Ancak iki fizikçi, fizik konusunda tartışırlarsa; bundan hayırlı, müspet sonuçlar çıkar. Nitekim: 

     “Çıkar âsâr-ı rahmet; ihtilâf-ı rey-i ümmetten.” denmiştir. Yani ancak aynı konuda, aynı konuyu bilenler arasında fikir alış verişi olduğu zaman; rahmet eserleri yani güzel ve faydalı sonuçlar ortaya çıkar.

     Yoksa kör dövüşü olur.
     Nitekim dünyadaki bütün Kapitalizm, Sosyalizm, Nazizm, Komünizm vb. ...izmler; düşünen bazı insanların; insanların hayrına diyerek ortaya koydukları ekonomik, sosyal hayat ve yaşam örnekleridir. Hepsinde birer hakikat payı olmakla beraber tamamında, bütün olarak ifrat ve tefritten / ileri - geri aşırılıklardan kurtulamamış yönler ve hususlarla lebaleb / tamamen doludur. Ve bilhassa Komünizm; arkasında milyonlarca insanın kanından oluşan bir kan gölü bırakmıştır. 

     Evet dinimiz akıl dinidir. Fakat o akıl “akıl” olacak. Kendini yetiştirdiği sahada aklına başvuracak. Fakat ehli olmadığı konularda; o konuyu bilenlere soracak.

     Zaten âyet de böyle demiyor mu?

     “Ve emrühüm şura beynehüm.” (Şura: 38) 

     Onların aralarındaki işleri istişare / meşveret etmek / fikir danışmak / müşaverede bulunmak iledir.