Dünya düzeni... Kademeli huzura erme yolunda sadece bir durak... Sonsuz bucaksız evrende kimbilir kaç durak var! Biz ve her türlü canlılar tek tek, seviye atlaya atlaya ulaşmaya çalışıyoruz sonsuz nura, huzura... Aslında bilimsel, deneysel anlamda bunu en iyi anlatabilecek örnek kesinlikle sperm olurdu... Evet onların da milyonlarcası çetin bir yolculuğa çıkar. Yoğun çetin geçen bu yolculukta kimi dışarıda kalır, kimi asitik ortamda yok olur. Yolculuğa dayanamayıp kendi kendine yok olan olur. Kıvrımlara takılıp geç kalanlar olur. Savunma sistemlerine yakalananlar olur. Sözde uyanıklar çıkar, bilmeden doğrudan ayrılan, kestirmeler arayıp kaybolanlar olur. Kabadayılık yapıp engelleri yıkıp geçmeye çalışırken telef olanlar olur. Ulaşmaya çalışan arkadaşının üzerine basarak avantaj arayan olur. Zıt yönlü hareketlere uyum sağlayamayanlar olur. Neşesi kaçan olur. İddiasını kaybeden olur. Yönünü kaybeden olur. Başka yöne kanalize olan olur. Kısaca olur da olur. Ve sonunda hedefe hepsi ulaşamaz. Bu süreç bizim dünyamızdan bakınca kısa bir süre gibi gelebilir. Ama evrenin farklı zaman kavramlarındaki bu yolculuk, onlar için aynı sürede olduğu söylemekte doğru olmaz. Ve en nihayet sürecin sonunda az sayıda kalanlar seviye atlamaya hak kazanır.

Bu az sayıdakiler; Fark yaratabildikleri için en iyilere girerler. Sadece ruhen ve bedenen en sağlıklılar seviye atlamaya hak kazanır. Karşılarına çıkan engelleri takdikler ile, yol boyunca geliştirdikleri teknikler ile geçebilenler üst seviyeye çıkmaya hak kazanır. Geliştirememiş olupta, heyecanını kaybetmeyenler tekrar başa dönebileceklerdir. Ve bir kez daha deneyebileceklerdir. Bu yılmama ve inanç, reenkarnasyonu çağrıştırır. Sadece heyecanını kaybedenler “hiç” olur, kaybolur, gider.

Bu büyük yarışı kazananlar, bir üst seviye de yarışmaya hak kazanırlar. Ve Dünya yolculuğu başlamış olur. Bütün bu kovalamaca, koşuşturmaca, gelişim sağlama hepsi bir bir seviyeleri atlayıp hakka ulaşmak içindir. Her seviye de imtihan, biraz daha zorlaşır. Hakka, halka, ahlaka, hukuka yakışır tavır daha çok önem arzeder.

Artık çalışma, engelleri aşma, gelişim gösterme, araştırma, bilimsel tutum, ulaşmaya çalıştığın hak uğruna başkaların hakkını yememe, hakka olan inancı yitirmeme, onurlu bir yarışa, sınava, sorgulamaya Dünya’da devam edilecektir. Bunları sağlıklı yapamazsak, sürecin sonunda maalesef çok azımız yine bir üst seviyeye çıkma hakkı kazanabiliriz.  

İşte imtihanımız bu! Hırslarımız, nefs terbiyemiz bu!..

Bizler, dünya yolculuğundan uzun zamandır kopamayanlarız... Bu arada istenen seviyede olmasa da Dünya’da çok şey öğrendik. Bunların içinde en önemli keşiflerimizden biri, işlerimizi basite indirgemek, kolaylaştırmak adına “Para” oldu. 

Zaman ilerliyor, süre daralıyordu. Karnımızı doyurmak, barınmamızı sağlamak, güvende kalmak, engelleri aşmak, çocuklarımızın bizden daha iyi eğitilmesi, gelişmesi için parayı harcamaya başladık. Aslında engelleri geçebilmek için araç olarak maşa (para) kullanmayı keşfetmiştik. Böylece havaleli, direkt temastan kaçınmış, işlerimiz kolaylaşmıştı. Tonlarca malzeme cebimize sığmıştı. Ama bu Dünya öyle bir sınavdı ki! Her türlü araç amacımızdan, yolumuzdan bizi saptırmak için engele dönüşebilirdi. Bu kolaylaştırma keşfi, gelişimi tamamlamamışın amacına dönüşüp, aldanmasını, “hakkı” onun daha çoğunu sahiplenmek sanmasını sağlayabilirdi. Ve aynen oluverdi... 

Keşfimiz olan, kullanmak için icadımız para, bizi kullanmaya başladı.. İnancını paraya değişenler oldu. Amaçlar saptı. Seviye atlama hedefi artık söz konusu bile değil... Unuttu o hedefini ya da paranın büyüsüyle tamamen vazgeçti. “Çok param olmalı” duygusu gözleri kararttı, amaçtan saptırdı.

Amacından sapanların, yaşları ilerleyip de hastalık, ölüm yaklaştığında pişmanlıkları da başlayıverdi. Bir genç ile karşılaştığında ‘Yaşının kıymetini bil’, ‘Senin yaşında olayım 50 milyar borcum olsun’ gibi ifadeler dilden dökülür oluyordu. Çünkü yaptıklarının farkındaydı. Biliyordu, seviye atlayamayacaktı. Kaybolmuştu, hatta öyle bir kaybolmuştu ki heyecanını, ruhunu bile bulamıyordu. 

Dolu dolu, ahlaklı, faydalı, amacından sapmadan yaşamışları ayırmak çok kolay... Onlar asla başa dönmek istemez. Tekrar genç olmayı düşlemez. Artık tek beklediği, düşündüğü bir üst seviyesinin gereklilikleridir. 

Özet ile; Hedef için öncelikle hareketlenmeliyiz... Hareket; Gelişim ve üretmeyi sağlar. Devletlerin görevi de; Bu hareketlenme motivasyonunun düşmemesini sağlamaktır. Bu motivasyon aracı da elbette dengeli kazançtır. Böylece hareketlenen, üreten, saniyeleşen, ekip, biçenler daha çok istihdam, yani daha çok insana harekete geçilebilecek imkân sağlar. Böylece gelir dengeli dağılır. Ahlak, hukuk, güven tavana yayılır. Aç, yoksul kalmaz. 

Eğer kişiler ürettiklerinden kazanç sağlayamazlarsa, motivasyon arayışına girer. Bir de ardından motivasyonu duran, hareket etmeyen inşaatta bulurlarsa! Sermaye birer birer konut alımına kayar. Konut alımında çok kazanır, rant elde ederse, yani inşaat ile motive olursa, daha çok ve daha çok konut alır. Bu arada hareketlenme de iyice biter. Para binalara yatırılır ve sonra bir kenarda beklenir. Haliyle duran yatırımlar hareketlenmeyi de gelişmeyi de durdurur. Tembelliği, işsizliği hortlatır. Rant, faiz ekonomisi başlamıştır. Para yavaşça az bir kesimin elinde birikir. Tabi aşırı zenginleşenler olur. Toplum da aynı oranda fakirleşir. Tabi bu dengesizlik, fakirlik virüsü, o doyumsuz zenginlere ulaşması uzun sürmeyecektir. Anlık hazlar uzun ızdraplar yaşatır. Ve zenginlerde de kısa sürede erime başlar. Hareketlenme ve hedefe ulaşma motivasyonunu ise tamamen kaybolur. 

Ve nihayet o toplumda; Hakka, hedefe, yaradılış amacına ulaşamayanlardan olur. İşte tam da bunun için faiz, rant haram kılınmıştır.