Sivas Kongresi’nin ardından 20 Ekim’de Amasya’da, İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa ile görüşüp, bazı kararlar alan Mustafa K

Sivas Kongresi’nin ardından 20 Ekim’de Amasya’da, İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa ile görüşüp, bazı kararlar alan Mustafa Kemal Paşa’nın asıl kazancının biri Heyet-i Temsiliye’yi İstanbul’a kabul ettirmekse tabii diğeri de Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın toplanmasını temin etmekti.

Toplanacak yeni Meclis ile, Osmanlı tarihinde III’üncü Meşrutiyet Devri başlayacaktı. Zira Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra 21 Aralık 1918’de Padişah iradesi ile Meclis-i Mebusan feshedilmiş, Kanun-i Esasiye göre 4 ay içinde seçimler yenilenmediğinden İkinci Meşrutiyet devri kapanmıştı.

Her ne kadar bazı çevrelerde TBMM dönemi III’üncü Meşrutiyet olarak değerlendirilse de, III’üncü Meşrutiyet Devri; Heyet-i Temsiliye’nin baskıları ile yapılan seçimi müteakip 16 Ocak 1920’de İstanbul’da başlamıştı. Ve Mustafa Kemal Paşa da bu Meclise 7 Kasım 1919’da Erzurum Milletvekili olarak seçilmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis-i Mebusa’nın Anadolu’da toplanması talebi Amasya’da kabul görmüş olmasına rağmen, yasal zorunluluklar yanında Osmanlı’nın İstanbul’u terk etmeye hazır olduğu izlenimi verileceği nedenleri ile Ali Rıza Paşa Kabinesi tarafından Meclis-i Mebusan’ın İstanbul dışında toplanması uygun bulunmamıştı.

Aslında düşman işgali altında, Meclis’te milli iradenin tecellisinin beklenemeyeceği ortada olsa da kısa sürede bir çözüm de yok gibiydi.

Bu durumda Mustafa Kemal Paşa Heyeti Temsiliye’nin, İstanbul’a daha yakın bir yere, Ankara’ya naklinin uygun olacağını değerlendirerek bu konuda Heyet-i Temsiliye’den karar da almıştı.

Seçimler de, büyük ölçüde Müdafa-i Hukuk tarafından desteklenen adayların kazanması ile sonuçlanıyordu. Ve seçilen milletvekilleri, mevcut durum hakkında bilgilendirilmek için Heyeti Temsiliye tarafından Trabzon, Samsun, Eskişehir, Edirne gibi uygun illere yönlendiriliyordu.

Değerli okurlarım, gerçekten o günkü koşullarda Sivas ile Anadolu’nun batısı ve güneyi arasında büyük ulaşım ve haberleşme zorlukları vardı.

Ankara’nın doğusunda demiryolu yoktu.

Anadolu’da ulaşım, şase denilen ortaçağ kervan yollarından farksız, ıslaha muhtaç ve sürekli bakım isteyen yollarda yapılabilirdi. En çabuk araç, at ve araba idi.

İstanbul’la haberleşme de, Ankara üzerinden telgrafla yapılabilirdi.

Ayrıca Erzurum’daki 15nci kolordu nedeni ile Doğu’da yakın bir tehlike olmasa da, Batı’da İzmir’e çıkan Yunan Ordusu ve işgaller nedeni ile Batı Anadolu büyük tehlike içinde bulunuyordu. Ve tabii komuta heyetinin de en tehlikeli hedefin yakınında olması gerekliliği, Heyet-i Temsiliye’ye Ankara’yı işaret ediyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa 18 Aralık 1919’da, üçbuçuk ay kadar kaldığı Sivas’tan ayrılmış, Kayseri, Mucur, Kırşehir, Kaman üzerinden Hacıbektaş’a da uğrayarak 27 Aralık 1919’da Ankara’ya nakletmişti. Artık Ankara Milli Mücadelenin merkezi olacaktı.

Kayseri de, Kırşehir’de, Ankara’da halk; O’nu yollara dökülerek törenlerle, sevinç gösterileri ile karşılamışlardı.

Bu ara milletvekili seçimleri de sonuçlandığından Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya gelen milletvekilleri ile gruplar halinde toplanarak O’nlara;


  • Milli Mücadelenin parolası yerine geçecek bir Milli Yemin’inin kabul ve ilanını,

  • Meclisin kapatılması halinde Meclisi toplantıya davet edebilmek için kendisinin Meclis Başkanı olarak seçilmesini,


  • Meclis’te güçlü bir Müdafa-i Hukuk Grubu teşkilini,


  • Ali Rıza Paşa Hükümetini devirip, Milli Harekete daha yakın bir hükümetin oluşturulması gerektiğini anlatıyor ve talep ediyordu.




Osmanlı Mebusan Meclisi de 12 Ocak 1920’de açılmış, III’ncü Meşrutiyet dönemi başlamıştı.

Değerli okurlarım, malumları Rusya; çıkan komünist ihtilali nedeni ile Birinci Dünya Harbi’nden Kasım 1917’de çekilmişti. Bir yıl sonda 29 Eylül’de Bulgaristan, 30 Ekim’de Osmanlı, Kasım ayı başlarında da Almanya ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu ateşkes imzalayarak savaştan çekilmişlerdi. Akabinde barış antlaşmalarının hazırlanması için savaşın galibi Müttefikler 18 Ocak 1919’da Paris’te toplanarak barış şartlarını saptamaya ancak başlayabilmişlerdi. Bir yıl içinde Almanya, Avusturya ve Bulgaristan’la anlaşmalar yapılabilmiş, Osmanlı Devleti ile yapılacak anlaşma belirsiz bir zamana bırakılmıştı. Zira Osmanlı’nın paylaşımı için, önceden aralarında yapılan anlaşmalar Rusya’nın savaşı terkini müteakip bozulmuş, Boğazlar ve Türk toprakları konusundaki anlaşmazlıklar da giderilememişti.

Değerli okurlarım, iyi ki giderilememiş. Türk Milleti olarak; Mondros’tan, 30 Ekim 1918’den 1920 yılı başlarına kadar ki ondört aylık süre çok iyi kullanılarak, Kuvay-ı Milliye teşkil edilmiş, Milli Mücadele başlatılmış ve halka maledilmiştir.

Türkiye ve Rusya’nın; Libya’daki çarpışmaların durdurulması için birlikte yaptıkları çağrı, malumları General Hafter tarafından ne yazık ki, henüz kabul edilip imza edilmedi. Ama Türkiye ve Rusya’nın girişimlerinin devam edeceği ve bu çağrının uluslararası kuruluşların katılımları ile daha güçleneceği de beklenmektedir.

Ayrıca Libya’da Saraç-Hafter anlaşmazlığının, Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında imzalanan Deniz Yetki Alanları Antlaşmasını ortadan kaldıracağı anlamına gelmeyeceği de ortadadır.