Dünya toplumları içerisinde; kendi hallerinde yaşayan, bulundukları devletlerin toprakları içerisinde kimseye zarar vermeyen, sanatın ve zanaatın her dalını yapan, bulundukları devlet sınırları içersinde yaşarken, devletten hiçbir şey talep etmeyen, toplumun eğlenmesi, neşelenmesi için; hatta hastaları, ölümleri olsa bile acılarını içlerine gömerek; geçim için çalışan, tabiatı seven her zaman barışı isteyen belki de sadece Roman toplumudur diyebilirim. Ama ne yazık ki; O masum insanlar da Nazi yönetimince yine Nazilerin söylemiyle Porajmos’a uğramaktan kurtulamadılar.
Peki nedir bu Porajmos?
Evet Porajmos: “II. Dünya Savaşı’nda Nazi yönetimince gerçekleştirilen Romanlar’a yönelik soykırımdır. Kelime anlamı olarak yok etme ve yıkım anlamına gelen Porajmos yine toplu katliam anlamındaki Samudaripen kelimeleri bu soykırımı ifade etmede kullanılmaktadır.”
Adolf Hitler döneminde, Nürnberg ırk yasaları 15 Eylül 1935'te kabul edildi. İlk Nürnberg Yasası, "Alman Kanı ve Onurunun Korunması Yasası", Yahudiler ve Almanlar arasındaki evliliği ve evlilik dışı ilişkiyi yasakladı. İkinci Nürnberg yasası, "Reich Vatandaşlık Yasası", Yahudiler’in Alman vatandaşlıklarını ellerinden aldı. 26 Kasım 1935'te Nürnberg Yasaları’na ek bir kararname çıkarılarak Roman Halkı Roman (veya Romanlar) ırk temelli devletin düşmanları” olarak adlandırıldı ve böylece Yahudiler’le aynı kategoriye konuldu. Böylece, Sinti ve Romanlar’ın Avrupa'daki kaderi, Holokost’taki Yahudiler’in kaderiyle paralellik gösterdi. Bu yasa ile Almanya, Nürnberg yasalarını Romanlar’a da uygulanacak şekilde genişletti. Romanlar, Yahudiler gibi, 7 Mart 1936'da oy kullanma haklarını kaybettiler.
Yahudilere karşı soykırım olan Holokst'tan önce başlanmış bu toplu katliam, zorunlu tehcir ve yok etme hareketinde temel motivasyon Nazi Almanyası’nın ve ideologlarının benimsediği Aryan ırk yaratma fikri ve hastalıklı, sakat ve aşağı ırktan olup bu saflığı kirleten yabancıların temizlenmesi düşüncesiydi. Alman Kanını ve “Onurunu Koruma Kanunu” olarak da bilinen Nürnberg Yasaları ile yasal temele oturtulan fikirler uyarınca, üstün ırktan olmayanlar alt sınıf insanlardır ve Ari ırkına ait insanlar ile evlenmeleri yasaklanmıştır. Bu yok edilmesi gereken aşağı ırklar tarifi içinde engelliler, Romanlar ve Yahudiler sayılmış ve Alman ırkını nasıl bozdukları vurgulanmıştır.
1936 yılında Romanlar’ın seçme hakları tıpkı Yahudiler’e olduğu gibi ellerinden alındı ve 5 Temmuz 1936'da Alman İçişleri Bakanlığı "Romanlar’la mücadele" adıyla bir genelge yayınladı. Bu genelge uyarınca genel bir "Roman taraması" başlatıldı. Berlin kanalizasyonu yakınlarındaki Marzahn'da bir Roman kampı kuruldu ve toplama kampı olarak işlev kazandı. 8 Aralık 1938'de Nazi Partisi şefi Heinrich Himmler'in çıkardığı genelge ile Romanlar Avusturya'daki Dacau Sachsenhausen Buchenwald, Lackenburg gibi toplama kamplarında gözaltına alındı ve II. Dünya Savaşı yıllarında farklı ülkelerdeki gettolara ve gaz odalarına sürüldüler. II. Dünya Savaşı sırasında Yahudi Soykırımı’nın da başladığı günlerde 24 Kasım 1941 tarihli emirde, 707. Bölük komutanı Romanlar’a yönelik "Ari olmayan ırk" fikrinin yansımasını şu şekilde belirtiyordu:
“Yahudiler ve Romanlar” … Emredildiği gibi, Yahudiler gibi yok edilmeli girilen her yerde ve Romanlar’ında sonu gelmelidir. Bu görev, siviller ve polis tarafından yerine getirilmekte. Daha sonra bu gettolardan, sivil birimlere ya da SD’ye verilirler.
Başta Almanya, Avusturya, Hırvatistan, Macaristan, Romanya olmak üzere, Nazi yönetimi veya Nazi işgali sonrası kurulan idarelerce çıkartılan kanunlar ve uygulamalar uyarınca Roman nüfusunun önemli kısmı mal ve mülkleri müsadere edildikten sonra toplama kamplarına gönderildiler. Dünya savaşının öncesindeki baskılar 13 Ekim 1942'de çıkarılan emirle toplu katliama dönüştü ve savaş bittiğinde, Auschwitz-Birkenau, Chelmno, Sobibor kampları olmak üzere çeşitli toplama kamplarına sevk edilen Alman ve Avusturya Romanlar’dan yarıdan fazlası öldürülmüştür. Belzec, Jasenovac kamplarındaki Balkan Romanları’nın kaybı ise bunun çok daha ötesindedir. O dönemde Avrupa'daki Roman nüfusunun 1 milyondan az olduğu düşünüldüğünde, 220.000 ila 500.000 arasında değişen Roman katliamının boyutları ortaya çıkmaktadır.
Bu dönemde kamplara gönderilmeyen ve özellikle Bulgaristan, Yugoslavya, Arnavutluk, Sırbistan idareleri altında yaşayan Romanlar için ise soykırım öncesi Almanya'daki gibi çalışma yasağı, seçme hakkının iptali, zorunlu çalışma, müsadere, Roman olmayanla evlilik yasağı ve zorla din değiştirme gibi uygulamalara maruz kaldı. Miklös Horthy idaresindeki Macaristan ve özellikle Ion Antonescu yönetimindeki Romanya'da soykırımın boyutları diğer ülkelere göre daha büyük kayıplara sebep olmuştur.
Toplama kamplarındaki mahkûmlar belli renkte arma taşımak zorundaydı. Tıpkı Yahudiler’in Davut Yıldızı veya siyasi tutukluların kırmızı üçgen takmaları gibi, Roman tutuklular da sivri ucu aşağı bakan siyah veya kahverengi arma taşımaktaydı. Dachau Toplama Kampı’nda 500.000 kişinin yok edildiğini görmek mümkündür. Bazı araştırmalar ise bunun da üstünde sayı vermektedir. Örneğin Teksas Üniversitesi'nde çalışan Roman kökenli Ian Hancock'a göre savaş dönemi Nazi idaresi güdümündeki Estonya, Litvanya, Lüksemburg, Hollanda ve Bağımsız Hırvatistan Devleti'nde yaşayan bütün Romanlar soykırıma kurban edilmiştir. Hawaii Üniversitesi'nden Rudolph Rummel bu sayıyı 258.000 olarak verirken Zbigniew Brezinski bu sayının 800.000 seviyesinde olduğunu öne sürmektedir. (Bianet-Nazi Almanyası’nda Roman Soykırımı-17 Aralık 2011.)
Günümüzde bu soykırımda hayatını kaybeden ve katledilen Romanlar için çeşitli ülkelerde anma etkinlikleri düzenlenmektedir. 2 Ağustos 1944 tarihi Dünya Roman Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü olarak kabul edilmektedir.
Kısacası: Bir milyona yakın masum insanın ölümünü hatırlamak anmak insani bir görev olsa gerek.