Gücünü makamından alan birisi “Neticede biz de insanız,” demişti. Aslında sanki ateşten yaratılm

Gücünü makamından alan birisi “Neticede biz de insanız,” demişti.



Aslında sanki ateşten yaratılmıştı da insanlık ona, onu aşağıya çeken bir eklenti gibi sonradan verilmişti.



Karanlıktı ve külüstür bir arabayla, bir bilinmeze doğru yol alıyorduk. Hasta Beşiktaşlı, geçkince bir adam tutuyordu direksiyon simidini…



Uykusuzdum, yorgundum, bulunduğum konumu hak etmediğimi düşünüyordum ve hayatın bana vermediklerine, bilerek elinde beklettiklerine karşı öfke doluydum.



Sabaha karşıydı. Asfalt yol altımızdan, duygudan yoksun hayatlarımız gibi ağır ağır akıyordu.



Hasta Beşiktaşlı, uykuya yenik düşmesin diye, transferlerden konu açtı, hep oyunu kuralına göre oynamış, hasletlerinin farkında olmayan ve uzun zaman önce ağır bir dayak yemiş yakışıklı bir adam…



Yemiş yemiş eritememiş neticede insan, yelleniyordu.



Herkes onun gaz kaçırdığını biliyordu ama onlar, en nihayetinde insan olamadıkları için burunlarını tıkıyorlar, sağır sultan gibi başka taraflara bakıyorlardı.



Görmezden gelmek öğretilmişti bu lâin topluma… Yanlışları düzeltmemek… Ahlaksızca yaşananın seyrine bakmak…



Bir kurban seçip onun uçurumdan düşüşünü zevkle, şehvetle temaşa etmek…



Jamaika kökenli Britanyalı yazar, Zadie Smith, insanları küçümsemememizi söylemişti.



“Kendilerinin olmayan acıyı izlerken, kötü haber verirken, telefonun öbür ucundaki hıçkırıkları dinlerken aldıkları keyfi asla küçümsemeyin!”



Bu neticede insan, beni az önce, hem de elin günün içinde, çok kötü azarlamıştı. Herkes bıyık altından gülmüş, bu anın sihirli zevkini ve güzide keyfini çıkarmıştı.



Ben içimden ana avrat küfürler ederken kendimi başka şeyler düşünmeye zorlamıştım. 



Şimdi susuyor olabilirdim ama potansiyelimi biliyordum ve kendimi de biliyordum.



Sadece yaşım geçiyordu. Hayallerim bir türlü gerçekleşmiyordu. Yanlış tercihler yapmıştım üstelik… Kimse yar değildi, yanımda ve yakınımda bir Allahın kulu yoktu.



Oysa ne demişti Oğuz Atay.



“İyi şeyler birdenbire olurdu; bu kadar bekletmezdi insanı… Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkardı. Ya da hiçbir şey çıkmazdı.”



Benim silik yaşamımda da hâlâ hiçbir şey olmuyordu. Güzellikler gelip beni bulmuyordu.



Kendi dünyamda, sürüncemede yaşıyor, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski kahramanları gibi ciddiye alınmak istiyor ama fark edilmeyince de deliye dönüyordum.



Kudretini koltuğundan alan bir oturan boğa, “Neticede biz de insanız,” demişti bir tarihte. “Ben de rahat rahat yellenebilirim.”



Zifiri karanlıktı, bir uzay mekiğinin içindeydik ve bir bilinmeze doğru yol alıyorduk.



Hasta Beşiktaşlı efendice bir adam kullanıyordu uzay mekiğini…



Uykuyla uyanıklık arasında bir hayal âlemindeydim.



Yar olacak olanı, yanımda yakınımda bulunacak olanı aramaya çıkmıştım ve hayallerim canımı yakıyordu.