Çok enteresan bir hikayedir Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanı. Sürekli yeni yolculuklara çıkan bir adamın hikayesini anlatır. Her yolculuk yeni bir haya

Çok enteresan bir hikayedir Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanı. Sürekli yeni yolculuklara çıkan bir adamın hikayesini anlatır. Her yolculuk yeni bir hayattır, yeni çevreler, yeni insanlar, yeni hikayelere boyanan...

Cesarettir belki de hayat, yeniye yer açan herkesi ödüllendirir... Bize her seferinde toprağından seslenir: Sevmediğin bir yerde kök salma, sen ağaç değilsin diye...

Hani Özdemir Asaf’ın Çizik adlı şiirinden bir gün çizmemiz gereken şeyler için şu mısraları hatırlayalım...
“Ölüm gibi bir şey oldu... Ama kimse ölmedi”. Bazen ölüm gibi bir şey’dir ama kimse ölmez...

Olgunlaştıkça öğreniyoruz vazgeçmeyi, hayatın bir devir daim olduğunu, hiçbir şeyin durduğu yerde durmadığını, canlı yaşamanın yaşamın bir gereği olduğunu, durmanın sadece ölülere mahsus olduğunu, akışın içinde değişimin kaçınılmaz olduğunu...

Charles R. Darwin’den şu söz hepimize gelsin o zaman: “Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan... Değişime en çok adapte olabilendir, hayatta kalan.”

Sonuç olarak insan, insan olma bilincinin ve sorumluluğunun içinde donmuş kalıplarından ve gölge yanlarından karanlık yönlerini aydınlığa çevirerek, ışığın akışına yürüyerek faydasını, değerini, ürettiğini görünce mutlu olur.

Gerçek akıl sahibi karanlıkları aşar, gerçeğe yaklaşır, engellere karşı savaşır. Çünkü bilir ki içinde bu bilgi ve güç vardır. Yanlış otobüse binse bile ondan inmeyi, doğru güzergaha götürecek otobüse binmeyi bilir.

Yanlış otobüse binmişsen güzergahını değiştirme otobüsü değiştir, adresi biliyorsan hiçbir zaman geç değil...