Mehmed Mâsum hazretleri bir gün abdest alıyormuş. Talebesi su dökerken hemen çocuğun elinden testiyi kaptığı gibi duvara fırlatıyor. Duvara çarpın

Mehmed Mâsum hazretleri bir gün abdest alıyormuş. Talebesi su dökerken hemen çocuğun elinden testiyi kaptığı gibi duvara fırlatıyor. Duvara çarpınca testi paramparça oluyor. Çocuğun da ödü patlıyor. “Eyvah, ben ne kabahat yaptım ki? Gerçi testiyi aldı başıma çalmadı, duvara çaldı. Başıma çalsaydı bu kadar üzülmezdim.” diyor.
Ve ağlaya ağlaya oradan çıkıyor, Mehmed Mâsum hazretlerinin evine gidiyor. Hanımı çocuğu tanıyor, “Niçin geldin yavrum, niye ağlıyorsun?” diyor. Çocuk; “Efendi hazretleri bana kızdı” diyor. Hanım; “Ne oldu?” deyince de “Efendim abdest alıyordu, ben su döküyordum, birdenbire elimden testiyi aldı, duvara çaldı, testi duvarda parçalandı. Ne hata yaptım acaba? Ben onu kızdırdım, söyleyin de beni affetsin.” diyor.
Akşam Mehmed Mâsum hazretleri eve gelince hanımı soruyor: “Efendi sen bugün ne yaptın?” “Ne yapmışım?” diyor. “Çocuk sabahtan beri ağlıyor. Abdest alırken kızmışın ona. Testiyi alıp duvara çalmışın. Ne kabahat yaptı?” diyor. “Herhangi bir kabahati yok.” diyor. “Öyleyse niye ağlatıyorsun? diyor. “Ben onu ağlatmadım ki.” diyor. Hanımı “E, ne oldu o zaman?” deyince “Ne olduğunu sana anlatayım.” diyor Mehmed Mâsum hazretleri.
Ve buyuruyor ki, “Tam abdest alıyordum. Hindistan’ın uzak bir yerinde beni seven talebelerimden biri ormanda giderken, kocaman bir aslan çıkmış karşısına. Aslanın karnı aç, paralayacak çocuğu. Tam üstüne atılacak, pençelerini kaldırmış. An meselesi, saldırıp çocuğu yutacak. O anda çocuk; ‘Yâ şeyhim kurtar!’ diyor. O kadar.”
Talebe; “Yâ şeyhim, kurtar!” derken, bir de ne baksın, aslanın alnında bir testi parçalanıyor ve aslan yere yıkılıyor, ölüyor. Demek ki abdest alırken, “Yâ şeyhim!” deyince, Allahü Teâlâ ona işittiriyor. An meselesi. Nasıl imdadına yetişsin hemen? Testi var yanında. Testiyi kavrayıp aslanın üstüne atıyor.
Hâlbuki orda olanların aslandan filân haberi yok. Testi duvara gitti, duvarda parçalandı zannediyorlar. Hâlbuki aslanın kafasında parçalanmış o testi. Birkaç ay sonra o çocuk geliyor, tekkede bunu anlatıyor başkalarına. “Böyle böyle gidiyordum, aslan karşıma çıktı, tam üstüme atlarken, ‘Yâ şeyhim!’ dedim, o an tabanca kurşunu gibi bir testi geldi, aslanın alnında parçalandı. Aslan da yere yıkıldı.” diyor.
Bir hadîs-i kudsîde Allahü Teâlâ “Bir kulum farzları kusursuz yapar ve nafileleri de ilâve ederse, ben o kulumu çok severim. O kadar severim ki, onun işiten kulağı olurum.” buyuruyor. “Benle işitir.” ne demek? Yani bir anda işittiririm ona. “Onun oynayan eli olurum.”, yani bir anda dünyanın her yerine elini uzatırım.
Allahü teâlâ bir kulunu severse, “Ne söylerse yaparım, ne dua ederse onun duasını yerine getiririm.” diyor. İşte Mehmed Mâsum hazretleri de böyle. Allahü Teâlâ ona işittirdi. Attığı testi bir anda bir aylık yola gitti. Aslanı paraladı. İşte böyle inanan, zamanın evliyası olur." (Türkiye Gazetesi, Gönül Sultanları, 28.1.2017)
BİRKAÇ MİSAL DE KENDİ HAYATIMDAN
Yıl 1959. Selimiye Askerî Ortaokulu’na girdikten sonraki işlemlerden birisi de okuyacağımız yabancı dil için kura çekmekti. Dört yabancı dil arasından istediğim dil olan İngilizce yazılı kâğıdı Allahü Teâlâ elime gönderdi.
Yıl 1963. Ortaokul bitti, Erzincan Askerî Lisesi’nde mi okuyacağız, yoksa İstanbul’da Kuleli Askerî Lisesi’nde mi okuyacağız? Yaka numaram küçük olduğundan ilk kurayı ben çektim. İstanbullu olduğum için, hâliyle çok istediğim Kuleli Askerî Lisesi yazılı kâğıdı torbadan çektim.
Yıl 1968. Kara Harp Okulu bitirme sınavlarındayız. Her ders için 250-300 soru tespit edilmiş, bunları çalışıp sınava girmemiz istenmişti. Sınavlar sözlü yapılıyordu. İlk sınavda tombala torbasından üç soru çektim birisi 77 numaralı soru idi. İkinci gün başka bir dersin sınavında yine üç soru çektik tombala torbasından ve tekrar 77 numaralı soruyu çektim. Sonra kendi kendime dedim ki sen üst üste iki defa 77 numaralı soruyu çektin, yarın da 77 numarayı çekebilirsin, her ihtimale karşı sen bu 77 numaralı soruyu çok iyi çalış. Kaderin cilvesi ders atom fiziği yani kuantum fizik ve mekaniğinin anlatıldığı bir ders. Ve Allahü Teâlâ’nın izniyle 77 numaralı soruyu üçüncü sefer tombala torbasından çektim. Artık 77 numaralı tombalayı 250 soru içinden üçüncü sefer çekebilmemin ihtimal hesabını siz yapın. Ben sebebe yapışıp bu soruyu tekrar çekeceğime inanarak çok iyi çalıştım ve Allahü Teâlâ da yarattı. Cevaplara hemen 77 numaralı sorudan başlayıp motor gibi anlattım. Hâlime bakan hoca “Sen sınava çok iyi hazırlanmışsın, diğerlerini cevaplamasan da olur.” dedi ve beni sınav odasından çıkardı.
Allahü Teâlâ, “İsteyin, vereyim.” buyuruyor. Ama sebeplere yapışmak kaydıyla. Sebebe yapışmadan istemek temenni olur. Ben de 77 numaralı soruyu istedim. Amma sebebe de yapıştım. Ben inanarak o soruyu defalarca çalıştım. Allahü Teâlâ da torba içindeki 250 soru numarasından üstünde 77 yazanı elime gönderdi. Yani tedbir, takdire denk düştü elhamdülillah.
Daha buna benzer birçok hadise başıma geldi. Bir gün canım çok çay istiyordu, sabah dişimin tedavisi için Çapa Tıp Fakültesi’ne tedaviye gideceğimden kahvaltı yapmamıştım. Dişimin tedavisi esnasında da çayı düşünüyordum. Bir sebeple tedaviye ara vermek zorunda kaldık. Dişimi tedavi eden doktor, “Mustafa Amca gel sana çay ısmarlayayım.” Dedi. Doktorların kafeteryasına gidip çay içtik.
Yine bir gün çalışma arkadaşıma, şeker hastalığı ile ilgili bir yazının bilgisayardan çıkışını alıp verdim. “Senin baban da şeker hastası istifade eder.” dedim.
O da “Ya Mustafa Abi ben de diyordum ki içimden, yazıcıdan bir çıkış fazladan alsa da bana da verse.” dedi.
Eminim sizlerin de başına, böyle olaylar çok gelmiştir. İşte Kuantum Fizik ve Mekaniği, önceleri anlaşılamaz olan böyle olaylara açıklık getirmekte ve mucize, keramet ve feraset gibi olağanüstü olayların da Allahü Teâlâ’nın sonsuz gücü ile sübûtî sıfatlarından ilim sıfatının sınırları içerisinde yaratıldığını göstermektedir.