Bu hafta da renkler bahsinden gidelim. Karadır şu bahtım kara. Nasıl bir renktir şu kara? Şimdi bazılarınız karanın bir renk olmadığını mı söyl

Bu hafta da renkler bahsinden gidelim. Karadır şu bahtım kara. Nasıl bir renktir şu kara? Şimdi bazılarınız karanın bir renk olmadığını mı söylüyor? Niye? Burada bilimsel izahlara girmeye lüzum yok. Çünkü beni karanın ne olup olmadığı değil, karakteri ilgilendiriyor. Sonra karanın bir renk olup olmadığına gelince bal gibi olmasa da katran gibi ortadadır ki bir renktir efendim. Hem de nasıl bir renktir. Daha evvelki renkler konusunda da belirtmiştim, renklerin bir karakteri olduğunu. Sahi bu minvalde bakılırsa karanın nasıl bir karakteri vardır acaba? Madde madde sıralarsak nasıl olur:
I. Bir kere latiften kesife doğru bir sıralamada en kesif, en koyu renk olur kara ve hayret, karadan daha karası vardır yine de. Sanırım bu rengin bir sonu yok. Belki o yüzden de kolay kolay renk sınıfına da konmuyor. Evrenin ne kadarı karanlık maddeden oluşuyordu? Karanlık denilen o madde, sakın bizim bu kara olmasın?
II. Kara asaleti temsil eder. Bunun nedeni sanırım rengin ağırlığı ve her şeyi yutma kabiliyetidir. Karanın nasıl bir yok edici olduğunu karadelik gerçeği ziyadesiyle açıklar ki, sonra kara olmasaydı kainatta zıtlık diye bir hal vücut bulamazdı. Beyaz ve Siyah. Ying ve Yang. Dünyanın kadim felsefelerinde başı çeken bir hayat memat meselesi…
III. Kara bahtsızlığın, aman vermeyen feleğin rengidir. Sebebi ışığı bu kadar boğan bir renk olmasından mıdır acaba; yoksa ölünce hepimizin kör olup sonsuz bir karanlığa gömülmesi midir buna sebep? Sahi ölünce kör mü olacağız?
IV. Karanlıkta da görürüz. Zifiri karanlıkta veya karada sadece karayı gördüğümüz için hiçbir şey göremiyoruz. Merak ediyorum, ağaçlar görüyor mu, ya eşyalar, bir bardak mesela; sehpa, koltuk, pencere, lamba görüyor mudur? Bir lamba, ışığı yanınca bizim gözlerimizi açmamız gibi görüyordur belki de. Saçma mı? Niye saçma olsun? Asıl saçmalık, gördüğümüze inanmak, dünyayı duyularımızla sınırlamak. Gerçek pekala başka bir boyutta olabilir, yani şimdi bizler hayal ettiğini gören körler olabiliriz. Belki görmüyoruz da gördüğümüzü sanıyoruzdur. Ha, ha, ha… Yoksa yaşamıyor da yaşadığımızı mı zannediyoruz? Zanlar Âlemi… Bir körün gördüğü bir acı düş olmamız bana daha akılcı geliyor.
V. Kara mutluluktur. Ne alaka deme şimdi okur. Eskiden kızlarımız tepeden tırnağa kara gelinlik giyermiş. Belki yirmi sene evvel bir yerlerden mi okumuştum böyle bir şeyi, hatırlamıyorum ki. Bir düşün şimdi, önümüzdeki ay düğünün olacak saadetli okurum; eşin kapkara bir gelinlik giyiyor. Hatta gerçekliği varsa bu tam Doğu’ya göre bir gelenek. Doğu’da misal Hindistan'da -tamamen Doğu olan tek ülke- gelinlikler ne renk acaba? Şayet kara ise Doğu-Batı medeniyetleri arasındaki asıl farklılığa neyin yol açtığı çıkmış oluyor ortaya.
Müsaadenle okur, Tanzimatçılar gibi burada araya girip Hindistan’la alakalı bir anımdan söz edeyim. Üniversite yıllarında bir dostumla Hindistan hayalimiz vardı. Bir gün Hindistan'a gidecek, bulanık Ganj’da yıkanacak, Mazoların tuhaf bir törenini de gerçekleştirecektik. Kısmet, belki gideriz bir gün.
VI. Kara, hiç tartışmasız sondur, topraktır ve elbette en sadık yardir.
Haftanın kitabı: Kara ile alakalı olacağını dikkatli okur tahmin etmiştir. Stendhal’dan Kızıl ve Kara ve Pamuk’tan Kara Kitap. Aklıma takıldı da, kara ile siyah aynı renkler mi? Renkli zamanlar dilerim kıymetli okurlarım…