GÜNEY GÜNEYAN'IN RÖPORTAJI İÇİN TIKLAYINIZ...
İçsel yolculuğunu müziğe dönüştüren Rudi Babayi, “Maskelerin Dansı” şarkısıyla insan doğasının görünmeyen yüzlerine ayna tutuyor. Profesyonel hayatın koşturmacası içinde bile duyguların izini süren Babayi, samimiyet ve gerçeklikten ödün vermeden kendi sesini bulmaya çalışıyor. Rock müziği bir tür değil, bir ifade biçimi olarak gören sanatçı, dinleyiciyi kendi maskeleriyle yüzleşmeye davet ediyor. “Görmediğin ama hissettiğin taraflarına kulak ver” diyen Babayi, şarkılarında bastırılmış duygulara dokunarak kalıcı izler bırakmayı hedefliyor. Keşif sahnesinin ışıkları Rudi Babayi için yanıyor. Şimdi gelin, bu içsel dansa birlikte kulak verelim!
Rudi Babayi kimdir? Kendini nasıl tanımlar? Müziğin dışında nasıl bir hayatın var, seni neler besler?
Rudi Babayi, müziği duygular ve hikâyelerle dokuyarak kendine bir yol çizen bir yolcudur. Kendimi tanımlarken hep içimde bir şeyleri keşfetmeye çalışan bir karakter görüyorum. Dış dünyadan gelen deneyimlerle içimdeki dünyayı beslemeye, büyütmeye çalışıyorum. Müziğin dışında ise profesyonel bir iş hayatım var; bir yandan günlük koşturmacalar içinde kaybolmamak, diğer yandan o akışta küçük anların tadını çıkarabilmek için çabalıyorum. Bazen bir sokak manzarasında, bazen bir yolculukta ya da yalnız geçirilen sessiz bir akşamda yeni ilhamlar buluyorum. İç dünyamı en çok gözlem yapmak, hayatın küçük detaylarını fark etmek ve farklı duyguları tanımak diri tutuyor. O anlar benim için yaratıcı enerjinin en saf kaynakları.
“Maskelerin Dansı” çok iddialı bir isim. Bu şarkı ne zaman içinden çıkıp dışarıya döküldü?
“Maskelerin Dansı”, insan doğasındaki ikilikleri, görünmeyen yüzleri ve bastırılmış duyguları sorguladığım bir dönemde içimden taşarak ortaya çıktı. Tam anlamıyla bir zaman dilimine ait değil; daha çok bir his, bir uyanış, bir kavrayış anıydı. Uzun süre içimde büyüyen bir tema, sonunda şarkıya dönüşerek dışarıya aktı. Aslında hepimizin içinde var olan ama çoğu zaman görmekten kaçındığımız bir duygunun ifadesi oldu. Bir anlamda içsel bir zorunluluktu bu şarkının doğması.
Söz ve müzik tamamen sana ait. Bu süreçte en çok hangi duyguya tutundun?
Bu şarkıyı yazarken en çok gerçeklik duygusuna tutundum. İçimizde ve etrafımızda dönen o görünmez oyunları, maskeleri, rollerimizi düşündüm. Bir yandan sahnenin cazibesi vardı, parlayan bir soytarı gibi, göz alıcı, büyüleyici... Ama diğer yandan ip üstünde yürüyen bir cambazın korkusu da vardı, her an düşebilme ihtimali. O yüzden bu şarkıda hem arzuların çekiciliğini hem de kırılganlığımızı anlatmak istedim. En çok da 'gerçek' hissettiğim duygulara tutundum.
Şarkıyı yazarken aklında bir kişi ya da bir sahne var mıydı, yoksa daha içsel bir yüzleşme mi bu?
Daha çok içsel bir yüzleşmeydi. Belirli bir kişi ya da sahneden yola çıkmadım; insanın kendi içinde yaşadığı karmaşayı, yabancılaşmayı ve kendine bile yabancılaştığı o anları düşünerek yazdım. Bazen kendi içimizde bile farkında olmadan çeşitli maskeler takıyoruz. Bu şarkı, o maskelerin dansını fark ettiğimiz, onlarla yüzleştiğimiz bir anın yansıması.
Aranjeyi Hür Kır’la birlikte yapmışsınız. Nasıl bir üretim süreci geçti aranızda, birbirinizi nasıl tamamladınız?
Hür Kır’la çalışmak son derece doğal, samimi ve akışkan bir süreçti. Ben şarkının temel duygusunu, ana yapısını kurarken, Hür bu duyguyu daha derin ve güçlü bir hale getirmek için doğru dokunuşları çok iyi hissetti. Aramızda fazla söze gerek kalmadan birbirimizi anladık diyebilirim. Ortak bir hedefimiz vardı: Şarkının özünü kaybetmeden onu büyütmek, genişletmek. İkimizin de müziğe duyduğu saygı ve tutkuyla bu süreci çok uyumlu bir şekilde tamamladık.
Dinleyici bu şarkıyı ilk kez duyduğunda ne hissetsin istersin? Bir cümle bırakacak olsan ne olurdu?
Dinleyicinin, kendi iç dünyasına bir pencere açmasını isterim. Bastırdığı ya da unuttuğu bir duyguyla yüzleşmesini, o duygunun varlığını kabul etmesini isterim. Eğer bir cümle bırakacak olsam: “Görmediğin ama hissettiğin taraflarına kulak ver.” derdim.
Rock müzik senin için bir türden daha fazlası gibi duruyor. Neyi anlatmak istiyorsun bu müzikle?
Rock müzik benim için bir tür olmanın çok ötesinde bir ifade biçimi. İçimdeki sorgulamayı, isyanı ve zaman zaman kırılganlığı taşıyabildiğim bir alan. Rock ile anlatmak istediğim şey hem bireysel hem de toplumsal maskelerin ardındaki gerçeğe dokunmak. Bazen güçlü bir çığlık gibi, bazen de sessiz bir itiraf gibi… Rock müzik, benim için duyguların en yoğun, en sahici haliyle aktığı bir mecra.
Bugün müzik yapmak kolay ama kalıcı olmak zor. Sen bu dünyada kendine nasıl bir yer açmak istiyorsun?
Kalıcılığı, çok kişiye ulaşmakla değil, doğru duygulara temas etmekle ölçüyorum. Bu dünyada kendime açmak istediğim yer; kendi hikâyemi, kendi sesimi olabildiğince dürüst bir şekilde anlatabildiğim, gerçek duygularla buluşabildiğim bir alan. İz bırakmanın yolu, sayıların ötesinde, ruhlara dokunmaktan geçiyor bence.
Sahneye çıkmadın ama üretiminle zaten bir sahne kuruyorsun. Peki ileride konser, canlı performans gibi planların var mı?
Aslında geçmişte sahne deneyimlerim oldu; çeşitli koro projeleri ve dağılmış gruplarımızla (gülüyor) birçok kez sahne aldım. Fakat kendi şarkılarımla sahneye çıkmak, çok daha kişisel ve özel bir adım olacaktır. Bundan sonraki süreçte konser ve canlı performanslar olabilir; ancak bunun doğal bir akışta ve doğru zamanlamayla olmasını istiyorum. Dinleyicilerle şarkılarımı birebir paylaşmak, şarkıların canlıda nefes almasını izlemek benim için çok anlamlı olur.
Kendi müziğini üç kelimeyle anlat desek ne dersin?
Sorgulayıcı, samimi ve geleceğe bakan.
Son olarak… Bu şarkıyı henüz dinlememiş birine ne söylemek istersin? Onu hangi ruh haliyle karşılamalı?
Şarkıyı dinlerken yargısız bir ruh haliyle kendine alan açmasını isterim. Kendine, kendi maskelerine, belki de unuttuğu duygulara bir anlığına yaklaşmasına izin vermesini… Bu şarkıyla ilgili en büyük dileğim; bir şekilde, bir yerinden dinleyene temas edebilmesidir. Çünkü bazen bir şarkı, farkına varmadığımız bir boşluğu doldurabilir. Aslında, canı nasıl istiyorsa öyle dinlesin. Metaforlardan canı sıkılırsa hareketli soundda da belki biraz dans eder.