Meşru Gayrimeşru filmiyle yeni filminiz vizyona giriyor. Filmi kabul etme hikayeniz uzun süredir gündemde. Bir dolandırıcılık hikayesi anlatıyorsunuz, ama kısa bir süre önce buna benzer bir olay başınızdan geçmiş. Böyle bir dönemde filmin size gelmesi tesadüf mü?

Önce film teklifi geldi. İş yoğunluğum olduğu için kesin bir dönüş yapamamıştım, ama gerçek hayatta dolandırılınca filmde oynamaya karar verdim.

Bu dolandırılma hikayesi nasıl gerçekleşti?

Bankadan aradıklarını söylediler, sigortayla ilgili bir şeyler söylediler. Ben kart numaramı, şifremi verdim. Kısa bir süre sonra anladım ki, 9 bin dolar dolandırılmışım. Sonra bu filmde oynamaya karar verdim. Bu film nasibimde varmış. Öyle düşünelim.

Hikayede en çok sizi etkileyen bölüm veya bir an neresi?

Tek bir an söyleyemem, ama hikaye olarak sevdim. Filmin hikayesindeki aynı olayın başıma gelmesi de hikayenin içinde olmam da büyük bir etken oldu.

Erdem Kuş’un hikayesi telefon hırsızları tarafından dolandırılmasıyla başlıyor. Herkes şunu söyler “Beni dolandırmak kolay değildir” sizce?

Bana da sorsanız, belki ben de öyle derdim, ama kazın ayağı öyle değilmiş. Kimse o konuda kendine güvenmesin. Bu telefonla olmasa bile, hayatın içinde başka şekillerde de dolandırıyorlar. Dolandırıcılar, organize bir şekilde bu işin rejisine kadar yapıyorlar. Başıma gelince daha çok farkına vardım. Belki yıllarca seni araştırıyorlar, yakınlarını araştırıyorlar. Altında büyük bir prodüksiyon var.

Erdem Kuş’un macerası ağlatacak mı güldürecek mi?

Üzecek, ama durumdaki komediye de gülümseyecekler. Bu buruk bir gülümseme olacak. Erkan’ın yaşadığı duyguları Erdem profesörün içine koyup oynadım.

Film seyirciye ne söyleyecek?

Yaş tahtaya basmayın. Benim başıma gelmez demeyin.

Filmin vizyonuna çok az bir zaman kaldı. Şuan nasıl bir döneminize denk geldik?

Heyecanlıyım, ama ben içimdeki heyecanı bastırmayı iyi bilirim. Güze bir film çektik, şimdi sıra onu halka sunmakta. Filmle birlikte vereceğimiz mesajlar, söyleyecek sözlerimiz var. Madem ülkede böyle bir problem var, biz de bu probleme daha fazla dikkat edilsin diye elimizden geleni yaptık.

Filmden sonra ilk hayata geçireceğiniz plan nedir?

Dijital platform için yazılan bir dizi var. İki kişilik, bir arabanın içinde geçiyor. Mayıs gibi çekmeye başlayacağız. Dizinin senaryosunun büyüyüp, televizyona geçme ihtimali de var.

Yılların eskitemeyeceği isim Erkan Can; oyunculuk yolculuğunuz en başından hep mücadele içinde geçmiş. Şimdi yıl 2024 teknoloji çağındayız ve her şey çok hızlı, ama oyunculuk dendiğinde yine büyük bir mücadele vermek gerekiyor. Sizce bu iki dönem arasındaki en büyük farklar nedir?

Şimdi zaman hızlı akıyor, benim zamanımda her şey yavaştı. Sevdiğimiz şeyleri yapmak için daha çok çalışmamız gerekiyor. Siz kolaylaştı diyorsunuz, ama İstanbul’un keşmekeşinde her şey daha zor. Bir şeylerin tadını çıkartıyor gibi değil de yetişiyor gibiyiz. Assos gibi sakin bir yere gitsem, sanki zaman duracak. Şuan İstanbul’a mecburum gibi duruyor, ama en yakın zamanda sakin bir koya yerleşmek, işlerimi de uzaktan halletmek gibi bir niyetim var. Hayat ne getirecek, bakacağız.

Teknolojinin her şeyi hızlandırdığını söyledik. Mesleki açıdan baktığınız bu durum avantaj mı yoksa dezavantaj mı?

İkisini de söyleyebiliriz, ama uyanık olup dezavantajları, avantaja çevirmek lazım. Bir şeylerin hızlı olması, kolay olması anlamına gelmiyor, ne yazık ki…

Bugün o yolculuğa atılanlardan, oyunculuk macerası bugün başlayanlardan olmak ister miydiniz?

Başıma oyunculuk sevdası bu çağda gelseydi, ben yine oyuncu olmak isterdim. Benim için çağın hiçbir farkı yok, yeter ki içimdeki bu ateş hep yansın.

Girdiğiniz sınavlardan, devamsızlıktan dolayı okuldan kalmanızdan, ailenizin oyuncu olmanızı istememenizden tutun birçok etken sanki önünüzde duvar olmuş ve siz bir an pes edip gemiyle uzun bir yolculuğa çıkmaya karar vermişsiniz. Hiç düşündünüz mü; arkanızda bıraksaydınız her şeyi nasıl bir hayatınız olurdu?

B planım o gemiye binip, gitmekti, ama sonrasında ne olurdu, bilmiyorum. Belki bir limanda ölüp kalmıştım, belki de gemi batmıştı. Ben denizi severim, kızımın adını da Deniz koydum.

Aileniz, oyuncu olmak istediğiniz süreçte karşı çıkmış…

Tam olarak öyle değil, babam hiç karışmadı. Beni engelleyecek bir şey yapmadı. Zamanla bu mesleğin benim hayatım olduğunu anlayınca, beni destekledi. Her anne baba gibi, kolumda bir altın bilezik olsun istiyorlardı.

Bugünkü şartlarda da değişmeyen bir durum bu, hala oyunculuk, yazarlık gibi meslekleri aileler desteklemiyor.

Bu söz hiçbir zaman değişmez, ama siz eğer inatla yapmak istediğiniz şeyin üstüne giderseniz, onun için çabalarsanız kendinizi ispat edersiniz. Bu yolda disiplinli, çalışkan olmak gerekiyor. Oldum demek, bitmek demektir. Gerekirse senaryonun tamamını ezberleyeceksin, karakterleri yaşayacaksın, çok emek sarf edeceksin. Yoksa iki rol oynarsın, sonra hep aynı insanları oynamaya başladığını fark edersin, çünkü ceplerin boştur. Sonra Bakırköy’e beş kala (gülerek)

Siz kadere inananlardan mısınızdır yoksa azmiyle kaderi yenenlere inananlar mı?

Azimle kaderi değiştirebilirsin.

Bugün mesleğinizle ilgili verebileceğiniz en kıymetli nasihat nedir?

Çok okumaları lazım, ellerine ne geçerse okusunlar. Okulları ne kadar eleştirsek de konservatuarlı okullar insana disiplin sağlıyor, bir kulvar açıyor. Okul önemlidir, ama tiyatrocularda usta çırak ilişkisi devam eder. Benim en büyük şansım Bursa Devlet Tiyatrosu’nun açtığı böyle bir kursun olmasıydı. Şimdiki konservatuarları sollar geçer. Hem alaylı hem okullu oldum.

Sizin bir röportajınızdan “Oyuncuyu oynatan seyircidir” sözünüze nazaran tiyatronun özellikle pandemi döneminde çok yara aldığını gördük. Şimdi salonlar dolmaya başladı. Siz yıllardır oynayan biri olarak o koltuğa oturduğunuzda nasıl bir seyircisinizdir?

İyi bir seyirciyimdir. O koltuğa oturduğun zaman sadece o dünyanın zamanı akar. Önemli olan senin de o dünyaya dahil olabilmendir. “O Güzelim Kaymaklı Dondurma Rengi Elbise” adında bir İspanyol oyunu vardı. Ali Sürmeli’yle birlikte o oyunu oynamak isterim.

Erkan Can’ın hayatı bir kitap olsa; hikayenizin başlığı ne olurdu?

Bakacağız (gülerek). Geleceği hiçbirimiz bilemeyiz.