Canberk TURAN: Burak Bey, öncelikle hoş geldiniz. Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Bir çok dizide rol aldınız. En çok aklınızda kalan ve hayatınızda önemli yer tutan karakter hangisi?

Burak TAMDOĞAN: Bir tane söyleyemem tabii ama birkaç karakter var. Bunlardan bir tanesi Parmaklıklar Ardında dizisindeki Osman Zeybek. Osman bana çok zıt bir karakterdi. Yakın çevremde olan, tanıdığım insanlardan biri değidi. Bu açıdan oynaması çok keyifliydi tabi. İnsan kendi gibi olmayan birini keyifli oynuyor. Sonra Kara Para Aşk’taki rolümü söyleyebilirim. Tarihsel sırasıyla ikinci diyorum ama bende bıraktığı iz olarak bakarsan birincidir. Kara Para Aşk’ta Hüseyin Demir karakteri keyifli olduğu kadar da eğiticiydi benim için. Bir diğeri de proje olarak kısa sürse de Analar Anneler.  Oradaki rolüm de ilginçti. Benim açımdan zorlayıcı ve etkileyiciydi.

Canberk TURAN: Evet ben de çoğunu izledim gerçekten etkilendiğim dizilerdi. Özellikle Kara Para Aşk’tan çok etkilenmiştim. Bir oyuncu için tiyatro er meydanı derler, tiyatroyla ilgilenen gençlere buradan mesajınız var mı?

Burak TAMDOĞAN: Kimse tiyatro ile ilgilenmiyor. Biliyorsun artık herkes televizyon ekranlarına çıkmak istiyor.

Tiyatro ile ilgilenen genç var tabii ki, elbette var ama çoğunluk öyle değil. “Bize bir ajans söyler misiniz, hangi menajere gidelim?” diye soruyorlar. Bizim ülkemizde oyunculuk güzelsen yapabileceğin bir şey olarak görülüyor.  Biraz yeteneği olan herkesin hemen yapabileceği bir şey gibi algılanıyor. Yürümek gibi. Düşersin, bir süre sonra kalkarsın çünkü ayakların vardır gibi düşünülüyor. Oysa oyunculuk yürümek değil dans etmektir. Buna da yeteneğiniz olabilir ama profesyonel olarak dans edecekseniz belli dans türlerini öğrenmeniz gerekir. Çünkü partneriniz gelir ve tango yapacaktır. Siz rastgele dans ediyorsunuzdur bu da danstır ama tangoya eşlik edemezsiniz. O yüzden hep aynı şeyi söylüyorum galiba ama oyunculukla ilgilenenler mutlaka oyunculuk eğitimi almalıdır. Bol bol tiyatro izlemelidir, okumalıdır. Şansı varsa, yakınında yöresinde amatör gruplar, okul grupları varsa mutlaka katılmalıdır. Bazen profesyonel grupların alt kadroları olur, oralarda pişmelidir. Çünkü oyunculuk aldığın eğitimi deneyimleyerek, sahnede pişerek öğrenilecek bir şey. Kendi içinizde onu hissedersiniz. Ama olacak mı bunu sahnede görürsünüz. Bazen de yaparsınız ama zevk alamazsınız. Dolayısıyla amatör, profesyonel ulaşabildiğiniz tiyatrolarla yakın temasta bulunmak çok iyidir, Çok da şey öğretir.

Ujivcç

Canberk TURAN: Televizyon dizilerinde organize kötülük söz konusu. Dizilerde ağırlıklı kötülerin kazanması konusunda neler söyleyeceksiniz? Eski dizilerimiz kalmadı. Eski dizilerden Mahalleni Muhtarları, Süper Baba gibi diziler vardı. Şimdi organize kötülük olarak görüyorum ben, bu konuda yazı yazmıştım zaten.

Burak TAMDOĞAN: Ben çok öyle görmüyorum. Üzülerek söyleyeyim bu konuda hemfikir değilim seninle. Şöyle geliyor bana, biliyorsun bir tarafı sanat olmakla beraber bir tarafı marketing bu işin. Pazarlama meselesi yani. Televizyonda ne satıyor? Seyirci neyi talep ediyor? Diziler ilk elde insanların hayatında hangi ihtiyacı giderdi? Brezilya dizileri girmişti bir dönem kanallar dolup taşıyordu, senin yaşın yeter, hatırlarsın. İnsanların dedikodu ihtiyacını giderdi. Evet birbirleri hakkında dedikodu yapmak yerine oradaki karakterler hakkında dedikodu yaptılar. Dizilerin büyük bir çoğunluğu üstüne konuşulacak malzemeler veriyor. İnsanların dizi izlemedikleri zamanda da gündemlerini dolduruyor.

Ieaücç

Diğer yandan da, gazetecisin bilirsin köpek adamı ısırdığında haber olmaz ama bir adam köpeği ısırsa bu haber olur. Şimdi bu noktada televizyon dikkat çekme sanatı aynı zamanda. Diyeceksin ki ama bu kadar kötülük fazla değil mi? O zaman bizim toplumsal ortamımıza bakmak gerek. Haberlere bak. Haberlerin bi tik üstüne çıkmazsa nasıl dikkat çekebilir? Dolayısıyla aslında haberlere baktığında dizilerin neden bir tık yukarıda olduğunu görürsün. Çünkü gündelik  hayatla yarışıyor dizi. Üstelik dizilerin zaten malzemesi bu, içinde yaşadığımız dönem. Yani aslında organize kötülük haberlerde zaten var. Biraz buradan kaynaklanıyor. Tabi ki bu sosyal durum başka türlü işlenebilir. Kötülüğü haklı göstermeden, başka türlü ele alınabilir. Evet, sivil bir adamın eline silah verip güvenlik güçlerinin yapması gerekeni yaptırıp, bu çok normalmiş gibi ceza almadan yaşatırsanız, dizilerde böyle işlerseniz, insanlara bunu önermiş olursunuz. Peki bu tür insanlar gündelik hayatımızda var mı? Gerçeklikte bu insanlar varsa, sen de onunla aynı dünyada yaşıyorsan ve güçlü insanlarsa zaten imrenirsin. Özenmek için dizilere ihtiyacın yoktur. Ancak böyle insanlar gerçek hayatta yoksa, sadece dizilerde görüyorsak, evet diziler kötülüğü özendiriyordur, önlem almak lazım. Biraz bu arz talep meselesiyle ilgili. İnsanlar fakirleştikçe eğitimden mahrum kaldıkça güçlerini yitiriyorlar, saygınlıklarını yitiyorlar. Saygınlığı almanın yollarını arıyorlar. İşte  organize kötülük dediğin şey, şiddet, kabadayılık korku ile saygınlık edinmenin bir yolu. İzlerken insanlar kendilerini o karakterlerin yerine koyuyor. Organize kötülüğün övüldüğü bir durumdan bahsediyorsan eğer sana katılıyorum. Yani hiçbirimiz kötü bir karakterin yerine koymak istemeyiz kendimizi. İnsanlara kötülük yapan biri olduğumuzu düşünmek istemeyiz. Ancak kötülüğün haklı bir sebebi varsa o zaman başka. Bazen benim de kafam çok karışıyor itiraf edeyim. Değerlendirmede bende geri kalıyorum. Bu şiddeti, şiddet içeren diziler yapmasak, aksiyon dizileri yapmasak durdururuz anlamına gelmiyor ama. Kastettiğim şey, biz diziyi yaparken neyi övüyoruz, belki buna dikkat etmek lazım. Mesele yasaklayarak halledilecek bir şey değil. Bu konu önce toplumsal düzlemden başlayıp, sonra sanatsal düzlemde ele alınmalı. Pedagoji, psikoloji, sosyoloji ile…  Peki bunu kim yapacak? Yapımcılar mı? Devlet mi? Tamamen organize olmak ile ilgili. Yoksa marketing söz konusu iken satılan şey tezgaha konacaktır.

Canberk TURAN: Yani Hollywood süper kahraman filmlerinde, çok küçümsenen pazarlama aracı olarak görülen süper kahraman filmlerinde bile iyiler kazanıyor genelde çocuklara örnek olmak için.

Burak TAMDOĞAN: Evet. Kötülerin kazanması sorun değil. Kötülerin iyi konumda durması, haklı görünmesi sorun. Aslında teknik olarak bakarsan Kaptan Amerika da bir sivildir ve güvenlik güçlerinin işine karışan bir sivildir.

Canberk TURAN: Batman de öyle.

Burak TAMDOĞAN: İşte o zaman herkes eline silahı alsın adaleti sağlasın mesajı vermiş olmaz mıyız? Polise, askere, yargıca, savcıya, hukuk sistemine gerek yok demiş olmaz mıyız? Bir ara çok eleştirildiği için artık bu filmlerde bile hukukun üstünlüğü ve tüm herkesin adil bir yargılanmayı hakettiği vurgulanmaya başlandı. Üstelik orada süper güçlere karşı süper güçler çarpışıyor. Bizim süper kahramanlarımızın süper güçleri silahlı ve güçlü olmaları. Bu güçle adaleti kendileri sağlamaya çalışmaları. Dolayısıyla methedilen kötünün tarifi oluyorlar.

Eaö

Canberk TURAN: Hatta Batman'de bir sahne vardı. Bruce Wayne arkadaşı Savcı Rachel ile oturuyor.  O da diyor ki kendi adaletini sağlayacaksın elinde silah görüyor, bir tokat patlatıyor. Siz öyle deyince aklıma bu sahne geldi.

Burak TAMDOĞAN: Çünkü Amerika sektör büyüyünce bu konuda belli yasalar koydu.

Canberk TURAN: Yargı dizisi aslında bu konuda çok iyiydi. Tamamen adalete teslim ediliyordu ve çok güzel mesajlar veriyordu.

Burak TAMDOĞAN: Evet, çok iyi örnekler de var Yargı gibi...

Canberk TURAN: Dijital platformlar yükselişte. Sinemanın keyfini vermiyor ama film izleme konusunda kolaylık getirdi. Ve sinema biletlerine göre daha ekonomik siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Burak TAMDOĞAN: Tarihte her yeni şey, böylesi bir değişim insanı sarsmış, dengeyi bozmuş, korku uyandırmıştır.  Sarsılma, baş dönmesi ve huzursuzluk yaratmıştır. Vaktiyle sinema yaygınlaştığında tiyatroyu öldürecek diye  konuşuldu. Tiyatro ölmedi. Televizyon çıktığında da tiyatro ve sinemayı öldürecekti. Sinema bu arada bir sanat olarak görülmüyordu yaygınlaşmaya başladığı yıllarda. Şimdi sanat kabul ediyoruz. Televizyon da tiyatronun, sinemanın varlığını sonlandırmadı. Televizyon filmleri sanat değildi. Şimdi bazı televizyon filmleri, dizileri sanat olarak değerlendiriliyor. Bu sıra da dijital için işliyor aynı mekanizma. Dijital kanallar ulusal kanalları öldürecek mi? Dijital platformlar tiyatroya ne kadar zarar veriyorsa sinemaya da o kadar zarar verebilir. O salonda izlemek var ya, o başka bir ritüel, başka bir duygu. Evde ışıkları kapatıp dijital olarak izlemek kesiyorsa insanları o zaman buna kimse bir şey diyemez, ihtiyaç yok demektir. Ama hayır kesmiyor. Öyleyse sinema yok olmayacak demektir. Hiç bir perde, ekran da tiyatrodaki interaktif hali, bir arada olmaklığı karşılamaz. Evde tek başına yahut küçük ailenizle izlediğiniz ve sizi görmeyen oyuncular tiyatronun yerini tutamaz. Hepsinin yeri ayrı. Hepsi de yaşamaya devam edecekler bence.  Yeni bir şey ya eskinin açığını kapatır ya eskinin yanında yeni bir donanım olarak yerini alır. Ya da artık gereksizleşmiş olan bir şeyin yok olmasını sağlar. İşlevi olan bir şey bitmez. Şöyle düşün, görücü usulü evlilikler aşkı bitirdi mi? Yine insanlar birbirlerine aşık oldular. Görücü usulü evlilik var aşık olmama gerek yok demediler.  Aşka ihtiyaç vardı.

Dijital platformlar için şunu söyleyebilirim, sinemaya, erişimi olmayan insanlar için büyük kolaylık sağladı.  Bunun yanında ne izleyeceğini seçme şansı da veriyor.

Evövc

Canberk TURAN: Dediğiniz gibi açığı kapatabiliyor. Bir de ekonomik açıdan da sinema biletleri çok pahalı. Bir de yol parası, yemek parası, mısır, kola falan derken mevzu uzuyor.

Burak TAMDOĞAN: Toplamda bakınca dijital daha ucuza geliyor ancak sinemanın yeri yine de ayrı. 

Canberk TURAN: Peki, Türkiye’de sanat malzemesinin kaybolduğunu düşünüyor musunuz?

Burak TAMDOĞAN: Hayır sanat engellenebilir, gerileyebilir ama hiç bir zaman kaybolmaz. Hani iki yüzlülük yaptığını, üç kağıtçılık yaptığını ifade etmek için birilerine tiyatro yapma diyorlar ya kimi insanlar… O nasıl duyuluyor biliyor musun? Ben zerrece sanattan anlamıyorum, tiyatroya hiç gitmedim ne olduğunu da bilmiyorum, düpedüz cahilim diye duyuluyor.

Eaü

Canberk TURAN: Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Son olarak Vatan Gazetesi okurlarına ne söylemek istersiniz?

Burak TAMDOĞAN: Çok şey söylemek isterim. Öncelikle şunu söyleyeyim, bizler sanatla ilgili kafası karışık bir topluma dönüşmeye başladık. Ama ben her şeye rağmen toplumumuzun sağ duyusunun yerinde durduğunu düşünüyorum. Yine de küçük bir hatırlatma yapayım istiyorum. Sanat da bir tür okuldur, bizim bilgilenmemizi sağlar. Bize kavramsal düşünmeyi, imgelemeyi, algılamayı öğretir. İnsanın uygarlaşması, dünyanın adaletli, barışçıl bir yer olması için bunlar çok önemli. Sanatı boş zamanlarda uğraşacağımız bir hobi, fuzuli bir iş gibi görmek insanı hiçe sayan bir cehaletten başka bir sonuç getirmez. Sanatla aşk arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Aşk ne kadar gerekliyse, sanat da o kadar gereklidir. Kendini kendin dışında bir zihinde görmektir. Kendini kendin dışında bir gönülde görmektir. Basit hayat koşturmacasının dışına çıkıp, hayatı, varlığı, yokluğu sorgulamaktır. Daha iyi bir hayat için, herkes için hayal kurmaktır. Ne sanat ne de aşk boş insanın anlayacağı şeyler değildir.

Hadi buyurun, dolduralım kendimizi sanata açalım kapılarımızı. Çünkü bu ülke ozanlarla dolu bir ülke. Bu ülke hat sanatçılarıyla, minyatür sanatçılarıyla, ressamlarla dolu bir ülke. Bir sürü meddah ve orta oyuncu geçti bu ülkenin damarlarından. Sanat vatan dediğimiz yerin kalbidir. Zihinle kalbin buluştuğu yerdir. Ayırmayalım dedim.