Sokaktaki Fatih'ten, camideki Fatih'e... Fatih'in hikayesi nedir onu okuyalım... O yer, Sarıyer Tarabya Camisi... Sarıyer Müftülüğünün katkılarıyla

Sokaktaki Fatih'ten, camideki Fatih'e...
Fatih'in hikayesi nedir onu okuyalım...

O yer, Sarıyer Tarabya Camisi...

Sarıyer Müftülüğünün katkılarıyla Kuran'ı Kerim ziyafeti, sohbet ve duayla taçlandırılmış muhteşem atmosferin sıradışı bir misafiri vardı.
Program sunucusu kendisini anons ettiğinde cemaat şaşırdı.

Kürsüye davet edilen kişi 33 yaşında, 17 yıl uyuşturucu bağımlısı olarak yaşamış Fatih isimli bir gençti.

Selam vererek başladı konuşmasına.
Nasıl bağımlı olduğunu, neler yaşadığını anlattı.

Anne ve babasının öldüğünü bile idrak edemediğini, evlendiğini ama iki çocuğuyla eşinin kendisini terk ettiğini, Elektronik Mühendisliği okuduğu üniversiteden atıldığını, iki buçuk yıl sokaklarda yaşadığını anlattı.

İntihar etmeyi çok düşündüğünü ancak annesinin küçükken soba başında anlattığı ‘evladım Allah iki şeyi affetmez, biri kendisine şirk koşanı, diğeri de intihar edeni’ sözünün aklına geldiğini düşünerek intihar edemediğini söyledi.

Anlattıkça cemaatin gözleri faltaşı gibi açıldı.
‘Aranızda benim gibi bağımlı 20 arkadaşım var’ deyince cemaat biraz şaşkın, biraz ürkek sağına soluna baktı gayrı ihtiyari...

Ama o 20 kişiyi ayırt edemedi, edemezdi...
Çünkü hepsi namaza gelmiş ve namazın, zikrin ve Kuranı Kerim’in manevi iklimiyle meşguldü...

Sonra hikayesine devam etti Fatih...
Bir gün ışıklarda duran arabalardan para isterken arkadaşımın annesi olan bir hanımefendi;
–Fatih sen misin dedi?
Ben tanımadığım halde yakınlık kurup, daha fazla parasını alabilmek düşüncesiyle 'evet benim' dedim. (Bu arada 300-400 TL’ sini de aldım.)

Bana yardımcı olmak istediğini söyledi. Beni hemen o esnada Çin’de bulunan arkadaşımla görüntülü olarak görüştürdü ve hastahaneye götürdü...

Götürdükleri hiçbir hastahane beni kabul etmedi. 1.90 boyunda 40 kiloya düşmüş haldeydim. Beni gören doktorlar ümidi kesmişler ve kendi hastanelerinde ölmemi istemiyorlardı.

Sonunda BAYDER (Bağımsız Yaşam Derneği) beni kabul etti. Ölecekse de burada ölsün, hiç değilse kefenler, defnederiz demişlerdi.

Orada olmamın, benim için çok büyük anlamı vardı.
Birincisi, çatısı olan bir yerde yatacaktım, ikincisi, karnımı sıcak bir aşla doyuracaktım, üçüncüsü ise banyo yapabilecektim...
Bunların, bizim gibi sokaklarda yaşayanlar için ne anlama geldiğini bilemezsiniz.

Hamdolsun, tedavi sürecim iyi gitti, bağımlılıktan kurtuldum ve şu anda bu derneğin bir gönüllüsü olarak bağımlıların rehabilitasyonunda görev alıyorum.

Anlattıklarının etkisinden cemaat mahzundu.
Sözlerini tamamladıktan sonra, dua ve musafahalaşma yapılırken bütün cemaat bu hikayeyi konuşuyordu.

Namazı müteakip o yirmi genci ağırladık...
İsimleri Ali, Hasan, Mehmet, Muhammet...
Herbirinin farklı bir hikayesi var...
Kuran Kursu okumuş, Hafız olanı da var aralarında...
İstanbul’da bulunanı, Anadolu’dan geleni, Hollanda’dan geleni de...
Zengin olanı da, fakir olanı da...
50 yaşındaki ressam, 37 yaşındaki elektronikçi, bayan kuaförü, avukat katibi...
Adeta beynimiz dumura uğruyordu hikayelerini dinledikçe...

Aileler evlatlarının uyuşturucu bağımlısı olduğunu farkedene kadar 3-4 yıl geçmiş...

Bu konuda en büyük yanılgı ise hiç süphesiz ebeveynlerin ‘benim çocuğum yapmaz’ demeleriydi.
Kullananlar içinse, 'istediğim zaman bırakabilirim' düşüncesi...

Derken sözü 38 yaşındaki Yücel aldı;
-Herşeyimi kaybettim, 19 tane minibüsüm vardı, onlarca çalışanım vardı şimdi hiçbir şeyim yok.
3 yıl sokaklarda yaşadım...

Sokaklarda yaşayanları sokak köpekleri sahiplenirmiş, beni de bir köpek sahiplendi. Kendim için, insanlardan birşey istemek izzetinefsime dokunuyordu, köpeğe diye lokantalardan yemek artıklarını alıyor, köpeğimle beraber Bakırköy Devlet Hastanesinin bahçesinin bir köşesinde kendimize mekan tuttuğumuz yerde yiyorduk.

Saat 17.00 olunca hastanenin kapıları kapatılır, bizi de dışarı atarlardı. Bazen belediye ekipleri köpekleri toplardı, nereye götürüyorsunuz diye sorardık, öldüreceklerinden endişe ederdik. Hayvan barınağına diye cevap verirlerdi.
Hayvan barınağına...

Ya biz ne olacaktık, eşrefi mahlûkat olan insan...?

Ve can alıcı hususlara temas ederek bizleri derin düşüncelere sevk etti.
-Şimdi bizi dikkatle, merakla dinliyorsunuz ve üzülüyorsunuz.
Buradan çıkınca ne olacak biliyor musunuz?
Unutacak ve normal hayatınıza devam edeceksiniz.
Birşeyler yapın abilerim, birşeyler.
Bizler çok şükür bir yer bulduk, elimizden tutan, sahip çıkanımız oldu, ya bulamayanlar, ya hala dışarıda yaşayanlar ne olacak?

Ben dört tane kitap yazdım, bir tanesi basıldı ve dernek yararına satışa konuldu, benim elimden bu geliyor, sizin elinizden daha fazlası gelebilir...

Hülasa dostlar...
Hikaye uzun...

Akıl olmazların zoru içinde,
Üst üste sorular soru içinde...

İşte Fatih’in eski hali ve yeni hali böyle.

Allah ve Peygamber sevgisinden mahrum bırakılan ve ahlaksızlığa sürüklenen zavallı bir gençliğin vebali hepimizin boynunadır.

Ehli sünnet yolunu insanlara aktarmak ve öğretmek dünyadaki tek gaye olmalıdır.

İnsanlığın kurtuluşu ancak bu şekilde mümkündür..

Devleti idare edenlerin en mühim ve asli vazifesi insana, insani ve manevi değerleri kazandırmak olmalıdır.

Allahu Teala gençlerimizi ve hepimizi bu tür bataklıklardan korusun.
- alıntı -