NEW YORK

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Esad, bu insani trajedinin, Suriye'de ve etrafındaki trajedinin asli sorumlusudur. Varil bombaları kullandı, kimyasal silahlar kullandı, bunların hepsi insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Dolayısıyla onun mevcudiyetiyle bir çözüm bulmak mümkün değil" dedi.

Davutoğlu, BM'de düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin mülteci krizinin Türkiye'yi etkilediğini, Avrupa'daki liderlerin de sorumluluklarını yerine getirmediklerini ve mülteci yerine göçmen tanımlaması yaptıklarını hatırlatarak, "Siz Suriye'deki mültecilerle ilgili dünyanın elinden geleni yaptığına inanıyor musunuz ve bu çerçevede Esad'ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?" sorusuna Davutoğlu, mülteci konusunun ilk etapta sadece Suriye daha sonra Türkiye ve komşu ülkelerin içinde olduğu bir krizmiş gibi görülüp algılandığını söyledi.

Başbakan Davutoğlu, "Bunun küresel bir kriz olduğu konusunda sanırım hepimiz çok netiz şu anda. Çünkü bu krizi hiçbir şekilde gözardı edemeyiz, unutamayız. Çünkü binlerce milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kaldı, kendileri için aileleri için daha iyi bir gelecek arıyorlar. Hiç kimse Aylan'ın resmini unutamaz. Bu resim ve Avrupa'ya doğru giden, yürüyen mültecilerin hali ya da botlarla denizi aşarak Avrupa'ya varmaya çalışan insanların durumu sorunun ne kadar alarm verici boyutlara geldiğini gösteriyor" diye konuştu.

Son bir kaç haftadır Avrupalı liderlerle görüşmeler yaptıklarını ve dışişleri bakanlarının da kendi görüşmelerini sürdürdüğünü aktaran Davutoğlu, toplantılarda da mülteciler konusundaki endişelerini ifade ettiklerini söyledi.

"Biz burada üç aşamalı bir strateji öngörmeliyiz diye düşünüyoruz" değerlendirmesinde bulunan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Birinci aşamada yeni mülteci dalgalarını nasıl önleyebiliriz. Türkiye'ye, Avrupa'ya başka ülkelere giden, daha iyi bir hayat arayan insanların yeni dalgalar halinde gelmesini önleyebilmenin tek yolu Suriye rejiminin zulmünün önüne geçmek ve DEAŞ gibi terör örgütlerini önlemek. Ayrıca mülteci sayısını en aza indirebilmek için Suriye içindeki güvenli bölgelerde onların kalabilmelerini sağlamamız lazım, bunu çok uzun zamandır söylüyor Türkiye zaten. Fakat Türkiye'nin bu söyledikleri uluslararası toplum tarafından maalesef duyulmuyordu ama şu an en azından söyleyebilirim ki genel olarak mülteci konusunun mümkünse Suriye içerisinde çözülmesi konusunda bir anlayış oluşuyor ve biz de liderlerle bunun nasıl olabileceğini konuşuyoruz."

Cumhurbaşkanı ve başbakanlara mektup

New York'a gelmeden önce ilgili ülkelerin cumhurbaşkanlarına ve başbakanlarına birer mektup yazdığını anımsatan Davutoğlu, bu konulardaki görüşmelerinin de devam ettiğini vurguladı.

İkinci meselenin mevcut mültecilerin durumunun ne şekilde yönetileceği olduğunu anlatan Davutoğlu, Türkiye'de 2 milyon Suriyeli ve 200 bin Iraklı, başka ülkelerde de yüzbinlerce mültecinin bulunduğuna dikkati çekti.

Başbakan Davutoğlu, "Bugüne kadar bu durum daha çok komşu ülkeler tarafından yürütülen bir konuydu. Türkiye şu ana kadar 7,6 milyar dolar harcadı ve uluslararası toplumun katkısı çok askeri düzeydeydi" ifadesini kullandı.

"Üçüncü mesele ise kendimizi geleceğe hazırlamak" diyen Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yarın bir gün Suriye'de barış olursa o zaman mültecilerin Suriye'ye geri dönmeleri için nasıl bir plan yapılması gerekir. Stratejimizin üçüncü boyutu da bu. Bütün bu konuları meslektaşlarımızla, muhataplarımızla görüşüyoruz. Umarım bu Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısından sonra da daha çok farkındalık olacak, uluslararası toplum da bu konuda daha da aktif olacak.

Esad'ın geleceğine gelince; Esad, bu insani trajedinin, Suriye'de ve etrafındaki trajedinin asli sorumlusudur. Varil bombaları kullandı, kimyasal silahlar kullandı, bunların hepsi insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Dolayısıyla onun mevcudiyetiyle bir çözüm bulmak mümkün değil. Şu anda ülkenin yüzde 14'ünü aşağı yukarı kontrol ediyor, oluşturduğu çok kırılgan bir devlet var. Bir geçişe ihtiyaç var. Dolayısıyla bu çerçevede ve ilgili bütün tarafların da süreçte olması önemli. Terörist grupların varlığının herhangi bir meşruiyetinin olması tabii ki mümkün değil ama aynı şekilde savaş suçu işleyen rejimin de bu süreçte mevcudiyetinin meşruiyeti söz konusu olamaz. Cenevre II görüşmelerinin yeniden gözden geçirilmesi ve canlandırılması, bir Esad'sız geçiş sürecinin ve terörist örgütler olmaksızın bir geçiş sürecinin yürütülmesi gerekiyor."

Başbakan Davutoğlu, bir başka gazetecinin Gazze'deki durumu, Mısır'ın hendekleri suyla doldurmasını ve Harem-i Şerif'teki olayları hatırlatarak, "Dünya sürekli barış sürecinden bahsediyor, nerede bu barış süreci, buradan sonra nereye gidebiliriz? Türkiye nasıl daha proaktif rol oynayarak, Filistinliler'in haklarını tesis edebilir, gözlemci devlet olmak, bayrağın göndere çekilmesi bunlar yeterli değil, gerçekten özgür olabileceği bir ülkeye ihtiyaçları var Filistinliler'in" şeklindeki soru üzerine de dün Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve Ürdün Kralı 2. Abdullah ile görüştüğünü söyledi.

"Türkiye'nin pozisyonu çok nettir"

Görüşmelerdeki ana konunun Harem-i Şerif'teki durum olduğunu söyleyen Davutoğlu, bu süreçte İsrail'in işgali ve burada yürütülen adımları yakından takip ettiklerini vurguladı.

Davutoğlu, "Türkiye'nin pozisyonu çok nettir, Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir ve Harem-i Şerif bütün Müslümanlar için kutsal bir mekandır. Biz İsrail'in, Kudüs'ün statükosunu değiştirecek, Harem-i Şerif'in statükosunu değiştirecek herhangi bir adımına karşıyız. Bu çerçevede uluslararası toplum ve liderlerin İsrail'in Harem-i Şerif'e yönelik saldırganlığı durdurmak görevidir" dedi.

Konuyla ilgili görüşlerini Abbas ve Abdullah'la paylaştığını anlatan Davutoğlu, "Türkiye bu konuda her türlü girişimde, her türlü adımı atmakta. Mescid-i Aksa ve Harem-i Şerif'in korunması ve Kudüs'ün tarihi karakterinin muhafaza edilmesi konusunda ne gerekiyorsa yapmaya hazırdır. Bu Müslüman ülkeler olarak hepimizin mutabık olduğu bir konudur. Ayrıca Filistin Devleti'ni destekleyenler açısından da çok önemli bir konudur" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin Gazze'deki insanların haklarını nasıl savunduğunun bilindiğini söyleyen Davutoğlu, "Onların tecrit edilmesine, izole edilmesine karşı görüşlerimiz bellidir. İsrail kuvvetlerinin işlediği suçlar havadan, tanklarla, güç kullanarak sivil halka yönelik İsrail saldırılarının ne olduğuna dair Türkiye'nin görüşleri çok nettir" diye konuştu.

Davutoğlu, Gazze'de kalkınma çalışmalarına da destek vermeye çalıştıklarını dile getirerek, geçen yıl 75 milyon dolarlık destek sağladıklarını, Gazze'deki halka destek olmaya devam edeceklerini kaydetti.

"Bir gün Filistin Devleti de BM'nin tam üyesi olacaktır"

Bayrağın göndere çekilmesinin sembolik önemine dikkati çeken Davutoğlu, "En azından BM binasının önünde Filistin bayrağı, İsrail bayrağına eş değerdir, daha az düşük değildir. Dolayısıyla umuyorum ki; bu süreç içerisinde bir gün Filistin Devleti de BM'nin tam üyesi olacaktır" şeklinde konuştu.

Davutoğlu, üç yıl önce Filistinlilerle birlikte Filistin'in üye olmayan gözlemci ülke statüsüne ulaşması için çalıştıklarını ve bunu başardıklarını anımsatarak, "Bu sene Filistin bayrağının BM merkezine çekilmesini sağlamaya çalıştık. Bunu da başardık. Ben samimiyetle inanıyorum ki; bir gün Doğu Kudüs'ün başkenti olduğu Filistin devleti BM'nin tam üyesi olacaktır ve Filistin halka diğer uluslar gibi özgür olacaktır" diye konuştu.

Bir gazetecinin "Libya'da devam etmekte olan görüşmeler konusunda ne düşünüyorsunuz? Türkiye'nin rolü nedir? AB'nin bir donanma kuvveti önerisi var. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?" sorusuna Davutoğlu, Libya'da devam etmekte olan görüşmeleri desteklediklerini kaydetti.

Aktif bir diplomasi sürecini yürüttüklerini aktaran Davutoğlu, birkaç toplantıya da ev sahipliği yaptıklarını, tarafların bir birlik hükümeti kurması konusunda destek verdiklerini vurguladı.

Davutoğlu, Libyalı liderlerle yakın zamanda temasa geçtiklerini söyleyerek, "Libya çok önemli doğal kaynakları olan bir ülke. Eğer birlik olabilirse o zaman gerçekten istikrar ve refah içeren bir ülke olur. AB'nin Libya ile ilgili çalışmaları konusunda ise AB liderleri ile koordine ediyoruz çalışmaları. Biz de Türkiye olarak onlarla birlikte neler yapabiliriz, bu konuyu ele alıyoruz. Özellikle mülteciler ve Libya'da Avrupa'ya geçmeye çalışan göçmenler konusunda de neler yapabileceğimize dair yine AB ile görüşmelerimize devam ediyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

"Biz terör örgütlerinin propagandasının yapılmasını kabul edemeyiz"

Basın özgürlüğüyle ilgili bir soru üzerine de Davutoğlu, Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu söyledi.

Davutoğlu, konuşmasında şunlara yer verdi:

"Herhangi bir gazeteci istediği bir gazetecilik faaliyetini yapabilir, burada herhangi bir sınır söz konusu olamaz. Ben sizi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak temin ederim ki; gazetecilik faaliyetleri konusunda herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Ancak gazetecilik faaliyetleriyle ilgili olmayan başka faaliyetler söz konusu ise veyahut terörist propagandasıyla ile ilgili bazı bağlantılar söz konusu olursa o zaman burada bir fark söz konusu olur. Bugün Türkiye, DAEŞ, PKK ve DHKP-C örgütlerinin saldırılarıyla karşı karşıyadır ve terörle mücadele süreci içerisinde hepimizin bir takım temel değerlere saygı göstermemiz gerekiyor.

Biz terör örgütlerinin propagandasının yapılmasını kabul edemeyiz. Çünkü bu bir gazetecilik faaliyeti değildir. Gazetecilik faaliyeti haber yazmak ve dünyayla ilgili objektif görüşler aktarmaktır. Herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Türkiye'de gözaltına alınmış herhangi bir gazeteci yoktur. Bazı durumlarda bazı gazeteciler, teröristlerin çok net bir şekilde propagandasını yapıyorlardı. Bunun araştırmasını ve soruşturmasını yapıyoruz ama gazetecilik faaliyetleri açısından herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Onun için bu farkı, net olarak ortaya koyarak bu analizi yapmamız lazım."

Davutoğlu, BM'de düzenlediği basın toplantısında, bu hafta birkaç önemli üst düzey toplantıya katıldığını, bu toplantılarda hem uluslararası toplumun geleceği hem de herkesi ilgilendiren konuların görüşüldüğünü belirtti.

Bu haftaya sürdürülebilir kalkınma zirvesiyle başladıklarını ve burada bir konuşma yaptığını hatırlatan Davutoğlu, Senegal Cumhurbaşkanı Macky Sall ile eş başkanlık yaptıkları toplantıda, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik Türkiye'nin bakış açısını anlattığını kaydetti.

Türkiye için bu senenin önemli olduğunu, Türkiye'nin G-20'ye dönem başkanlığı yaptığını anımsatan Davutoğlu, şunları anlattı:

"Sürdürülebilir kalkınma hedefleri ve diğer konulardan bahsettiğim zaman yaptığım konuşmalarda sadece Türkiye'nin başbakanı olarak değil, aynı zamanda G-20'nin Dönem Başkanı olarak da konuşuyorum. Çünkü sürdürülebilir kalkınma hedefleri G-20'nin de gündemiyle doğrudan ilgili. Bizim G-20 gündemimizde en önemli konulardan bir tanesi kapsayıcılık. Ayrıca biz, en az gelişmiş ülkelerin dostluk grubunun da eş başkanlığını yapıyoruz. Bu grubun çalışmaları da çok önemli ve gelecek yaz bir üst düzey toplantıya ev sahipliği yapacağız İstanbul'da. En az gelişmiş ülkelerle ilgili olarak, yürütülen süreçle ilgili bir gözden geçirme toplantısı olacak bu."

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un "iklim değişiklikleri" ile ilgili düzenlediği bir yemeğe de katıldığını ifade eden Davutoğlu, bu toplantıda da süreçle ilgili fikirlerini paylaştıklarını, özellikle aralık ayında Paris'te yapılacak toplantı çerçevesinde bu konunun ele alındığını söyledi.

Bu yıl Ekim ayında Ankara'da "çölleşmenin önlenmesi" toplantısı yapılacağını belirten Davutoğlu, Antalya'da yapılacak G-20 toplantısında da "iklim değişikliği" toplantısına yönelik mesajların verileceğini, iklim değişikleri konusunda atılacak adımlar ve alınacak tedbirlerle ilgili dünya liderleri olarak neler yapılacağından bahsedeceklerini söyledi.

"Terörle ilgili konular ele alınacak"

ABD Başkanı Barack Obama'nin ev sahipliğinde "barışı koruma" ile ilgili bir liderlik zirvesine katılacağını aktaran Davutoğlu, "Türkiye, dünyanın pek çok yerinde Afganistan'dan Kosova'ya, Lübnan'dan Mali'ye, Somali'den Orta Afrika Cumhuriyeti'ne kadar barışı koruma faaliyetlerine katılıyor" dedi.

Şiddete varan aşırıcılıkla ilgili yarın önemli bir toplantının daha olacağını ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Burada da Başkan Obama'nın katılımıyla, terörle ilgili konuları ele alacağız. Çünkü terör, ırk, etnik köken ya da mezhebe bakılmaksızın hepimizin ele alması gereken çok önemli bir konu. Türkiye'nin de DEAŞ, PKK, DHKP-C ve diğer başka terör örgütleri karşısında çok ciddi meseleleri var. Türkiye'nin terör konusundaki yaklaşımı bütün terörist örgütler açısından aynıdır ve yapılacak bu uluslararası toplantıda meslektaşlarıma, bütün liderlere Türkiye'nin terör faaliyetlerine ilişkin bakış açısı ve faaliyetlerinden bahsedeceğim.

Çarşamba günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban ile insani zirveye ilişkin bir toplantıya eş başkanlık yapacağım. İstanbul'da Mayıs 2016'da yapılacak. İlk defa böylesine bir zirve düzenleniyor dünyada. Türkiye'nin burada çok önemli bir rolü var. Çünkü Türkiye, dünyada en çok yardım sağlayan üçüncü ülke ve ev sahipliği yaptığı mültecilerin sayısı açısından da dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Bu çerçevede Türkiye şu anda Suriye'den 2 milyon, Irak'tan 200 bin kişiye ev sahipliği yapıyor ve 7.6 milyar dolar şu ana kadar harcamış bulunuyoruz bu süreçte. Dolayısıyla bu konu çok önemli bir konu."

"Göç ve mülteci hareketleri toplantısı"

Çok ciddi sayıda mültecinin Avrupa'ya geldiğini, bu konuyla ilgili görüşlerini de meslektaşlarıyla paylaştığını anlatan Davutoğlu, göç ve mülteci hareketleri konusunda, yeni kalkınma gündemi çerçevesinde iş birliğinin güçlendirilmesi konulu bir toplantıda da konuşma yapacağını söyledi.

Bu yıl 14-16 Ekim tarihlerinde Türkiye'nin bir toplantıya ev sahipliği yapacağını hatırlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bu, göç ve kalkınmayla ilgili küresel formu toplantısı, sekizinci toplantı. O toplantıda da yine bu konuyla ilgili görüşmelerimizi devam ettireceğiz. Bunun yanı sıra düzensiz göç ve özellikle de Akdeniz havzasında, özellikle Suriyeli sığınmacıların karşı karşıya kaldığı durumla ilgili olarak da bir gündem maddesi önerimiz olmuştu ve 70. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gündeminde bu konu ele alınıyor."

"Filistin bayrağının göndere çekilmesi törenine katılacağım"

Filistin bayrağının Çarşamba günü göndere çekilmesi törenine de katılacağını belirten Davutoğlu, "Bu sembolik ama çok önemli bir gelişme. Çünkü Filistin üye olmayan gözlemci statüsünü kazandığı zaman Kasım 2012'de, ben o günkü konuşmamda, 'Filistin devletinin bayrağı bir gün Birleşmiş Milletler'de göndere çekilecek' demiştim. Bunun gerçekleştiriliyor olmasından da büyük bir memnuniyet duyuyorum" diye konuştu.

Genel Kurula 30 Eylül'de hitap edeceğini kaydeden Davutoğlu, uluslararası konulara ilişkin konuları burada dile getireceğini söyledi.

Davutoğlu, New York'taki temasları kapsamında ikili görüşmeler yaptığını, gelecek üç gün zarfında da görüşmelerinin olacağını vurguladı.

"ABD Başkanı Obama'nın yaptığı açıklamayı tatminkar buldunuz mu?" sorusu üzerine Davutoğlu, Suriye'deki durumun gittikçe daha vahim bir hal aldığını, bunun herkes tarafından gözlendiğini söyledi.

Türkiye'nin 2011'den bu yana uyarıcı mesajlarını dünyanın her yanında verdiğini, vermeye de devam ettiğini belirten Davutoğlu, şimdi tedbir alınmazsa gelecek sene New York'a gelindiğinde çok daha vahim bir tabloyla karşılaşılabileceğini ifade etti.

Suriye'de yerinden edilmiş 7-8 milyon kişinin daha her an mülteci durumuna düşebileceğine işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bunlar mülteci durumuna düştüklerinde gelecekleri yer Türkiye'dir. Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla Suriye konusunda artık 'yeter' demenin vakti geldi ve uluslararası toplumun başta daimi 5 üye olmak üzere BM Güvenlik Konseyi'nin alması gereken acil önlemler var. Biz bu konudaki pozisyonumuzu açık şekilde söylüyoruz. BM Genel Kuruluna yapacağım konuşmada da bu konuda detaylı bir analiz ve talep listesi anlamında beklentilerimizi ifade edeceğim. Sayın Obama'nın konuşması, içerik itibariyle son derece doyurucu ve özellikle demokrasiye yaptığı referanslar bizim açımızdan takdire şayandır."

"Filistin bağlamında çok daha kuvvetli mesajlar beklerdim"

Başbakan Davutoğlu, bugün Ortadoğu'daki sorunların temelinde, halk iradesine dayanmayan, halkıyla barışık olmayan rejimlerin yarattığı baskı, terör ve buna karşı ortaya çıkan terör örgütlerinin bulunduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:

"Bu durumda gerçekten Sayın Obama'nın demokrasi vurgusu doğru bir vurgudur. Hesap verilebilir yönetim, yetki paylaşımına dayalı, güç paylaşımına dayalı siyaset anlayışı çok doğru vurgulardır. BM'nin misyonu anlamında söyledikleri yine takdire şayandır. Özellikle yine kalkınmakta olan ülkeler anlamında da doğru atıflarda bulunuldu. Bu anlamda Suriye bağlamında söyledikleri de Esad'ın işlediği suçlar çerçevesinde, son dönemde ABD'nin Esad'ın kalışına dayalı bir senaryoya doğru meylettiğine dönük bir takım yorumları da boşa çıkaran açıklamalardı. O açıdan perspektifi doğru buluyorum. Ama konuşmada doğrusu çok önemli bir hususun eksik kaldığı kanaatindeyim, o da Filistin meselesi. Filistin konusunda doğrusu ABD'den özellikle İsrail'in Kudüs'te ve Mescid-i Aksa'da son dönemki saldırıları devam ederken çok daha açık bir mesaj vermesini beklerdik. Çünkü Ortadoğu'da kalıcı barış ve istikrar ancak ve ancak özgür bir Filistin'in inşası üzerinden olabilir. Bugün Ortadoğu'daki radikalleşme temayüllerinin kaynağına bakıldığında Filistin ve Kudüs bağlamında özellikle Müslüman toplumlardaki gençlik kesiminde uluslararası topluma olan güveninin azalmasının önemli bir tesiri var. Dolayısıyla Filistin bağlamında çok daha kuvvetli mesajlar verilmesini beklerdim. Yine demokrasi vurgusu yapıldıktan sonra da Ortadoğu'da yeni demokrasilere, daha doğmadan öldürülen demokrasilere de atıfta bulunulması doğrusu bu konuşmanın içeriği bağlamında daha güçlü bir sonuç doğurabilirdi."

Başbakan Davutoğlu Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ve Belçika Başbakanı Michel ile görüştü

Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın görüşmesinde, Türkiye'nin Suriye'de, özelikle de DAEŞ ile mücadelede Fransa ile her türlü işbirliğine açık olduğu belirtildi.

Başbakanlık kaynaklarından alınan bilgiye göre, Başbakan Davutoğlu'nun dün Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile görüşmesinde, Suriye, sığınmacıların durumu ve terörle mücadele ele alındı.

Fransa'nın Suriye'deki DAEŞ mevzilerine yönelik operasyonunun gündeme geldiği görüşmede, Suriye konusunda birlikte neler yapılabileceğine dair görüş alışverişinde bulunuldu. Görüşmede, Türkiye'nin Suriye'de, özellikle de DAEŞ ile mücadelede Fransa ile her türlü işbirliğine açık olduğu ifade edildi.

Başbakan Davutoğlu, görüşmede PKK terör örgütünün son dönemdeki saldırılarıyla ilgili süreci anlatarak yüzden fazla güvenlik görevlisinin saldırılarda şehit edildiğini belirtti, bu çerçevede alınan önlemler ve düzenlenen operasyonlarla ilgili bilgi verdi.

Sığınmacılarla ilgili olarak Türkiye'nin ne kadar ciddi bir yük üstlendiği ifade edilen görüşmede, bundan sonraki süreçte bu soruna, Avrupa ve Türkiye'nin birlikte çözüm bulması gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı.

Belçika Başbakanı Michel ile görüşme

Başbakan Davutoğlu'nun dün Belçika Başbakanı Charles Michel ile görüşmesinde ise ana gündem maddesi, Belçika Parlamentosunda kabul edilen "Ermeni soykırımının yüzüncü yılının anılmasına" ilişkin karar oldu.

Belçika Başbakanı Michel, kararda, siyasi ve hukuki süreçleri ayırdıklarına işaret ederek siyaseten 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının kabul edildiğini ancak bunun hukuki sonuçlarının ayrı olduğunun vurgulandığını belirtti. Kararın hukuki sonucunun olmayacağını belirten Michel, hukuki boyutunun karardan bağımsız olduğu ayrımına gidilerek Türkiye'nin endişelerini gidermeye dönük çaba gösterdiklerini ifade etti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Irak Başbakanı Haydar el İbadi ve Lübnan Başbakanı Temmam Selam ile ayrı ayrı görüştü.
Editör: TE Bilisim