ABD Başkanı Biden, 24 Nisan beyanatına “Ermeni soykırım” iddialarını sıkıştırarak soykırımcı lobiye karşı taahhüdünü yerine getirdi. Soykırımcı etkinlikler hafif kalmakla birlikte yayın ve propaganda faaliyetleri kurumsallaşmış olarak devam etmektedir. Biden’ın soykırımcı söylemini TC Dışişleri Bakanlığı’nın bir tweet ile reddetmesioldukça yetersiz kalmıştır. İddialar her gündeme geldikçe gerekli diplomatik, enformatik, hukuk yolları yerine,iç kamuoyu gazı almagirişimlerinin son derece anlamsızdır.

Konuyla ilgili tarih ve hukuk bilimleri alanlarında yığınla akademik çalışmalar yapılmıştır. Daha fazlasıgerekmektedir, teşvik edilmelidir. Birçok yayına hazır kıymetli araştırmalar ise bir yerlerde bekletilmektedir. Nice yayınlar âdeta saklanmakta, raflarda çürütülmektedir. Her kademedekidiplomasi, eğitimve diğer kamu görevlileri ile kamuoyunun haberdar olması için, doğru bilginin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Halbuki yalan ve iftiralar külliyesi durumundakiyayınlar ve diğer propaganda malzemelerinin ulaştırılması, hatta Türkiye’nin finanse ettiği üniversiteler kütüphanelerine konulması, yetkililerin pek umurunda değildir. Üniversite, eğitim yanında yeni tezler, araştırmalar, projeler demektir. Bunun da olmazsa olmazı kütüphanelerdir.

Ülkemizdeki öğretim üyesinden, yaklaşık üç kat fazla maaş ödenen yurt dışındaki Türkiye destekli uluslararası ilişkiler akademisyeninin yönettiği tezde Ermeni soykırım iddiaları savunulduğunu gördüm. Danışmanına niçin böyle bir tezi kabul ettiklerini, kaynaklarının uydurma olduğunu, fakat doğru kaynakların kullanılmadığını hatırlattım. Danışmanın cevabı: “Ne yapalım hocam, bizim kütüphanemizde sadece bu kaynaklar var!” Halbuki bu üniversitelere ayrılan bütçenin yüzde biri kütüphanelere ayrılsa temel meselelerde öğrencilerin doğru kaynaklara ulaşması mümkün olabilecektir.

Kişisel imkanlarla düzenleyebildiğimiz organizasyonlar sayesinde nice akademisyeninin soykırım iddialarının iftiradan ibaret olduğunu öğrenmesine, bu alanda yeni araştırmalar yapmasına vesile oldum. Bu durumdaki birçok arkadaşımızın da emekleri boşa gitmiş, çalışmaları yayınlanmamış, hatta cezalandırılmıştır. Halbuki konuyla ilgili yalan ve iftiralar ilkokuldan doktoraya, yazılı, görsel ve dijital medyanın her alanına sızdırılabilmektedir. Lisans veya lisansüstü seviyede öğrencilerimin en az yüzde 80’i ilk defa derslerimde konuyla ilgili doğru bilgilerle tanışabilmektedir. Önemli bir kısmı ise soykırımcı yalanları bilinçaltından çıkaramamaktadır. Çünkü tekrarlanan büyük yalanlar, dimağa kazınmış, hatta yalanı uyduran da inanmaya başlamıştır. Yakın tarihte milyonlarca Türkün/Müslümanın maruz kaldığı Rus, İngiliz, Fransız destekli Ermeni-Taşnak katliam-tecavüz-işkenceleriyle ilgili kayıtlar, yazışmalar dünyanın bütün arşivlerinde âdetâ mermere kazınmıştır. Buna karşın saldırganların mağdur, mazlumların zalim olarak öğretilmesi, iftiraların sineye çekilmesi, gerçeklerin ortaya çıkarılması, öğrenilmesi, öğretilmesi için hiçbir program yapılmaması nasıl bir stratejidir?

Sahih belgelere dayalı, mahkeme kararlarıyla kesinlik kazanmış gerçeklere dayalı araştırmalar ve yayınlar, ilkokuldan üniversiteye ders programlarında mutlaka yer almalıdır. Başta Ermeni ve Rum lobisi olmak üzere Hristiyan dünyasının yalanlarına karşın, nefrete yol açmamak için çocuklarımıza, kamu görevlilerine gerçekleri öğretecek programın olmaması ihanet değilse gaflettir, aptallıktır. Öte yandan iftira hastalığından kurtulamayan Ermenistan’dan Yunanistan’a, Fransa’dan ABD’ye, İsrail’e, Rusya’ya, Çin’e sömürgecilerin işkence, cinayet ve soykırım sabıkasını her vesile ile gündeme getirmek, lanetlemek gerekmektedir. ABD yetkililerinin “Irak’ta kitle imha silahları yokmuş, haksız yere müdahale etmişisiz” itirafını medeni bir olgunluk olarak karşılayan akademik ve diplomatik çevrelerin tavrı mide bulandırıcıdır. Çünkü 2003 müdahalesimilyonların ölümüne, onmilyonların sakat, dul, yetim kalmasına yol açmış, harap olan Bağdat bir dahaâbâd olamamıştır. Eğer bu itirafta samimi iseler haytatta kalan mağdurların acıları giderilmeli, zararları tazmin edilmelidir. Halbuki böyle bir adım bilinmemektedir. Aynı cinayetler ve soykırımlar Suriye’de, Vietnam’da, Filistin’de, Cezayir’de, Kafkasya’da, Kırım’da….. işlendi, işlenmeye devam etmektedir.

Türkiye’nin resmi söylemi “bizi soykırımla suçluyorsunuz, fakat siz de yapıyorsunuz” şeklinde olmamalıdır. ABD Başkanı böyle bir iftirada bulunduysa Dışişleri Bakanının tweet üzerinden cevabı son derece yetersiz, anlamsız kalır. En azından ABD Büyükelçisi usulüne göre çağrılır, beyan protesto edilir. Yayınlanmış ABD arşiv belgelerinden oluşan kitaplardan oluşan dosya verilir, kendi arşiv belgelerindeki bilgilere karşın iftiralar konusunda özür talebinde bulunulur. Mesela başta Şükrü Server Aya gibi belgeleri araştırıp yayınlayanlar nice fedakarlıklara katlandığı halde diplomatlarımızın ve akademisyenlerimizin kahir ekseriyeti bunlardan habersizdir. Devletin bilgilendirme, doğruları öğretme programı maalesef yoktur.

Hazineye intikal etmiş azınlık vakıflarına ait gayrimenkullerin karşılıksız olarak bir kısmının mensubu kalmamış cemaat birimlerine devri, soykırım iftiracılarına cesaret vermis, yeni soykırım yalanları gündeme gelmiştir. Müslüman ve Türklere ait vakıf arazileri, vakfiyelerine aykırı kullanılırken, Yunanistan ve Ermenistan’da yakın dönemdeki camilerden, medreselerden iz bırakılmamışken, Batı Trakya’da Müslümanların çivi çakması yasaklanmışken ulusal ve uluslararası hukuk ilkelerinin yok sayılarak dağıtılan bu emlakın bir karşılığı olması gerekirdi. Halbuki Patrikhane’de kin kapısı halen kapalı olup ilgili yasalara aykırı faaliyetler devam etmektedir.

Ermeni soykırım iddiaları konusundaki gerçekler, belirtildiği gibi eğitimin her seviyesinde ve hizmet içi programlarla bütün vatandaşlara sunulmalıdır. Gerçek bilgilerle donatılan her vatandaş küresel çağda ve dijital dünyada aynı zamanda aktif bir diplomat gibidir. Başta Ermenistan Dışişleri Bakanlığı olmak üzere birçok ülenin resmi birimlerinde, ulaşıma açık dezenformasyon metinleri veyaparlamento kararları şeklinde soykırım yalan dosyaları bulunmaktadır. Halbuki Türk Dışişleri Bakanlığı’nda ve diğer kamu birimlerinde kolayca ulaşılan, doğru bilgileri aktaran siteler bulunmamaktadır. Bunun anlamı mesela Ermenistan Dışişleri Bakanlığı’nın yalanlarını kabullenmektedir. Belirtmek gerekir ki Türk Dışişleri Bakanlığı, yeni kadrolar istihdam etmeden birçoğu dijital olarak da yayınlanmış, hemen her dilde yığınla tarihi belgeleri ve mahkeme kararlarını sitesine koysa önemli bir adım atacaktır. Benzer şekilde MEB, YÖK, Kültür Bakanlığı ile diğer resmi ve özel kuruluşların da görevleri bulunmaktadır. Sorun Biden’dan önce bizim eğitim, araştırma, diplomasi, tanıtım ve propaganda stratejilerimizdedir.

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink